Şefkat ve Merhamet Peygamberi
Rabbimiz! Onlara, içlerinden bir peygamber gönder ki, kendilerine senin ayetlerini okusun, kendilerine kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları (günahlardan) temizlesin! Şüphesiz sen, (evet) sen Aziz (mutlak galib ve üstün olan), Hakim (her işi hikmetli olan)
“Rabbimiz! Onlara, içlerinden bir peygamber gönder ki, kendilerine senin ayetlerini okusun, kendilerine kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları (günahlardan) temizlesin! Şüphesiz sen, (evet) sen Aziz (mutlak galib ve üstün olan), Hakim (her işi hikmetli olan)sin.” (Bakara: 2/129)
Ayeti kerimede zikredilen dua, Nebilerin ve Rasullerin ceddi olan İbrahim (as)’in duasıdır. Kendi zürriyeti içerisinde peygamber seçmesini ve bu seçtiği peygamberin, insanlara Allah’ın ayetlerini okumasını, ayetlerle insanlara öğüt vermesini, onlara kitabı ve hikmeti öğretmesini ve her türlü münkerat ve ma’siyetten insanları arındırmasını istiyor…
Bu dua, Halilullah olan İbrahim (as)’in duasıdır, Rabbim hiç geri çevirir mi? İşte asırlarca sonra bu dua, Hatemünnebiyyin Muhammed (sav)’in şahsında, Rabbimin onu Resul seçmesiyle müstecab oluyor. (Fizilal-il Kur’an-Arapça, C.1Sh.115)
Burada şunu da anlıyoruz ki, mü’minlerin duası Allah katında müstecaptır. Rabbim mü’minlerin duasını geri çevirmez, belki bizim beklediğimiz zamanda tecelli etmeyebilir veya daha bereketli bir şekilde ve daha farklı bir lütuf olarak tahakkuk edebilir, ama Allah’ın izniyle mutlaka tecelli eder… Onun için Müslümanlar olarak dua etme konusunda gevşek davranmamamız gerekir, tabi hayırlı amellerle takviye etmek kayd u şartıyla!...
Resulullah (sav) öyle bir zamanda dünyaya teşrif buyurdu ki yeryüzünü, bütünüyle zifiri bir karanlık sarmıştı. Yahudi ve Hıristiyanların durumu bugünkü durumlarından farksızdı. Mecusiler, Sabiiler, putperest müşrikler ve diğer sapık din mensupları. Zaten İsa (as)’dan sonra bir fetret dönemi yaşandı. Hal böyle olunca bütün yeryüzünde şeytan ve taifesi cirit atıyordu ve bütün insanlığı esir almışlardı. Yeryüzünde gerçek manada tevhid inancına sahip insan yok denecek kadar azdı. İşte Hanif dinine mensup az sayıda insan vardı, onların hanifliği de ne kadar sahihti?!
İşte dünya böylesi bir halde iken, Rabbimin, dünyanın gidişatına artık dur deme vakti gelmişti. “Babalarının uyarılmadığı bir kavmi uyarman için…” (Yasin6)
Allah-u Teala, imtihanı gereği insanlara iradelerini kullanma imkanı vermiştir, fakat onları başıboş da bırakmamıştır. İşte bu karanlığı, evet bu zifiri karanlığı dağıtmak için Nur-u Muhammed’in doğmasını takdir buyurmuştu. “Ey peygamber! Şüphesiz biz seni, bir şahid, bir müjdeci ve bir korkutucu olarak gönderdik. Ve Allah’a O’nun izniyle(çağıran) bir davetçi ve (kainatı) nurlandıran bir kandil olarak (gönderdik).” (Ahzab-45/46) Evet nur saçan bir kandil, küfrün karanlıklarını parçalayacak bir güneş… Artık ufukta Nur-u Muhammed belirmişti, bütün kainatı aydınlatacak güneş doğmuştu… Öylesi bir nur ki, kıyamete kadar bütün kainatı aydınlatacak, hiç kimsenin onu söndürmeye güç yetiremeyeceği bir nur: “Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Halbuki kafirler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlamaktan asla vazgeçmez.” (Tevbe-32)
Bu nur, ondört küsür asır önce ne kadar aydınlatıcı, küfrün karanlığını paramparça edici ve insanları hidayete yönlendirici ise bugün de aynı parlaklığını ve hidayetpenahlığını sürdürmektedir. Gücünden, bereketinden ve enerjisinden zerre kadar bir kayıp olmaksızın, o günkü halini olduğu gibi muhafaza etmektedir. Allah-u Teala, biz insanlara eşsiz bir şahsiyet sunmaktadır. Bütün varlığı, örnek olacak bir şahsiyet: “Muhakkak ki sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çokça zikreden kimseler için Allah’ın Resulünde güzel bir örnek vardır.” (Ahzab-21) Hayatının bütün kareleri, hal ve hareketleri, ahlakı, konuşma üslubu, şahsiyeti, vakarı, duruşu, cesareti, sadakati, merhameti, insanlara yaklaşımı, yemesi, içmesi, aile hayatı, Rabbine itaati, ibadeti, mücadelesi, komutanlığı, devlet reisliği… Evet her şeyi örnek olan üstün bir şahsiyet. Her Müslümanın idealinde olması gereken üsve-i hasene…
Allah-u Teala, insanlara örnek şahsiyet olarak, peygamberleri göstermiştir. Çünkü onlar masumdurlar. Her insanın yanlış yapabilme olasılığı vardır; fakat peygamberler müstesna! Onların yanlışı yoktur, çünkü onlar, Allah’ın koruması altındadırlar. Bundan dolayı bizlerin Hz.Peygamberin şahsiyetine bürünmemiz, onu bütünüyle kendimize örnek edinmemiz gerekir. Birisi şahsımıza ve hayatımıza baktığında, Resulullah’ın hayatının izlerini görmesi gerekir. Yani insan-ı kamil olma yolunda mesafe katetmemiz gerekir. Bu şahsiyetin oluşabilmesi için, Resulullah’ın hadislerinin iyi bilinmesi, vukufiyet kesbedilmesi gerekir. Onun siretini titizlikle takip edip hayatımıza ve mücadele ortamımıza nakşetmemiz icabeder. Her Müslümanın gücü nispetinde hadis ezberlemesinde büyük faydalar vardır. Resulullahın hayatının detayı siyer ve hadis kitaplarında mevcuttur. Rabbimin bir lütfu olarak hadisler, günümüze kadar mükemmel olarak muhafaza edilmiştir. Hadisler bilinmeden Resulullah’ın tanınması mümkün değildir. Kur’an dersimizin yanında mutlaka hadis dersimizin de olması gerekir. Resulullah (sav), Müslümanlara ve İslam ümmetine çok düşkündü. Bir müslümanın en küçük bir rahatsızlığı, onun uykusunu kaçırıyordu:
“Hakikaten size, kendinizden öyle bir peygamber geldi ki, sıkıntıya düşmeniz ona ağır gelir. O, size çok düşkündür, müminlere karşı çok şefkatlidir, pek merhametlidir.” (Tevbe-32) Bu ayeti kerimede, Allah-u Tealanın, Resulullah için, ‘Mü’minlere karşı çok şefkatlidir, pek merhametlidir,’ tabirini kullanması çok manidardır.
Ey Mü’minler için Rauf ve Rahim olan, ey ümmetim deyip ağlayan Resul! Bugün senin Enesciklerin, kâfir ve mürtedler tarafından sıraya dizilmiş, maneviyatları, şahsiyetleri ve gelecekleri giyotinlerle biçilmektedir.Ey şefkat ve merhamet timsali Resul! Bizler ümmet olarak günahkarız, sühtü ilahiye müstehak olmuşuz, fakat bu ma’sum yavrucaklar için, onların salahı için, Rabbi Zül-Celala yalvar da, bu yavrular bu edna ve gaddar cellatların elinden kurtulsunlar, Rabbim bunlara sahip çıkacak yiğitler varetsin.
Her müslümanın, Resulullah’ı, her şeyinden fazla sevmesi ve onu tüm değerlerine tercih etmesi gerekir: “Peygamber, mü’minlere kendi nefislerinden daha evladır…” (Ahzab6), “Nefsim yed-i kudretinde olana yemin ederim ki, bir kimse için benim sevgim, onun kendi nefsinden, ehlinden, malından ve bütün insanlardan daha çok olmadıkça (ve beni bütün bunlara tercih etmedikçe) iman etmiş sayılmaz.” (Sahihi Buhari ve Müslim)
Evet, böylesi bir sevgi… Bütün varlığımızdan daha sevimli ve daha kıymetli… Hangi müslümana sorulsa, elbette Resulullah’ı her şeyinden daha çok sevdiğini söyler. Bu söylemin pratiğe geçmesi halinde şu anda içinde bulunduğumuz sıkıntılardan azade olacağımız kesinlik arzedecektir inşallah. İşte bizim içinde bulunduğumuz hal, Resulullah’a olan sevgimizin bir yansımasıdır. Biz Müslümanlar olarak Resulullah’a, gereken muhabbeti beslemeli, onu layıkıyla sevmeliyiz. Resulullah’a olan sevgimiz Ebu Talha, Sa’d b. Ebi Vakkas, Nesibe, Rümeysa (Ümmü Süleym), Hamza, Mus’ab, Ebu Dücane gibi Sahabelerin Resulullah’a olan sevgisi olmalıdır. Onlar tüm hayatlarında Resulullah’ı en iyi bir şekilde örnek alan ve bu uğurda tüm fedakarlıklara katlanan şahsiyetlerdi. Resulullah’a gelen okları bedenleriyle karşıladılar. Gözlerini, yüzlerini, ruhlarını ve bütün varlıklarını –Resulullah’a en küçük bir zarar gelmesin diyesiper ettiler, feda ettiler.
Yirminci asır çok karanlık geçti, fakat Allah’ın izn-i kuvvetiyle yirmibirinci asır, fedakar Müslümanların gayretli çalışmalarının bereketiyle İslam'ın varolan güneşi yeniden parıldayacaktır. Parıltıları ufuktan beliriyor ve Allah’ın izn-i kuvvetiyle hiç kimse bu nuru söndüremeyecektir. “Hakikaten Allah, Mü’minlere lütufta bulunmuştur. Çünkü onlara, içlerinden bir peygamber gönderdi, onlara (Allah’ın) ayetlerini okuyor, onları (günahlardan) temizliyor, onlara kitabı ve hikmeti öğretiyor. Halbuki (onlar) daha önce gerçekten apaçık bir sapıklık içinde idiler.” (Ali İmran: 164)
İnzar Dergisi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.