Ramazan ve Dua

Ramazan ve Dua

Kim inanarak ve sevabını Allah’tan umarak Ramazan’ı ihya ederse geçmiş günahları bağışlanır.

“Rabbiniz buyurdu: Bana dua edin, size karşılığını vereyim”[1]

Müslüman şahsiyetin gelişim ve olgunlaşma unsurlarından biri de Ramazan’ın inşa edici fonksiyonunu icra etmesidir. Allah Resulü’nün (sav) bir hadisi de şöyledir: “Kim inanarak ve sevabını Allah’tan umarak Ramazan’ı ihya ederse geçmiş günahları bağışlanır.”[2]

Hiç kuşkusuz manevi açıdan Allah (cc)’a en çok yaklaştığımız bu mübarek ayda duanın ayrı bir yeri ve önemi vardır. Peygamber efendimiz (sav) şöyle buyurmaktadır: “Ramazan’ın ilk gecesinde cennet kapıları açılır. Her gece sabaha kadar bir münadi şöyle seslenir: Günahlarının affedilmesi için istiğfar eden yok mu? Tevbe eden yok mu? Allah tövbesini kabul buyursun. Dua eden yok mu? Duasına cevap verilsin. Kendisi için bir şey isteyen yok mu? İstediği hemen karşılansın.”[3] Bu münadinin muhatabı olmayı her mümin içten arzu eder. Burada nidayı algılama biçimi de çok önemlidir. Algılamamızı kolaylaştıracak ve netleştirecek sebeplerden biri zaman, diğeri ise istektir. Zaman tüm manevi atmosferiyle Ramazan. İstek ise yapılan çabaya bağlıdır. Dua ise en büyük bir istek ve çabanın ürünü olsa gerek.

Dua silaha benzer. Silah sadece keskinliği ile değil, onu kullanan kol ile silah olur. Silah, arızasız ve temiz, onu kullanan kol güçlü ise ve hedefini saptıracak bir engel de yoksa düşmana zarar verir. Bu üç unsurdan birinin yokluğunda silahın faydası olmaz. Nitekim Efendimiz (sav) şöyle buyurmaktadır: “Dua Mü’minin silahı, dinin direği, göklerin ve yerin nurudur.”[4]

Silahın arızasız ve temiz olmasından murad; yapılan duanın zaman ve mekâna göre değişiklik arz ettiği gibi; keyfiyetine, şiddetine ve güçlü söylenişine göre de değişiklik arz eder.

Zaman olarak ayların en mübareki olan Ramazan ayı, en müsait zamanlardandır dua için. Yıl boyunca hareket ettiği için yıpranan ve çeşitli aksanları arızalanan makineler gibi insanlar da bir yıl içinde manen kirlenir ve yıkanmak, temizlenmek isterler. Allah, kullarını çok sevdiği için, her yıl kendilerine böyle kutlu bir imkânı bahşetmiştir. Bu imkân, Ramazan ayında oruçla gelen güzelliktir.

Oruçlu zamanlarda yapılan dualar, oruçsuz zamanlarda yapılan dualardan daha makbuldür. Resulullah (sav) şöyle buyurur: “Üç kişinin duası geri çevrilmez. 1) Adaletli karar veren yargıç. 2) iftar edinceye kadar oruçlu 3) mazlum kişi”[5]

Duada zaman çok önemlidir. Evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu da ateşten azadlık olan bu mübarek ayda, duanın makbul vakitlerini gözetmek ve bu vakitlerde dua etmek rahmet ve bereketin yağmasına vesile olacaktır. İmam Nevevi duanın makbul vakitlerini şöyle sıralar: Ezanla kamet arası, hastalık anında, Kâbe görüldüğü vakit, Regaip gecesinde, oruçlu iken, Cuma gecesi. Misafirlikte, gecenin son yarısında, secde anında, Kur’an-ı Kerim hatmedildiği vakit, mübarek kandil gecelerinde, Arafat’ta, zemzem suyu içilirken, dar ve sıkıntılı anlarda, yolculukta, yağmur yağarken, Arefe günü iftar vakti, Ramazan ayında, Beraat gecesi, harp meydanında, kalp üzüntülü iken, bayram geceleri, farz namazlardan sonra, seher vaktinde, Cuma günü ve Cuma namazı vaktinde, diye sıralar.[6] Yine bir hadis – i şerifte şöyle buyrulmaktadır: “Oruçlunun iftar vaktindeki duası reddedilmez.”[7]

Duada seçilen lafızlar da çok önemlidir. Peygamber (sav)’imiz iftar vakitlerinde en çok şu duayı tekrarlardı. “Rabbim! Her şeyi kuşatan rahmetin aşkına beni affet ve bağışla.”[8] Rahmet okyanusu olan Ramazan ayında, Allah elçisinin sözleri ve tutumları örnek alınmalıdır.

Bu mübarek ayda duanın keyfiyeti de çok önemlidir. İhlâs ile içten ve kabul edileceğine inanarak etmek, salih amel sahibi olmak, ısrar etmek vb. durumları göz önünde bulundurmak gerekir. Bu ayda tutulan oruçla kalbimize incelik, zihnimize aydınlık gelir. Oruçla sabrımız artar, bizi kışkırtan şeytanın davetini reddederiz. Tüm olumlu haller oruç vesilesiyle bu ayda cem olmuştur.

Üstad Bediüzzaman hazretleri duanın keyfiyetine şöyle değinir; “… Ağlamakla, hüzün ve kederle, niyaz ve hazinane yalvarmakla ve pek ciddi nedametle ve Tevbe ve istiğfar ile karşılamak (Ramazan’ı) ve sünnet – i seniyye dairesinde, bid’atler karışmadan, şeriatın tayin ettiği tarzda dergâh–ı ilahiyeye iltica etmek ve dua ve o hale mahsus ubudiyetle mukabele etmektir.”[9]

“Rabbinize yalvararak ve gizlice dua edin”[10] Allah (cc) bu ayet ile dualarımızda takınmamız gereken tavrın ölçülerini belirtmiş ve kabule şayanlığının kıstasını ortaya koymuştur. Unutmayalım ki, mübarek ayda dualarımızda ısrarla devam etmek en faydalı ilaç olacaktır. Peygamber (sav)’imiz bu duruma dikkat çekerek şöyle buyurmuştur: “Duada acizlik göstermeyin, çünkü dua eden hiç kimse helak olmamıştır.”[11] Yine bir başka hadislerinde; “Allah duaya ısrarla devam edenleri sever”[12] buyurmuştur.

İnsan, duasının hemen kabul edilip gerçekleşmesini ister. Bu gerçekleşmeyince üzüntüye kapılır ve duayı terk eder. Böyle bir kişi, bir tohum eken veya bir fidan diken ve onun her türlü bakımını yapan, sulayan; fakat filiz vermesi, büyümesi gecikince o tohum veya filizi kendi haline bırakan insana benzemektedir. Aynen bu misalde olan kişi gibi bizler de mübarek Recep ve Şaban aylarında, Ramazan’a girmeden hazırlık yaparız. İbadetlerle meşgul olma,  oruç tutma, zikir ve dualarla karşılamaya çalışırız. Ama iki ay boyunca yaptığımız dualara karşılık verilmeyince ümitsizliğe kapılır yorgun düşer ve terk ederiz. Veya mübarek Ramazan ayında hemen ilk gününden itibaren sık sık dua etmeye başlarız. Son haftasına veya günlerine geldiğimizde, acele ettiğimizden ve sabırsızlığımızın sonucunda dualarımıza karşılık verilmediğini zannedip yine terk ederiz. Unutmayalım ki Recep ve Şaban aylarında tarlaya ekilen tohumların büyütülme zamanları olup semeresi ise Ramazan’da elde edilir. Yine Ramazanın son on gününde her bir ibadetin sevabının otuz binlerle ifadesini bulduğu Kadir gecesi de bizlerin dualarımızda acele etmeyip devamlı yapmamız gerektiği hususunu hatırlamamız içindir. Peygamberimiz (sav): “Dua ettim de kabul edilmedi diyerek acele etmediğiniz sürece duanız kabul olur”[13] buyurmuştur.

Hem bu ayda yapılan farzlar yetmiş farz mesabesindedir. Öyle bir zaman ve mekân dilimindeki Ramazan; amellerin sevabı bire bin hatta binlerce oluyor. Malumdur ki bu ayda her bir harfin on sevabı vardı. Özellikle bu ayın Cuma günlerinde ve Kadir gecesinde sevap daha da artar. Onun için tam bir dua zamanıdır Ramazan günleri ve geceleri. Üstad Bediüzzaman hazretleri şöyle dile getirir; “Şu mübarek Şehr–i Ramazan, Leyle–i Kadiri ihata ettiği için, kendisi de ömür içinde bir leyle–i kadirdir ki, muvaffak olanın ömrüne bin ömür katar. Dakikası bir gündür. Saati iki ay, günü birkaç sene hükmünde bir ömr–ü bakidir.”[14] Bundan ötürü Ramazan’ın gecesi–gündüzü, sabahı akşamı, seheri ve diğer bütün vakitleri bereketlidir. Allah’ın rahmet ve mağfiret tecellilerinin bol olduğu çok zengin bir zaman dilimidir. Yapılan tüm ibadetlerin sevabı kat kattır. Zaten bereketli oluşunun en önemli tezahürlerinden biri de budur.

Hem, genellikle oruç, günde on beş saat devam eden bir açlığa karşı sabır, tahammül, nefsi terbiye ve idman olur. İnsanları ibadet ve duadan çoğu zaman men eden de sabırsızlığı ve tahammülsüzlüğüdür. İşte oruç vasıtasıyla dualarımızda sabır eder ve devamlılığını kazanırız.

Hem, insan sürekli nisyan perdesi altında kalmasıyla gafletten müstağni değildir. Yine çoğu konularda nefsin ön yargılı ve inatçı olmasıyla hakkı göremez ya da kabullenmez. İktidar ve kudretin kendi eliyle gerçekleştiğini zanneder. Bunun yanında sonsuz, bitmez ve tükenmez istek ve ihtiraslarıyla kalbi sürekli meşguldür. Ama oruç vasıtasıyla, insan acizliğini, zayıflığını ve fakirliğini hisseder.

Üstad Bediüzzaman hazretleri öğrencilerine yazdığı bir mektupta şu ifadelere yer verir: “Bu Ramazan–ı şerifte acz ve zaafı ve fakr ve ihtiyacı tam hissedip, Cenab – ı Hakka iltica etmek, bu surette intibah ve heyecan ve şuur ve şiddet verdi.[15]

Oruç vasıtasıyla dilimiz, yalandan, gıybetten ve çirkin sözlerden beri olur. Bunların yerine K. Kerim okumakla, zikirle ve özellikle dua ile meşgul olur. Ayrıca oruç vasıtasıyla kalbimiz de incelir ve deruni duyguları hisseder. Bu ayın beraberinde getirdiği manevi atmosferle kalp, masivayla daha az meşgul olur. Biliyoruz ki duanın adaplarından birisi de kalbin hazır olması ve dua anında unutkan olmamasıdır. Zira Resulullah (sav) şöyle buyurur: “Gafil kalp ile yapılan duaları, Allah kabul etmez.”[16]

Ramazan ayında, Üstadın (ra) tabiriyle İslam âlemi bir Mescid hükmüne geçer. Mescide bulunan tüm bireyler bir vücudun azaları mesabesindedirler. Bu ayda tüm Müminlerin birbirlerini anlamalarına her zamankinden daha fazla muhtaçtırlar. Şu an tüm dünyada, zalimlerin zulüm, işgal ve vahşeti altında inleyenler Müslüman kardeşlerimizdir. Filistin, Irak Çeçenistan vb. yerlerde yine bu mübarek ayda kardeşlerimiz izzetli bir direniş göstermektedirler. Kardeşliğin şe’ni ise yardımlaşma, ittifak ve muhabbettir. Tüm dünya Müslümanlarına karşı kardeşliğin gereğini hakkıyla yerine getirmeye mecburuz. Bu mübarek ayda sürekli dua silahına sarılıp, kardeşlerimize dualarımızla, niyazlarımızla ve gözyaşlarımızla destek olmalıyız. Üstad Bediüzzaman hazretleri şöyle buyurur: “Zalimlerin tasallutu ve beliyyelerin nüzulü zamanları,  bazı ed’iye–i mahsusanın evkatıdır. Belki de o beliyyeler, o duaları söylettirmek içindir. Yoksa o dualar, sırf o beliyyelerin def’i için değildir.”[17]

Dua ihtiyacın anahtarıdır. İhtiyaç sahiplerinin serinleticisi, muztarların sığınağı, ümitlerin o nefes aldırıcı aletidir. Unutmayalım ki kabule en yakın dua hal duasıdır. Hal duası ise, sahibi muztar bulunan duadır ki hemen olmasına sahibi mecbur olan şeyi istemektir. Duayı tekeden bir toplumu, milleti Allah zemm ederek buyurur ki:” ...ellerini sıkı tutarlar.”[18] Müfessirler ellerini sıkı tutmaktan maksad, ellerini uzatıp dua etmeyenler ve Allah’tan istemeyenlerin hali olarak beyan etmişlerdir.

Tüm rahmet, inayet ve bereketiyle bir mübarek aydayız. İyiliklerin çoğaldığı, kötülüklerin azaldığı. İlahi merhametin ilmek ilmek hissedildiği, amel–i salih’in çokça yapılmasına vesile ve zemin olan bir aydayız. Bir hadis–i şerifte; “Ramazan geldiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır; şeytanlar da bağlanırlar.”[19]

Her mümin, hayatının akışını muhasebe etmek ister. Olumsuz yanlarını giderip, olumlu yanlarını takviye etmek ister. İslami sorumluluğunun kendisinden beklentilerini ve nasıl yapması gerektiğini, tespit etmek ister. Bütün bunların yapılması da ilahi yardımla mümkündür. Çünkü uzun ve meşakkatli yollara sürekli insanın azıklı çıkması şarttır. Bu mübarek ayda, oruç vasıtasıyla ibadetlerle ve dualarla desteklenen hedefler yerini bulur. Hiç şüphesiz kudsi hadiste; “İnsanın işlediği her iyilik ve ibadette kendisine bir şey vardır. Ama oruç böyle değildir. Çünkü oruç yalnızca benim rızam için yapılan bir ibadettir. Onun mükâfatını ben veririm”[20] Topluca bu kudsi mükafata, dua vasıtasıyla ulaşmaya çalışalım.

İnzar Dergisi


[1] Mümin suresi: 60

[2] Buhari / iman

[3] İ. Hambel / Müsned

[4] Hâkim / Müstedrek

[5] İbni Mace / Siyam

[6] El – Ezkar

[7] Tirmizi, Daavat

[8] İbni Mace / Siyam

[9] Emirdağ Lahikası

[10] A’raf suresi: 55

[11] Hâkim / Muhtarul ehadis

[12] Taberani / Dua

[13] Buhari

[14] Barla Lahikası

[15] Emirdağ Lahikası

[16] Tirmizi

[17] Mesnevi – i Nuriye

[18] Tevbe: 67

[19] Müslim / Siyam

[20] Müslim / Siyam

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.