Salat ve Selam Olsun Sana

Salat ve Selam Olsun Sana

Ne çok sevinmiştik sen doğduğunda Can Rasul! Bizler yani özlemle seni bekleyen tüm mahlukat

Ne çok sevinmiştik sen doğduğunda Can Rasul! Bizler yani özlemle seni bekleyen tüm mahlukat… Böcekler, kuşlar, ağaçlar, çiçekler ve bir kısım insanlar… Bizler evrenin tesbihine hamdlerle eşlik ederken, şeytan feryad etmişti. Melek “oku” derken, sen “lebbeyk” demiştin vahyin ağır yüküne. Çölü, insanı, kâinat kitab-ı kebirini okumuştun. Yüreğin sıcak, yüreğin genişti. Kıymetini bilememişti kimi nankörler. Sen “Ya Sabahah” diye feryad ederken onlar senin yanan yüreğini anlamamıştı. Sen “Rahmeten Lil Alemin”din. Şirk, inkar, tuğyan; insanların göz göre göre ateşe gitmesi yüreğini yakıyordu.

Yetim, öksüz ve mahzundun. Seni Rabbin terbiye etmişti ve Sen Kur'an ahlakıyla bütün bir insanlığa mesaj vermiştin. Herkes sevmişti Seni. Çocuklar, köleler, mazlumlar, kimsesizler… Sadece, zenginlik ve ihtişamlarını mazlumların et ve kemikleri üzerine kuranlar Seni sevmemişti. Onlar yalnızca kendilerini seviyorlardı zaten. Servet ve güçlerine bakarak “Göğün Rabbi Allah'sa yerin Rabbi de biziz” diyorlardı.

Binlerce salat ve selam olsun sana! Seni  özlüyoruz Can Rasul! Seni, yaşamını, özlem ve öfkelerini anlamak için okumak yetmiyor. Biraz yaşamak, biraz hissetmek… Şirkin inat ve azgınlığı karşısında acılı yüzünü görüp ağlamamak elde mi? Ya Şi'bi Ebi Talip'te, açlığın feryatları karşısında yanan ciğerinin kokusunu duyup halen ayakta kalabilmek…

Seninle olmak isterdim Can Rasul, gecelerde mezar başına gidip ağlarken. Sırtında iz yapan hasırda yatmak değil, onu öpmek isterdim. Seninle kutlu bir sefere katılmak, sözlerinle günah kirlerinden arınmak, halim, zarif yüzüne bakıp kendimden geçmek isterdim.

Salat ve selam olsun sana!

Ya Sen görseydin bizi ne derdin? Sünnetini terk etmiş, günahlarla haşirneşir, zulümlere sessiz kalan bizleri… Görseydin kızar mıydın? Alnındaki damar şişer, yüzün kızarır mıydı? Yoksa bize acır, bizi uyandırmak mı isterdin?

Gelmenle yeterince sevinememişken bizi bırakıp gitmekten söz ediyordun. Ama hayır, sen bir zaman dilimine sıkıştırılamazdın. Yüzlerce yıl da geçse biz seni istiyorduk. Senin özlemin bir an bile eksilmiyor içimizden.

Evet, hayat ve ölümü yaratan Allah, bizi bunlarla sınıyor ve böylece hangimizin en iyi amelleri yaptığını ortaya çıkarıyordu. Sen “Hayr-ul Beşer”, “Usvetün Hasene” idin bizim için. Ölüm seni hiçbir zaman uzaklaştıramayacak bizden. Seni anacak, sana salat ve selam getireceğiz. Senin sevginle yetiştireceğiz çocuklarımızı.

Geldin ve gittin. Bir ılık rüzgar, bir güzel bahar, bir parlak güneş gibiydin. Sen gittin; ama sözlerin, kıyamın, mesajın her an gözlerimizin önünde. Eskimeyen, yıpranmayan ve susmayan…

Seninle coşmuştu aşıklar. Seninle olmak, seninle konuşmak, seninle ölmek bile güzeldi. Melekler sana asker olmakla şeref kazanıyorlarken, tabii ki dostların bir damla suyu yere düşürmezlerdi. Şirk bitiyor, putlar kırılıyor, cahiliyye yerini insan olmaya bırakıyordu senin kutlu mesajınla.

Senin ölümünden söz ediyordu birileri. Aşkın cezbesinde bir Ömer “Hayır” derken, bir Ali gözyaşları içinde “Sen her zaman temizdin” diyordu. Bu kadar çabuk mu? Yaşamın insanlık tarihinde doyumsuz bir kesiti yansıtıyordu. Mübarek bedenin toprağa giderken, yaşamın ölümsüz bir zırha bürünüyordu. Artık ölüm yok sana! Her an sözlerinle yaşıyorsun. Ve bizler canımız pahasına mesajını yaşatma sözü veriyoruz.

Salat ve selam olsun Sana.

Seni ölümle beraber anmak zorumuza gidiyor. Evet, ölümün bir hayattan terhis olup bir başka hayata adım atmanın ne anlama geldiğini azçok biliyoruz. Ama firak acıları yakıyor yüreğimizi. Bölük pörçük bir ümmet ve etimize diş geçirmiş kudurgan zalimler… çaresizlik feryatlarımız yeri göğü inletiyor. Böyle bir zamanda seni daha çok özlüyoruz.

“Benim bildiğimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız” diyordun. “ Sana emredildiği gibi dosdoğru ol” emri seni ihtiyarlatıyordu. İlahi hitabın ürperticiliği, yakine olan temaşan, çıplak hakikat… meleğin “adım atarsam, yanarım” dediği yerin ötesinde yolculuk… Cehennemi, cenneti görüyordun ve bizlere için yanıyordu. Can Rasul, senin bizi düşündüğün kadar, kendimizi düşünmüyorduk. Hayatınla, sözlerinle, kıyamınla, secdenle dipdiri karşımızda duruyorken neden şimdi bile ölümün yüreğimizi yakıyor? Neden adını duyduğumuzda hüzünlü bir ayrılık şarkısı çalınıyor içimizde.

Binlerce salat ve selam sana!

Evet, senin bildiğini bilmiyoruz. Birazını bile bilseydik böylesine duyarsız olur muyduk tuğyana. Bana -şimdilik dokunmayan yılanların ilk fırsatta saldırıya geçeceklerini, adım adım değerlerden uzaklaştığımızı, günah, isyan ve inkarı sıradan saydığımızı bilecektik, senin bildiğini bilseydik. Günahın, adım adım cehenneme yaklaştırdığını görür, silkinir, kendimize gelirdik belki.

Seni yetim bulup barındıran Rabbimiz senin için ahiretin dünyadan daha hayırlı olduğunu söylemişti. Rabbin  sana verecek ve sen hoşnut olacaktın. Salat ve selam olsun sana. Umuyor ve diliyoruz ki, Rabbimiz  Lütuf  ve Keremiyle  Sana “MAKAM I MAHMUDU” verir de Sen de bize şefaat edersin. Sıkıntıya uğramamızın  Sana ağır geldiğini, bize düşkün olduğunu, bize şefkatli ve merhametli olduğunu biliyoruz. Onun için seni aramızdan ayrılışının bu yıldönümünde tekrar tekrar rahmet ve minnetle anıyor ve Rabbimizden dileğimiz o ki, bize seni anlayacak bir basiret, yolunu takip edecek bir kuvvet versin (âmin).

Binlerce salat ve selam olsun Sana...
İnzar Dergisi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.