Türkiye tarihi son yüzyılda birçok değerini yuttu. Alimleri terörist denilerek dar ağaçlarına gönderildi. Hainleri baş tacı edildi. Akıl ve üretim ehli ya sürgünlerle veya mecburiyetlerle yurt dışlarına yollandı. Sürgünler, muhaceratlar, zindanlar, katliam ve şehadetler. Ülke tarihinin kara lekeleri olarak tarih sayfalarına kaydedildi.
Halkıyla barışık olmayan iktidarlar, kendi halkı içerisinden kendine düşman üreten yönetimler batıcı olmak, batıyla barışık olmak adına kendi öz halkına zulümleri reva gördü. Böylece toplumu daha güzele taşıma istibdadında olan mümtaz şahsiyetler tarih sahnesinde yitirilen birer değer oluverdiler.
Bu yitik değerlerden bazısı zaman içerisinde gün yüzüne çıktı. Değerleri yavaş yavaş takdir edilmeye başlandı. Yani iade-i itibar yoluna gidildi. Bediüzzaman, İskilipli Atıf ve benzerleri.
Kimileri ise hala ülke kamuoyunda iade-i itibara tabi olabilmiş değil. Bunun en büyük sebebi o şahıslar hakkında ortaya çıkarılacak gerçeklerin o mümtaz şahsiyetlere bu zulümleri reva görenlerin gerçek yüzlerini ortaya sereceği gerçeğidir. Bu zalimlerin yalanlar üzere kurdukları düzenlerinin çarklarına çomak sokulacağı hakikatidir.
Bu noktada en önemli kimliklerden biri Şeyh Said Efendi olsa gerek. Şeyh Said hakkındaki gerçeklerle yüzleşmek tarihin o kara sayfalarıyla yüzleşmektir. İslam uğruna darağaçlarına gidenleri görmek, aynı zamanda darağaçlarının sahiplerini de görmektir. İstiklal Mahkemeleri, o mahkemelerin cellatlarını görmeden, o uğursuz, meş'um zihniyeti ortaya serip de o zihniyetin kurduğu tuzakları, yaptığı hileleri, ortaya koyduğu zülüm ve baskı ortamını gün yüzüne çıkarmadan bugünün dünyasını aydınlık kılamayız.
Şeyh Said Kıyamı yeni kurulan cumhuriyetin zihin köklerinin doğru anlaşılması noktasında bir belgedir. Tarihe not düşülmüş, o günün ortamını en iyi şekilde aydınlatan, ülke tarihine ışık tutan en önemli göstergelerden biridir. Mutlaka aydınlatılmaya, Şeyh Said'in mücadelesinin ve hareketinin gerçeklerinin kamuoyuyla paylaşılmaya ihtiyaç vardır.
Şehid Şeyh Said sadece Kürt tarihinin değil, bu ülkeyi beraber kurmuş olan halkların yalnızlaştırılmasının ve kaymağı bazı zümrelerin yemesinin tarihi kanıtıdır. Şeyh Said hareketi Cumhuriyet adı altında belli bir zümrenin yönetiminin söz konusu edilmesine yani oligarşik bir idare şekline dönüşmüşlüğün ilk karşı çıkışıdır. Bu anlamda ülke tarihindeki kara lekelerin aydınlanmasında önem ifade etmektedir.
İkinci bir nokta da 17 Ocak'ta 15. Şehadet yıldönümü olan Hizbullah'ın kurucu lideri Hüseyin Velioğlu'na dair. 48 yıllık hayatının 22 yılı İslami mücadelede öncü olmak ile geçmiş bu ömrün Türkiye ve bölge siyasi denklemleri açısından çok önem ifade ettiği herkesin malumu. Merhum Velioğlu'nun mücadele tarihi ve seyri Türkiye İslami hareket çizgisi açısından çok önemli bir dönemdir. Velioğlu'na ve hareketine karşı kurulan kumpaslar, İslami hareketlerin etkin olmaması için yapılan uluslar arası komplolar ve daha nicesi.
Şehid Hüseyin Velioğlu Türkiye'deki İslami düşüncenin önemli kilometre taşlarından biridir. Bu önem ortaya koyduğu düşünce tarzında bir cemaat, bir hareket endeksli olmanın ötesinde tüm Müslümanların menfaatini önceleyen tavrıdır. Yaşamı içerisinde konjonktürel şartların gereği çokta iyi anlaşılamamış olsa da, bu mümtaz şahsiyetin fikir harmanının tüm Müslümanlara ulaşması sürekli hile ve tuzaklarla engellenmiş olsa da merhum Velioğlu'nun hareket çizgisi ve Türkiye'deki İslami harekete katkıları mutlaka konuşulmalı ve Müslümanların istifadesine sunulmalıdır.
Bu noktada yeri gelmişken söyleyelim: Hizbullah arşivi bu bölgenin ve ülkenin 10 yıllık tarihidir. Tarihin doğru anlaşılması için bunun gizli kalmaması gerekir. Özellikle ülkenin 90'lı yıllarda içinde bulunduğu şartların anlaşılması açısından arşiv önem ifade eder.
Mevcut iktidar geçmişin karanlıkta kalmış noktalarını aydınlatmadıkça, bu ülkenin kaderini karartmaya çalışanların faaliyetlerini gün yüzüne çıkarıp mümtaz şahsiyetlere atılan iftiraların hakikatini ortaya koymadıkça, yani taşların asıl yerlerine oturması, adaletin gerçekleşmesi adına üzerine düşen vazifeyi deruhte etmedikçe yeni bir bina kuramaz, yeni bir cumhuriyet inşa edemez. Sürekli geçmişin karanlıkları bugünün aydınlanmasının önünü tıkar ve sadece zaman kayıpları yaşanır. Çünkü hakikatler bir gün, gün yüzü gibi ortaya çıkacaktır.