Said BURAK
Said, Saadet ve Sadece 'O'
Size ihlasın insana ne büyük bir ruh ve buna paralel olarak saadet bahşettiğini bir ihlas kahramanı üzerinden anlatacağım. Zaten iz varken söz zaiddir..
Devr-i zamanında İslam'ın payitahtından Humus'a vali gönderdiler. Devir, Hz. Ömer'in devri; vali, ismiyle müsemma Said bin Amir… Biliyorsunuz said mutlu manasında. Bir süre sonra halkın şikâyeti üzerine vali merkeze çağrılınca vali, sırtında bir torbayla yürüyerek Humus'tan Medine'ye geldi.
Sordular: Humus halkı senin sabahları evden geç çıktığını, geceleri asla evden çıkmadığını, haftada bir gün ise ne gece ne gündüz dışarı hiç çıkmadığını söylüyor, ne dersin?
O: Her üç şikâyete de cevap vardır. İlkinden başlarsak… Ev işlerini eşimle aramızda bölüşmüşüz. Ekmek yapmak benim payıma düştüğünden sabahları hamur yoğurup ekmek pişirene kadar biraz gecikiyorum. Geceleri dışarı çıkmamama gelince… Ben günümü yüce Allah ile kullar arasında bölüştüm. Gecelerini Allah'a gündüzlerini de kullara verdim. Gündüzleri kullara hizmetim bitince gönlüm geceleri rabbime yakarmak, ibadet etmek istiyor. Üçüncü şikâyetleri ise, benim değiştirilecek elbisem yok, bu sebeple haftada bir, elbisem yıkandığında elbisem kuruyana kadar dışarıya hiç çıkamıyorum.
Aşçı ve çıplak bir vali… Böyle bir vali, yüce bir validir ve el-insaf ödül almaya da layıktır. Onlar da ona bir miktar parayı verip “Hadi, işinin başına!” dediler.
Vali, Humus'a dönünce doğruca camiye gitti; müezzine, “Halka seslen. De ki valinizin bir miktar parası olmuştur. Bütün muhtaçlar gelsin.” dedi.
Kime gelsinler? Şikâyet ettikleri kişiye. Onlar ki onu Humus'tan Medine'ye yürüyerek gönderdiler. Vali, akçeleri saymaksızın avuç avuç bunlara dağıttı, ama geriye biraz daha kaldı. Vali onları alıp evine geldi, durumu eşine anlattı. Hanımı, “Bey, iyisi mi sen bununla bir cariye al da, en azından ekmek pişirmekten kurtul.” dedi. Vali bunu da yapmadı. Aradan birkaç gün geçmedi ki kapılarında bir fakir belirdi. Vali paraların hepsini ona verdi, sonra karısına dönüp “Acaba baki kalacak bir sadaka olarak bu parayı vermemiz ve sonra da ikimizin karşılığını Allah'tan umarak çalışmamız daha iyi değil midir? Bizim çalışıp yorulmamız baki değil, istirahat ederiz geçer. Baki kalacak olan şey sadakadır, birinin gönlünü hoş etmektir, bir Müslüman'ın gönlünü elde etmektir.” dedi.
Bu valinin hiç mi sinirleri yok yahu! Bir insanın bu makama ulaşması nasıl mümkün oluyor? Eğer ekmek pişiriyorsa Humus halkının övgüsü için değil. Eğer değiştirilecek elbisesi olmadığı halde bunu beytülmalden karşılamıyorsa, zamanın hükümetinin onu övmesi için değil, hepsi ama hepsi Allah içindir. Para bulduğu zaman da “ Biz, sizi Allah için doyuruyoruz, bir karşılık veya bir teşekkür beklemiyoruz. (İnsan: 9)” ayetinin belirttiği gibi Allah için infak ediyor. İşte iş Allah için olursa kalp böyle kinden hasetten paklanır, kelebeklerin uçuştuğu gülistan olur.
Bu vali Medine'den döndüğü zaman yılan gibi ısırıcı olması, birkaç kişiyi falakaya yatırması gerekirdi diye düşünüyor insan. En azından halkı topladıktan sonra: “Ey insanlar niye gidip beni şikâyet ettiniz. Niye beni Humus'tan Medine'ye kadar yürüttünüz. Benim size bir kusurum olmadı ki, ne kadar da kötüsünüz!” demesini bekliyor, fakat bu sözlerden eser yok. Serzeniş ve dayak yerine iyilik yapıyor, kendisine mükâfat olarak verilen paraları kendi şikâyetçilerine dağıtıyor.
Unutmayınız! İnsanın muharriki Allah olunca yani söz, niyet, amel ve fikrinde kişiyi harekete geçiren unsur yüce Allah olunca fevkalade zor olan işler, fevkalade kolay hale geliyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.