Muhammed Ali AKAY
Seçimler ve mitingler
Seçim atmosferi her yanı sarmış durumda. Gerçi ramazanın rahmeti; cedeli, kini, kavgayı, hakareti kısmen de olsa bertaraf etmesi ortamın daha sakin olmasına vesile oluyor. Bugünkü yazımızda Kudüs Mitingleri ve seçimleri değerlendirmeye, analiz etmeye çalışacağız.
30 yaşında, tekerlekli sandalyede; on yıl önce iki ayağını da israil vahşisine kaptırmış bir yiğitti Ebu Fadl el Salah. Özellikle fosfor bombasını savunmasız insanlar üzerine atması israil terör rejiminin yenilgisini haber veren göstergedir. Çünkü ancak yenilmiş bir millet, savunmasız insanlara bu denli acımasızca saldırabilir.
ABD ve israil karşıtı bir söylemin Türkiye halkları arasında her geçen gün arttığını herkes görüyor. Hatta vatandaşlar, mitinglerde ‘Mehmetçik AKSA'ya' sloganını atarak yüreklerde olanı beyan ediyor. Bu arada Türkiye'deki muhalefetin de israil ile olan antlaşmaları fes edelim tarzındaki önergesi, Kemal Kılıçdaroğlu'nun Aksa açıklaması, Bahçeli'nin yeni Filistin duyarlılığı ne için olursa olsun değerlidir. Halkımızı tebrik etmek gerekir. Demek yıllardır ezilen Müslüman halkımız, artık değerleri için tüm siyasi partileri istediği yöne çekebiliyor. Bu da gösteriyor ki halk, istediği açıklamaları herkesimden yetkililere söyletme gücüne erişmiş durumdadır.
Filistin mitingleri daha çok Peygamber Sevdalıları, İHH gibi sivil toplum kuruluşları tarafından dernek bazlı yapılıyordu. Ama artık gerek HÜDA PAR olsun gerek Cumhur İttifakının yaptığı miting olsun Filistin meselesinde toplum olarak ne kadar çok mesafe kat ettiğimizi gösteriyor. Bu mitingleri oy devşirme olarak gösterip milyonların talep ve sloganlarını gölgelemeye kalkmamak. Düşmanın bu tür söylemlerle halkı perde arkasına atmaya çalıştığını görmek gerek. Filistin'e sahip çıkacak ümmetçi yönetim isteyen bir Türkiye halkı var artık. Özüne dönen, Ümmetin ahvalini dert edinen bir topluma dönüşmek ehli izanı sevindirmeli değil mi?
Filistin meselesi deyip geçmeyelim. Filistin meselesi demek ümmeti Muhammed demektir. Bu Ümmeti Şiisiyle, Sünnisiyle birleştirip tek yumruk yapacak olan Filistin'dir. Bu arada mezhep körlüğüne kapılıp da kendinden başkasını görmeyen bazı sözüm ona köşe yazarlarının şu cümleleri herkesi gülümsetti: Bak biz israil elçisini sınır dışı ettik. Peki, İran ne yaptı?' deyip övünen ve bunu gazetede yazan safdil kardeşler ‘İran'da israil elçisi yoktu ki… Hiç açılmadı ki…' Cümlelerini duyduklarındaki halleri yok mu? Ah İslam ümmeti ah…
Bakın Ramazan umresine gidenler, Hacca gidenler bilirler Kâbe'de şiiler ve sünniler aynı kıbleye yönelir aynı imamın arkasından cemaatle namaz kılar, aynı anda oruçlarını açar ve beraber teravih namazları eda edilir. Ama bu hakikati gördüğü halde Suudi ulemasının tefrikacı fetvaları ile kör olmuş Sünnilerle haktan sapacak kadar aşırıya giden bazı Şii mezheplerinin müntesiplerinin yüzünden mutedil olan büyük bir kitle bir birine uzak duruyor. Hâlbuki Şii ve Sunnilerin ekser çoğunluğu birbirini kardeş görüyor. Ve birlikten kuvvet doğar ilkesinden yola çıkarak yönetimlerin ortak siyaset geliştirmesini bekliyor. Zaten İran ve Türkiye haklılarını oluşturan milletle de birbirine benzer. Türkleri, Kürtleri, Arapları, Farisileri içinde barındırmış iki devlet. Yüz yıllardır savaşmamış iki ülke. Osmanlıcaya bir bakın! Atalarımız, ARAPÇAYI, TÜRKÇEYİ, FASÇAYI, KÜRTÇEYİ nasıl da harmanlayıp bir medeniyet oluşturmuşlar.
Rabbi bu ramazan hatırı için Üstadın da dediği gibi: Hâlbuki imanın verdiği nur ve şuur ile ve sana gösterdiği ve bildirdiği esma-i İlahiye adedince vahdet alâkaları ve ittifak rabıtaları ve uhuvvet münasebetleri var. Meselâ: Râzıkınız bir.. bir bir, bine kadar bir bir. Hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir.. bir bir, yüze kadar bir bir. Sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir.. ona kadar bir bir. Bu kadar bir birler vahdet ve tevhidi, vifak ve ittifakı, muhabbet ve uhuvveti iktiza ettiği ve kâinatı ve küreleri birbirine bağlayacak manevî zincirler bulundukları halde; şikak ve nifaka, kin ve adavete sebebiyet veren örümcek ağı gibi ehemmiyetsiz ve sebatsız şeyleri tercih edip mü'mine karşı hakikî adavet etmek ve kin bağlamak; ne kadar o rabıta-i vahdete bir hürmetsizlik ve o esbab-ı muhabbete karşı bir istihfaf ve o münasebat-ı uhuvvete karşı ne derece bir zulüm ve i'tisaf olduğunu; kalbin ölmemiş ise, aklın sönmemiş ise anlarsın!
Evet vahdeti anlayıp Ümmet olmayı becerip düşmana galebe çalan bir nesil olma dileği ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.