M. Emin ÖZMEN
Selahaddin'in bıraktığı mirasa dönüş
Kürd illerinde uzun bir süredir ulusallaştırma adına, bu halkı kadim kültüründen, aziz İslam'dan uzaklaştırma projelerinin devrede olduğunu biliyoruz.
Ümmeti oluşturan unsurlardan Arap, Türk veya Farsların yanlış tutum ve itekleyici bazı politikalarına rağmen, Kürd halkı inatla İslam'a sarılıyor. Selahaddin'in torunlarının, Amed İstasyon Meydanında yaptığı devasa Kudüs mitingi, O'ndan kalan mirasın sahiplenilmesi açısından hayli önem arz ediyordu.
Bir kere peşin peşin şunu söyleyelim ki biz Kürdler, dinimiz olan İslam ile milliyetimiz olan Kürdlük arasında bir tercih yapmak zorunda değiliz. Ya da Diyarbakır'ı savunmak ile Kudüs'ü muhafazaya çalışmak gibi ikircikli bir tercihe de zorlanmak durumunda değiliz.
Bizler İslam'ın bir gereği olarak tüm halklar gibi bu halkın da tüm haklarının tesliminden yanayız. Ya da Allah'ın Kur'an'da, Cebrail vasıtasıyla kulu ve resulü Muhammed (sav)'e çevresinin mübarek kılındığını bildirdiği Kudüs'e sahip çıkmanın, Diyarbakır'ı ihmal anlamına gelmediğinin farkındayız. Bizler öz be öz Amedli olarak, Kudüs'ün kurtarılması ile Diyarbakır'ın da kurtulacağını, zaten ikisinin kurtarılmasının aynı şeyler olduğunun bilincindeyiz.
Aynı Kürdlerin meşhur komutanı Selahaddin'in, Kudüs esirken gülmemesi, hep somurtarak buranın kurtuluşunu kafaya takması gibi.
Günümüz solcuları geçmişlerine bakarlarsa, bir zamanlar israile karşı savaşmak üzere Filistin'e savaşçı gönderdiklerini göreceklerdir. Demek ki bir zamanlar onlar da antiemperyalizm adına, bizlerin bu gün yapmak istediklerini yapmaya çalışmışlar.
Ancak Amerika'dan bir şeyler dilenme, önlerine atılacak birkaç kemik parçası için emperyalizmin kapı bekçiliğini yapma derekesine düştüklerinden; “Size ne Kudüs'ten, siz kendinizi veya coğrafyanızı düşünün” noktasına gelip dayanmış bulunmaktalar.
Bu tür ihtarlarda bulunanlara şunu söylemek isteriz ki, bizler hem Amed'liyiz hem de Kudüs'lü, hem Bâz bin Dostık kadar Amid, Farkin, Erciş, Ahlat, Nasibin, Cizre sevdalısıyız, hem de Selahaddin-i Eyyubi gibi Kudüs aşığıyız. Bunlar birbirinden ayrı şeyler değildir.
Aynı Mekke ve Medine'nin kudsiyeti gibi Kudüs kutsaldır. Aynı Beytullah ve Mescid-i Nebevî gibi Mescidu'l-Aksa da mübarektir. Yine bu iki mescid gibi Aksa'nın da çevresi haremdir.
Ama insanımızı dini duygulardan sıyırıp, ulusal saiklerle harekete zorlamaya çalışanlar, bu tür kutsallarımızla oynamak istemektedirler. Aynı Kürdistan'da Ramazan ve Kurban bayramlarını, “Dağlarda ölenler için yasımız var” diyerek engellemek, Newruz'da bu ölenleri hiç hatırlamayıp, yas tutmayı bir kenara atarak, konserlerde tepinmeyi meşru görmek gibi.
Kürtleri milliyetleri ile dinleri arasında bir tercihe zorlamak ve kanser gibi yayılan milliyetçi akımların yörüngesine koyma ve dolayısıyla İslamsızlaştırmak, devasa bir sosyal mühendislik projesidir.
Proje Kürdistan'daki ulusalcı Kürdlerin havsalasının çok çok üzerindedir. Uluslararası istikbar güçlerinin sadece kendilerini taşeron olarak kullandıklarını, kendileri de biliyor. Aynı zamanda kendileri bu şekilde kullanılmayı istiyor.
Zaten şu anki kazanımlarının hepsi bu kullanılma ile doğrudan orantılıdır. Ne kadar kullanım o kadar kazanım.
Ah Deniz Gezmiş ah. Sen ne için asıldın Allah aşkına?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.