Abdullah KAVAN
Reklam ve Davet!
Yaşadığım ilçede rakip olan iki baklavacı var. Reklam kriterlerine ters düştüğü için marka isimlerini zikretmeyeceğim. Bu iki şahıs, bitişik iki ayrı dükkânda ürünlerini satmaktalar. Ürünlerin kalitesine bakıldığında isim haricinde aynıdır. Kullandıkları malzemeler de aynıdır. Dikkatimi çeken konu ise, bu iki baklavacının ürünleri aynı kalitede olmasına rağmen birisi yoğun müşteri potansiyeli barındırırken diğeri çok cüzi bir satış potansiyeline sahip olmasıdır. Sonradan anladım ki bu farkı oluşturan en büyük etken, biri iyi reklamını yaparken diğeri kendi kalitesinin sunumunu yapamamaktadır.
Tıpkı bunun gibi bilinmesi gereken tüm işlerde bir tarif ve “tarif ediciye” ihtiyaç vardır. Bugün ticaret pazarlarına baktığımızda en çok önemsenen konu; pazara girebilecek argümanların kullanılması ve kendi malının tarifini/reklamını yapan elemanların olmasıdır… Bu vesileyle kendi ürününün tercih edilmesi olanağı yükselmektedir. Bu sosyolojik açıdan kabul görülen bir tespittir.
Bu sosyolojik tespit “fikirler” için de geçerlidir. Kim kendi fikrine daha çok pazarlama alanı açarsa, toplumsal kabul o kadar fazlalaşıyor. Hatta toplumla uyuşmayan en süfli fikirler dahi topluma yoğun bir şekilde tarif edildiğinde kabul görebiliyor. Belki bunun en somut örneklerinden biri, nüfusu % 99 Müslüman ülkelerde bile gayri-İslami fikirlerin kabul görmesidir. Toplumun genlerine ters düşen ve maneviyatlarına yüzde yüz aykırı olan bu fikirlerin söz konusu etkiyle kabul görmesidir.
Bu bağlamda diyebiliriz ki; toplumsal gerçeklik bu iken, İslam davasını omuzlayan her davetçi kendi davasını en güzel şekilde tarif etmekle mükelleftir. Hatta tüm peygamberlerin yaşam tarzına baktığımızda, ilahi mesajı en güzel şekilde tarif etmek için mücadele etmişlerdir. İnsanlığın ihtiyacı olan değerlerin tarifini üstlenerek toplum içerisinde mücadele etmişlerdir.
Bugün de davetçiler, “ilahi mesajı” topluma taşımak için tüm imkânlarını seferber ederek “tarif etme” sorumluluğunu taşımaktadır. Günümüz şartlarında sosyal medya ve iletişimin toplum üzerindeki etkisine baktığımızda bu alanın da boş bırakılmaması gerektiği görülür. Bu alan üzerinde kendi davasının tarifini yapmak, güçlü bir etkiyi bırakacaktır. Tabi bunu yaparken de bir birliktelik ve bir kontrol mekanizmasına bağlı olmak zorundadır. Kendi davasının tarifini yaparken, binlerce hatta milyonlarca dilin aynı anda ve aynı ifadelerle bunu dillendirmesi, sosyal medyaya bağımlı olan bir toplumda büyük bir etki bırakacaktır…
Sonuç olarak; insanoğlunun, suya, yemeğe, libasa ihtiyaç duyduğu gibi ilahi değerlere de ihtiyacı vardır. Toplumsal selamet, huzur ve güven için “ilahi vahye” ihtiyaç olduğu şüphesizdir. Bu konuda farkındalık oluşturmak ve bu konuda toplumu ikna edecek “tarif edicilere” ihtiyaç vardır. Bu tarifi yaptığımız oranda karşılık bekleyebiliriz. Peygamberlerin mesleği olan “tarifi” en güzel şekilde yapmak her Müslümana, özelde davetçilere yüklenilen bir farizadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.