Ramazan'da Sosyal Dayanışma

Ramazan'da Sosyal Dayanışma

Toplumumuzda İslamî değerlerin erozyona uğradığı bir dönemde yaşamaktayız. İnsanlarımız aşamalı ve bilinçli olarak İslam’dan uzaklaştırılmaktadır.

Toplumumuzda İslamî değerlerin erozyona uğradığı bir dönemde yaşamaktayız. İnsanlarımız aşamalı ve bilinçli olarak İslam’dan uzaklaştırılmaktadır. Toplumda sosyal dayanışma ve yardımlaşma yok denecek bir duruma gelmiştir. Bugün insanlarımızın çoğunun çabası ve düşüncesi mal-mülk, para ve lüks yaşam olmuştur. İslam’ın ruhundan uzak olan günümüz insanları hep ferdiyetçi ve maddeci bir anlayışla hareket etmektedirler.

Toplumun temel yapısını oluşturan aileden başlayarak halka halka çözülmeler başlamıştır. Çevremize baktığımızda çok acı manzaralar ile karşılaşmaktayız. Anne-babalarına bakmayan evlatlar, onları dar-ül acezelere yerleştirenler, akrabalarıyla ilişkilerini (sıla-i rahimi) kesenler, komşularıyla ilişkilerini koparanlar, aynı binada oturmalarına rağmen birbirlerini tanımayanlar, yetimlerin, dulların, fakirlerin ve hastaların sorulmaması…

Yaşantılarında dinlerinden uzak ve habersiz kalan toplumumuzun durumu böyle iken acaba İslami bir anlayışa sahip olarak bizler ne durumdayız? Bu konularda ne kadar duyarlıyız? Hepimiz bu konuda kendi yaşantımıza bir göz atarsak, birçok eksiğimizin olduğunu göreceğiz. Maalesef bu hususta toplumumuzda oluşan vurdumduymazlığın bizlere de sirayet ettiğini görmekteyiz. İlahi davayı kendilerine dert edinmiş Mü’minler ziyadesiyle duyarlılık göstermelidirler.

Bu mübarek Ramazan Ayı’nda bütün bu olumsuzluklardan sıyrılarak Peygamberimiz (sav)’in ve ashabın uygulamalarını kendimize rehber edinerek en başta kendimizden, sonra aile, akraba, komşu ve mahalle halkalarından başlayarak toplumumuzun aslî değerlerine dönmelerinde gerekli adımları atıp bu insanlara yaşantımızla öncülük etmeliyiz.

Hal böyle iken, bizler ayet ve hadislerin ışığında, imkânlarımız ölçüsünde neler yapabileceğimizin üzerinde durmaya çalışalım. Sosyal dayanışma ve yardımlaşmanın temelini oluşturacak bazı konuları başlıklar altında incelemeye geçelim:

Akraba ziyareti (sıla-i rahim): Akrabalık haklarına riayet edilmesi ve akrabalık bağlarının gözetilmesi, onlarla her zaman canlı ve samimi bir ilişkinin kurulması, üzerinde durulması gereken önemli bir konudur.

Yüce Allah (cc) Nahl Suresi 90. ayette şöyle buyuruyor: “fiüphesiz Allah; adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşadan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz.”

Bir defasında Peygamberimiz (sav)’e bir adam geldi ve “Ya Resulallah (sav), benim akrabalarım, yakınlarım var. Ben onları ziyaret ediyorum, fakat onlar bana kötülük ediyorlar. Ben de onlara aynen mukabele edeyim mi?” dedi. Resulullah (sav) “Hayır!” dedi. “O takdirde aranızda fark kalmaz. Zira sen böyle davrandığın müddetçe Allah’ın yardımı senden asla kesilmez”[1]

Bizler de bu mübarek ayda yakınlarımızı ziyaret etmeyi ihmal etmemeliyiz. Muhtaç olanlarına gücümüz nispetinde yardımda bulunmalıyız. Onları iftar yemeklerine davet ederek aramızdaki bağları güçlendirmeliyiz. İslami bir yaşantıdan uzak olanları varsa, onlarla ciddi bir şekilde ilgilenip düzelmeleri için gereken çabayı sarf etmeliyiz.

Komşu ziyareti: Yüce Rabbimiz Nisa Suresi 36. ayette yakın komşuya ve uzak komşuya iyilik yapılmasını emretmektedir. Ebu Hureyre (ra)’den rivayet edilen bir hadiste Resulullah (sav) şöyle buyurmaktadır: “Cebrail bana komşu hakkında vasiyetlerde bulunmaktan hiç geri durmazdı. Öyle ki ben, komşuyu komşuya vâris kılacağını zannetmiştim.”[2]

Komşuların birbirleri üzerinde birçok hakkı vardır. Davetine icabet etmek, hastalandığında sormak, yardım isterse yardımına koşmak, borç isterse borç vermek, iyi ve kötü gününde yanında bulunmak vs. Bu konular değişik hadislerde de zikredilmiştir.

Bizler de bu çerçevede komşularımızla ilişkilerimizi düzenlemeliyiz. İlişkilerin canlandırılması için ilk adımları bizler atmalıyız. Ramazan ayını da fırsat bilerek diyaloglarımızı artırmalıyız. Onları iftar yemeklerine davet ederek ilgilenmeliyiz.

Hasta ve yaşlıları ziyaret: Cabir b. Abdullah (ra)’tan: “Resulullah (sav) ve Ebu Bekir (ra) yürüyerek bana hasta ziyaretinde bulunmak için Selimeoğulları mahallesine geldi. Bu sırada (Hz. Peygamber) beni, şuurumu kaybetmiş olarak buldu, hemen su isteyip abdest aldı. Sonra da üzerime su serpti. Arkasından ben kendime geldim…”[3]

Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmaktadır:

“Yaşlılara hürmet etmeyen, küçüklere şefkat ve merhamet göstermeyen bizden değildir”[4]

Peygamberimiz (sav) mü’minlere karşı çok şefkatliydi. Ashabından hasta olanların evlerine kadar giderek onları sorar, ihtiyaçlarını ve isteklerini temin ederdi. Aynı şekilde yaşlılara da ayrı bir ilgi gösterirdi. Mekke’nin fethinde halk Peygamberimiz (sav)’e biat etmeye gidiyordu. Hz. Ebubekir (ra) de fetihten sonra Müslüman olan babasını Peygamberimiz (sav)’in yanına biata götürünce, Resulullah (sav) Hz. Ebubekir’e babasının yaşlı olduğunu kendisinin onun evine gidip ondan biat alabileceğini söylemişti.

Bizler de akrabalarımızdan, dostlarımızdan ve komşularımızdan hasta ve yaşlı olanları sorup ihtiyaçlarını gidermede yardımcı olmalıyız. Hastaların ve yaşlıların duaları makbuldür. Bizler bu mübarek ayda bunların hayır dualarını kazanmaya çalışmalıyız.

Kardeşliği pekiştirmek ve dargınları barıştırmak: Yüce Allah (cc) Hucurat Suresi 10. ayette şöyle buyuruyor: “Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz.”

Resulullah (sav) şöyle buyuruyor: “Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin olsun ki, iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız.”[5]

Hasan El-Benna bu hadisi yorumlarken, kardeşlerine şöyle sesleniyordu: “Allah-u Teala bizlerden hak yolunda yardımlaşmayı, hem zor, hem de kolaylıklarda omuz omuza vermeyi ve hayatımızda vefakârlığı gerçekleştiren bir sevgi istiyor. Allah katında yapılan işlerin en sevgili olanı, bir mü’minin sıkıntısını gidermek veya borcunu ödemek yahut açlığını gidermek, onun kalbine sevinç ve huzuru sokmakdır.”[6]

fieytan ve dostlarının desiselerine karşı çok uyanık olmalıyız. fiayet bir kardeşimizle kırgınlığımız varsa hemen giderip, şeytanı ve nefsimizi ayaklar altına almalıyız. Hele kurtların, mü’minleri kapmak istedikleri bu ortamda buna çok ihtiyacımız vardır. Bu aziz mübarek ay, kardeşliğimizi yenilemek için bir fırsat olmalıdır.

Said-i Nursi hazretlerinin tavsiyesine hep beraber kulak verelim. “Ve asıl hüner, kardeşini fena gördüğü vakit onu terk etmek değil, belki daha ziyade uhuvvetini kuvvetleştirip ıslahına çalışmak, ehl-i sadakatin şe’nidir.”[7]

“Ey kardeşlerim! Bu hayatın, bu içtimaımızda, ‘bu kardeşim bana haksızlık etti’ diye ‘küstüm’ demeyiniz. Bu pek hatadır. O arkadaşın sana bir dirhem zarar vermiş ise, sen küsmekle kırk dirhem bizlere zarar veriyorsun.”[8]

Omuz omuza vererek her türlü zorluklara katlanıp birçok badireyi atlatmış olan büyük ailenin mensupları dargınlık ve kırgınlıklarını bu mübarek ayda aşabilmelidir. Bizlere yakışan budur. Kardeşliğimizin pekişmesi için her fırsatı değerlendirmeliyiz. İlişkilerimizi çok canlı tutup ziyaretleşmeliyiz.

“Ümmü Derdâ şöyle anlatıyor: Selmân-ı Fârisî Medâyin şehrinden tâ fiam’a kadar yaya olarak ziyaretimize geldi.”[9]

Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmaktadır; “Kıyamet günü Allah indinde sevapça en yüksek mertebede olanlar, dünyada insanlara en çok faydalı olanlardır. Yine kıyamet günü Allah’a en yakın olanlar ise dünyada iken insanların arasını bulmakta en çok gayret edenlerdir.”[10]

Kırgın ve dargın olan kardeşler bu olumsuz durumu aralarından kaldırmasalar, bunun kötü sonucu olarak araya çekemezlik, gıybet ve hasedin girmesi kaçınılmazdır. Bunun ferde ve topluma vereceği zarar da malumdur.

Yoksullara ve yetimlere sahip çıkılması ve sadaka verilmesi: Peygamberimiz (sav) her zümreden insanlara karşı merhametliydi. Hele şefkat ve merhamete daha muhtaç olan yoksul ve yetimler zümresine karşı kalbi son derece yumuşaktı. Onların kırık ve mahzun gönüllerini almayı en büyük fazilet bilirdi.

“Ona (mala) olan arzularına (ve kendi ihtiyaçlarına) rağmen yoksula, yetime ve esire yemek yedirirler (di)”[11]

“Yarım hurma ile de olsa, cehennem ateşinden sakınınız. Eğer sadaka veremezseniz, bari tatlı ve güzel sözler söyleyin.”[12]

Bediüzzaman’ın dediği gibi bu ayda yapılan amellerin sevabı birden bine kadar çıkar. Sorumluluklarımızı yerine getirirsek toplumumuzda büyük bir canlanma meydana gelecektir. Bunun hayrını düşünün. Ateşin her tarafı sardığı bu ortamda nemelazım deyip kendimizi tembellik döşeğine atarsak bunun vebalini de çekmek zorunda kalırız. Rabbim, cümlemize sorumluluk bilinciyle bu Ramazan Ayı’ndan en güzel şekilde istifade etmeyi nasip etsin. (Âmin)

İnzar Dergisi

[1] Ebulleys Semerkandi, Tenbih-ül Gafilîn, S: 146

[2] Ebulleys Semerkandi, Tenbih-ül Gafilîn, S: 155

[3] Sahih-i Buhari, Tefsir Bölümü

[4] Ebulleys Semerkandi, Tenbih-ül Gafilîn, S: 155

[5] Müslim-Tirmizi

[6] Risaleler, 4.cilt, S.75

[7] Şualar, 13. Şua

[8] Lem’alar, 28. Lem’a

[9] Muhammed Yusuf Kandehlevî, Hayat’ü’s Sahabe Cilt:2, S:476

[10] Ebulleys Semerkandî, Tenbil-ü’l Gafilîn, S:750

[11] İnsan Suresi: 8

[12] İmam Gazali, Kimya-yı Saadet, S: 136

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.