Askerin içerisinde örgütlenmiş FETÖ’nün, 15 Temmuz 2016 tarihinde savaş uçakları, helikopter ve tanklarla kanlı ve çılgın bir darbe girişiminde bulunduğu bütün milletin malumudur. O gün darbeci hainler, sokaklarda ve meydanlarda darbeye karşı direnen insanların üzerine tankları sürüp kurşun yağdırdılar. FETÖ, daha da ileri gidip Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, TBMM, emniyet ve kamu binaları ile darbeye karşı direnen insanları savaş uçaklarıyla bombalayıp ülkenin seçilmiş meşru Cumhurbaşkanı’na suikast girişiminde bulundular. Allah(c.c)'ın yardımı ve milletimizin onurlu, dik duruşuyla darbe püskürtüldü ve akim bırakıldı. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın çağrısı üzerine bütün İslami kuruluş ve cemaatlerin fertleri meydanlara inip göğüslerini tankların namlularına adeta siper ettiler. Öylesine ki tankların paletleri altında ezilme pahasına darbecileri durdurmaya çalışanlar oldu. Darbenin artçı şoklarını dikkate alan yüz binlerce insan, helikopterlerden kendilerine açılan ateşlere rağmen meydanlardan çekilmedi. Şayet Müslüman halk, meydanlardan çekilip Cumhurbaşkanlarını yalnız bırakmış olsaydı, Sayın Erdoğan'ın akıbeti, Mursi'nin akıbetinden farklı olmayacak gibiydi.
O gece dünya Müslümanlarının, sabahlara dek Türkiye Müslümanları ve Cumhurbaşkanı Erdoğan için dua ettiklerine şahit olduk. Nihayet darbe girişimi Allah (c.c)'ın yardımı, halkın, polis teşkilatının ve devletin diğer unsurlarının hep birlikte, omuz omuza karşı koymasıyla başarısız oldu. Aslında darbe gece 00.03 sularında planlanmıştı. Yani herkes uykudayken darbe yapılacaktı. Zalimler kendilerince bir tuzak kurdular ancak Allah(c.c)'ın tuzağı onların tuzağını bozmaya yetmişti. Hem bu darbe israil, AB ve ABD'nin çokça umut bağladıkları ve son ana kadar darbe diyemedikleri bir darbeydi. Lakin imanlı halk darbeyi bastırıp zalimlerin heveslerini kursaklarında bırakmasını becermişti. Darbe girişimi sırasında, ne acıdır ki 241 insanımız şehit olurken 1491 kişi de gazi olmuştu.
Şayet darbeciler başarılı olsaydı, kim bilir, belki Müslümanların bir daha zindanlara kapatılacağı günler görecektik. Allah muhafaza, darbe sonrası binlerce masum insan hayatını kaybetmiş, insan hakları ve özgürlükler rafa kaldırılmış ve FETÖ'nün sapkın inanışları ekseninde askeri bir diktatörlük kurulmuş olacaktı. Bu hal ümmet için büyük bir felaket ve Türkiye'nin 20 yıl geriye gitmesi demekti. Bu çağ dışı meşum darbe girişimine, dünya görüşleri farklı olan toplumun bütün kesimleri yekvücut olarak; cemaatler, sendikalar, sivil toplum kuruluşları, medya ve iş dünyasının tamamı şiddetle karşı koymuşlardır. Gelinen noktada elhamdülillah kanlı darbe girişimi bastırılmış, devlet kurumları bir daha olağan işleyişine dönmüştü.
Darbenin üzerinden üç yıl geçti, devletin zaman zaman beka sorununu gerekçe gösterip birçok kurumu milliyetçi ve ulusalcı kesimin insafına terk ettiği bilinmektedir. Birilerinin bu ülkede şehitlerin muazzez ruhunu incitecek yanlış işlerin, uygulamaların altına imza atmış olması, kamuoyunu ziyadesiyle endişelendirmektedir. Mesela kurumlara memur alımında getirilen mülakat sisteminde rüşvet alınıp torpil yapıldığı iddiaları karşısında yetkililerin harekete geçmesi gerekmez miydi? Ayrıca memurların güvenlik soruşturması bahanesiyle aylarca atanmaması ayrı bir mağduriyet konusu olarak gündemdeki yerini korumaya devam etmektedir. Doğrusu soruşturma için müracaat edilen hafıza FETÖ'nün oluşturduğu bir hafızadır. Bu kirli hafıza bir an önce resetlenmelidir ki insanlar mağduriyet yaşamasın. Diğer bir husus, Türkiye'nin 30 Eylül 2014 tarihinde AB ile imzaladığı, 6284 sayılı "Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun"un ve "İstanbul Sözleşmesi"nin ailede yaptığı tahribatın ortadan kalkması için yasal düzenleme yapılıp söz konusu sözleşme feshedilmelidir.
Hakeza, 28 Şubat sürecinde dönemin karanlık güçlerinin marifetiyle derdest edilip yıllarca zindanlarda çürüyen mazlumların mağduriyetinin hala devam ettiğini belirtmekte fayda görüyorum. Mesela Sivas Davası mağdurlarının 85 yaşındaki piri fanileri hangi suçtan ötürü halen hapistedirler? Ergenekon sanıklarının tamamı, kendilerine isnat edilen davaların tamamından beraat edip devletten yüklü miktarda tazminat alırken Sivas Davası mağdurları hatırlandı mı? Hem adaletin herkes için eşit bir şekilde tecelli etmesi gerekmiyor muydu? Bu tür olumsuzluklar 15 Temmuz ruhunu dumura uğratan durumlardır.
Hükümetin bir an önce bu haksızlıkların önüne geçip adalet üzerindeki gölgeyi izale etmesi gerekir ki adalete olan güven tazelenebilsin. Sırf muhalefet ya da karanlık odaların oluşan tepkisini dikkate alarak bu meseleyi ne zaman kadar erteleyeceğiz? Bu insanların hakları cenazeleri cezaevinden cenazeevine nakledilecekleri gün mü iade edilecek? Bir kısmı hastalık ve yaşlılıktan, temel insani ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak kadar zor durumdadırlar. Bu vebalin altından hangimiz nasıl kalkabiliriz? Yarın mahkeme-i kübrada bu kardeşlerimizin hakları için; hangi suçtan dolayı ölüme terk ettiler? Sorusuyla karşılaştığımızda ne cevap vereceğiz? Bu uyarıyı, sırf ahiretiniz berbat olmasın diye yapıyoruz. Kaldı ki üç beş günlük dünya için ahiretimizi berbat etmeye değer mi? Elhasıl, 'zulüm ile abad olanın sonu berbat olur' darb-ı meseli hem sizin, hem bizlerin kulağına küpe olsun diyorum ves'selam!