Hasan SABAZ
Şehidin ardından
Akademisyendi, mühendisti, hafızdı.
Genç yaşlarında İslami çalışmalara iştirak etmiş, eğilip bükülmeden yoluna devam etmişti.
Akademisyen olduğunda, biraz para kazandığında, dünyayı tanıdığında “elimdekileri kaybederim” diye geride durmadı, her türlü kaybı göze alarak yürüdü.
Siyasete girdiğinde elli yaşlarındaydı.
Milletvekilliği ve parti başkanlığı yaptı.
2012’de cumhurbaşkanı seçildi.
Hakkı, adaleti, özgürlüğü esas aldı.
Ona muhalif olanlar bile “Mısır tarihinde özgürlüğün gerçekten yaşandığı bir yıl oldu” diyerek görev yaptığı dönemi övmek zorunda kaldılar.
Ama birileri kudurdukça kudurdu.
Siyonisti, körfezi, Amerika’sı, Avrupa’sı, laiki, Kemalist’i, sosyalisti…
Komplolar, tuzaklar, saldırılar, kışkırtmalar…
Sisi’ye darbe yaptırdılar.
Rabia ve Nahda meydanlarında binlerce kişi katledildi.
On binler zindanlarda işkenceye muhatap oldu.
O dönemde Doğruhaber’de şunları yazmıştım:
“Tarihi, idamlar ve zalimlere karşı destansı direnişlerle dolu olan İhvan-ı Müslimin hareketi yeni bir süreç ile karşı karşıya.
Kukla Mısır yargısı ardı ardına idam kararları verdi.
Darbe öncesinden planlanan işler bir bir yapılıyor.
Sıralama farklı bir şekilde işlese de şeytanı ayağa kaldıran üç ayak adım adım yerine yerleştirildi.
Evet, üç ayak…
Firavun, Karun ve Bel’am…
Eski firavunu halkın öfke seli karşısında koruyamayan şeytanın dostları kenara çekilip fırsat kollamaya başladılar.
İhvan ve Cemaati İslami ittifakı yönetime geldi, Cumhurbaşkanlığına Muhammed Mursi seçildi.
Karun (sermaye) girdi devreye…
Başta Saviris adındaki şahıs olmak üzere Karun işbirliği konseyi, sistemi kilitleme ve halkı temel ihtiyaçlar konusunda bile muhtaç ve memnuniyetsiz hale getirme operasyonunu koydu devreye.
Karun’un körfezdeki amcaoğulları sıkıştıkları anda imdatlarına yetişti ve ülke kaosun kucağına atıldı.
Biriktirilmiş hazineler ne güne duruyordu!
İş bir Firavunun belirlenmesine kalmıştı.
Halk yoklukla, yönetim kargaşa ile meşgul edilirken kısa ölçekli senaryo devreye kondu.
Aktörler ve figüranlar belirlenmiş, sponsorlar hazırlanmıştı.
Şeytanlar konseyinin yedili kararnamesiyle Sisi, Firavunluk makamına layık görüldü.
Darbe yapıldı.
Firavun, yanına Bel’am konseyini de alarak ifsad sürecini başlattı.
İlk icraat olarak Rabia ve Nahda meydanları kana bulandı. “Rabbim Allah’tır” diyen insanlar vahşice katledildi.
Eşgüdümle çalışma zamanıydı.
Firavun, şeytanlar konseyinden tam not alınca Hamanlar konseyini oluşturdu.
Göstermelik mahkemelerde göstermelik yargılama süreçleri başladı.
Yassıada tiyatrolarında rol almış Selim Başol karakterli satılmış tipleri bulmak hiç zor değildi.
Helvadan putlarını yiyen uluslararası camia bir süre “üzüntülü” ve “kaygılı” olarak olanları izledikten sonra Firavunu meşru olarak kabul edip işbirliğini alenileştirdi.
Şeytanın üç ayağı Mısır’da yerine yerleştirilmişti.
Ortamı uygun hale getirebilmek için kendi adamlarına yaptırdıkları katliamları gerekçe göstererek on binlerce Müslümanı zindanlara attılar. Zindanlarda ağır koşullardan dolayı ümmetin kıymetli değerleri hayatını kaybetti.
Davalar peş peşe açıldı ve her davadan ayrı ayrı idam cezaları verildi.
İhvan rehberlik konseyi başkanı kimliğinin yanı sıra kendi alanında Ortadoğu’nun en önemli üç bilim adamından biri olan Muhammed Bedii, İhvan’ın beyni kabul edilen Hayrat Şatır ve Muhammed Biltaci dahil çok sayıda kişiye idam cezası verildi.
Ve mahkeme salonunda Firavunun memurlarını sarsan sesiyle “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” diye haykıran Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye de idam cezası verildi.”
Çok sayıda idam, çok sayıda müebbed hapis cezaları…
Muhammed Mursi, Firavunların mahkeme tiyatrolarında hakkı haykırdı ve zalimlere ahireti hatırlattı.
6 yıl zindanda kaldı; ama ailesiyle 2 ya da 3 kez görüşebildi.
Son görüşmesinde yavaş yavaş zehirlendiğinden söz etti.
Ve nihayet şehid oldu.
Özgürleşti tüm bağlardan ve Rabbine kavuştu.
Rabbim onu rahmetiyle kuşatsın, direniş ve mücadelesini bereketlendirerek Mısır’ın ve ümmetin uyanışına vesile kılsın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.