Fesih YASAK
Sekulerizm Din İlişkisi Üzerine
Seculerizm, batı menşeli bir kavram olup Türkçe karşılığı; laikliktir. Batı, bu kavramı Müslüman dünyaya pazarlarken, ilimle bir ilgisi varmış izlenimini verse de kelimenin aslı saptırıcı bir özelliğe sahiptir. Batılıların kendi dillerinde de "laiklik" kelimesinin ilimle herhangi bir ilgisinin olmadığı bilinmektedir. Lâiklik meselesinde İslam Dünyasını ikna etmeye çalışan Batı, lâikliğin dinle barışık bir düşünce biçimi olduğunu, dini tamamıyla kenara atma gibi kötü niyetlerinin olmadığını iddia etseler de kastedilen mana; hayatı dinden uzak temeller üzerinde yükseltmek ya da din ile hayat arasında tam bir ayırıcı çizgi ortaya koymaktır.
Sekülerizmin asıl hedefi, insanı ahiretle ilgilenmekten alıkoyup salt dünya hayatıyla ilgilenmeye yöneltmek ve tamamıyla dünyevileşmelerini sağlamak için ortaya çıkmış Sosyal bir harekettir. Rönesans'ın doğuşuyla birlikte sekülerizm daha bir etkili olmaya başladı. Zaten Rönesans'ın kendisi de dine düşman temeller üzerinde yükselmişti. Rönesans fikri, ilahi temeller üzerinde değil, "beşeri/hümanist" temeller üzerinde yükselmiş bir fikirdir. Avrupa, Hıristiyanlığa karşı kültürel başarı ve arzularını gerçekleştirmek amacıyla sekülerizm ucubesini icat etti. Hem modern tarih boyunca sürekli evrim geçiren bu hareket, başlangıçta Hıristiyanlığa karşı durmuş gibi yaptıysa da süreç içerisinde bütün dinleri önüne katıp Müslüman Dünyaya da musallat oldu. Avrupa'nın asıl amacının aklı öncü kılmak olmadığı, aksine tüm dertlerinin dini ve dini değerleri hayattan tamamıyla uzaklaştırmak ve dini sınırlamak olduğu zamanla anlaşılmış oldu.
Gerek Batıda ve gerekse ülkemizde laikliğin kimi savunucuları, bu düşüncenin insani, yani hümanist duyguları geliştirme noktasından hareketle ortaya çıktığını, dine düşmanlık beslemek gibi bir niyetlerinin olmadığını, sadece dini pratik hayatın siyasi, ekonomik, sosyal, fikri ve benzeri alanlarından uzaklaştırmak olduğunu söylerler. Her meselede olduğu gibi, laiklik meselesinde de asıl niyetlerini gizleyip hedeflerine ulaşmaya çalışan bu seküler zihniyetin maskesini Kur'an indirmiştir.
Ali İmran suresi, 118.ayette, Rabbimiz Allah(cc.): "Gerçi kinleri ağızlarından taşmıştır ama kalplerinde saklı tuttukları kin daha büyüktür." buyurmaktadır. Evet, din ile dünyayı birbirinden ayırmak İslam'ın öngördüğü bir şey değildir. İslam nokta-i nazarından meseleye bakıldığında da bu böyledir. Çünkü İslam, Allah'ın dinidir, hiçbir gücün ve otoritenin onu sınırlama yetkisi yoktur. Allah'ın dini İslam, Müslüman bireylerin ve toplum hayatının tüm alanlarına müdahale etme hakkına sahiptir. Çünkü bu din dünya ve ahiret hayatımızı tanzim etmek için gönderildi.
"Ey iman edenler, hepiniz topluca 'barış ve güvenliğe (silm'e İslam'a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır." (Bakara: 208)
Yani, hiçbir tereddüde mahal bırakmaksızın her şeyinle İslâm'a gir. Düşüncelerin, teorilerin, kültürün, bilimin, davranışların, ilişkilerin, çabaların ve buna benzer her şeyin, hayatının her veçhesi İslâm'a uygun olmalıdır. Hayatını bir bölümünde İslâm'a uyulan, diğer bölümünde de İslâm'a uyulmayan parçalara ayırmamalısın.
Son dönemlerde Ayasofya-i Kebir Camii İmamı Mehmet Boynukalın'ı hedef alanlar, pratik hayatın bütün alanlarında tamamen "ladini" yani, dinsiz bir hayat tarzını arzulayan tipler de tıpkısının aynısıdırlar. Kur'anî hakikatleri hatırlatan bir alimi susturup hakkın sesine kulak tıkayan yarasa tıynetli zevata rabbim fırsat vermesin. Bu süreçte hocaya aba altında sopa göstermeye çalışan mütedeyyin kimi siyasetçinin tutum ve yaklaşımları da evlere şenlik dedirtecek cinstendi... İslam hukukçusu bir hocanın görevi sadece namaz kıldırmak olmasa gerek...Ulema, aynı zamanda toplumda cereyan eden ahlaki dejenerasyon ve ifsat karşısında halkı irşad eden ve Ümerayı sorumlu davranmaya davet eden kişilerdir. Peygamber varisi olmak bunu gerektiriyor.
Toplumsal hadiselere İslamî perspektiften bakan bir alimin; kâinatın yaratıcısının Allah(cc.) olduğunun, insana akıl ve irade nimetini bahşettiğini, hem yeryüzünde onu halife kıldığını, emaneti taşımakla yükümlü tuttuğunu, insanı yeryüzünü imar edip ondan faydalanmakla mükellef kıldığını söylemesinden daha tabii ne olabilir? Yine İslam'ın menettiği hırsızlık yapmayı, zinayı ve zinaya götüren yolları, faiz alıp vermeyi, yalanı, aldatmayı, hainliği yasakladığını söylemesi; diğer taraftan toplumda ahlaki ilkelere uymayı emrettiğini, evliliği meşru kıldığını, aile sahibi olmayı teşvik ettiğini ve ailenin işlerini çekip çevirme görevini de erkeğe verdiğini beyan etmesi, ne zamandan beri suç sayıldı?
İslam, ilerlemenin, uygarlaşmanın ve izzetli duruşun adresidir. İnsanların üzerinden sosyal, siyasi ve ekonomik baskıları kaldırmadan önce, ruhlar üzerindeki günah kirlerini kaldırıp insanı arıtan nizamın adıdır İslam...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.