Cemaat medyasını seyrediyorum/dinliyorum; yaşanan bugünler bizim için şeb-i Arus'tur. Camia üzülmesin, bunların yaşanacağı Kuran'da bildirilmiş, Allah “geçmiştekilerin yaşadıkları sizin başınıza gelmeyince kadar cennete gireceğinizi mi sandınız, sizi imtihan etmeden iman ettik demekle serbest bırakılacağınızı mı sandınız” ve Allah “her peygamberin karşısına şaytanlardan bir şebeke çıkarıyoruz” diyor ve “Yezidlere boyun eğmek yok” şeklinde kıyamda olduklarını ifade ediyorlar.
Cemaat mensuplarının yaşananları Kuran üzerinden yorumlamaları, belki yaşananların hayra vesile olan tarafı gibi görünse de bu yolla kendilerini masumlaştırmaları, mazlum göstermeleri, temize çıkarmaları, temiz görmeleri doğru değil. Malesef hepimiz biliyoruz ki Gülen grubu çokça kirli işler yaptı ve devlet içindeki güçlerini kullanarak çokça haksızlıklar yaptılar ve çokça insana zulmettiler.
Cemaatin özellikle medya, emniyet, yargı ayağı çok sıkı bir şekilde organize oldu ve hedef aldıkları kimselerin başlarına olmadık çoraplar ördüler. Bu yönüyle cemaatin tam bir örgüte dönüştü doğrudur. Aslında Gülen Hareketini iki grupta değerlendirmek lazım; taban ve tavan. Taban; samimi, ihlaslı, fedakar, hizmet ehli müslümanların oluşturduğu bir cemaat, tavan ise;“hedeflerimize varmak için şeytanla aynı yatağa gireriz” diyecek kadar raydan çıkmış bir zihniyete mensup bir örgüt.
Mavi Marmara sonrası cemaat içinde birine sormuştum: “Abi, bugüne kadar darbelere selam çakan, şefaat listesinin başına Ecevit'i alan, israili siyasi otorite olarak gören, dünya üzerinde hiçbir zaman mazlum müslümanlardan yana tavır alıp zalimlere karşı durmayan... olumsuzluklarına rağmen biz bu adamı gönlümüzde iyi bir yere oturtmak istiyoruz dedim. Bu adamı bizim gönlümüzde iyi bir yere oturtabilir misin?”
Verdiği cevap çok ilginçti: “Ben cemaati bir piramite benzetiyorum. Piramitin geniş alt tabakası melek gibi insanlardan oluşuyor. Bunlar samimice hizmet ediyorlar. Bir üst tabakasında çakallar var; bunlar işin ekonomisi, ihalesi, parası ile ilgileniyorlar. Bir üst tabakada da şeytanlar var; asıl işleri bunlar yürütüyor ve dolapları bunlar evirip, çeviriyor. En tepede de lider var ve ben lideri tabanla aynı görüyorum”
Cemaat içinden birinin birkaç yıl öncesine kadarki cemaat tanımı böyleydi. Merak ettiğim; acaba hala lider ile tabanı aynı pozisyonda görüyor mu?
Bana göre cemaatin ciddi bir muhasebe yapması lazım ve tabanın, tavandaki kirleri görmesi ve bu kirlerden arınması lazım.
Yoksa geliştirdikleri savunma refleksleri malesef kimseyi tatmin etmiyor. Hele hele Gülen grubunun hışmına uğramışlar, “kaderin cilvesi” deyip acı tebessümde bulunuyorlar.
Cemaat medyası ve ileri gelenleri değil sadece Şeb-i Arus'a sarılan ve yaşadıklarını Şeb-i Arus üzerinden ifade eden. Başbakan da Konya'daki Şeb-i Arus etkinliklerine katıldı ve orada yaptığı konuşmada 17 Aralık'a vurgu yaptı ve 17 Aralık'ın kendileri için sadece Şeb-i Arus olduğunu ifade etti. Bununla bir taraftan Mevlana'nın ölüm gününe, bir taraftan da kendilerine yönelik yapılan operasyonlara vurgu yaptı.
Gülen Grubu ve hükümet, aralarındaki çatışmada ipin ucunu iyice kaçırdılar. Kutsalları amaçlarına alet edecek kadar işi ileri götürdüler.
Gülen grubu hükümet karşısında yaşadıklarını Şeb-i Arus olarak görüp, gösterirken, hükümet de Gülen grubu karşısında yaşadıklarını öyle görüp gösteriyor.
Ne Gülen grubu ve ne de hükümet, Mevlana'nın bu temiz inancını kirletmesin ve kendisine alet etmesin. Çünkü Şeb-i Arus, gönül adamı Mevlana'nın ölümle Allah'a kavuşmayı, düğün gecesi olarak görmesidir. Yani Allah'a kavuşmanın diğer adıdır. Şimdi hangisi icraatları ile Allah'a kavuşuyor: Tavanı kirlenmiş Gülen grubu mu, yoksa içi kirlenmiş hükümet mi? Bu kirli halleri ile Allah'a gidişlerini düğün olarak mı görüyorlar? Allah onları düğün havasında karşılar diye mi inanıyorlar? Peki, bu arada ikisinin de sebep olduğu zulümler ve gerçek mazlumlar ne olacak! Mesela “Çocukluğu çalınan” Yakup Köse ne olacak, İhya Der mazlumları ne olacak ve daha binlercesi! Yapmayın, Allah'ı zulmünüze ortak kılmayın.
Suç işleyen kim varsa üzerine gidilsin. Gazeteci de dahil hiç kimsenin suç işleme ayrıcalığı yoktur. Ama suç ileyenlerin üzerine gidilirken adalet tesis edilsin. Bu konuda ciddi şüpheler var.
Paralel yapının üzerine gidilirken, paralel yapının mağdur ettiklerine adalet dağıtılmıyor malesef. Adaletin tesis edilmediği yerde mesele grupsal ve partisel hesaplaşma olarak görülüyor. Yani fillerin tepişmesi. Aradaki fark, bu fillerin rengi; bir kara, biri belekli ak.
Biri yolsuzluğu bahane ediyor, diğeri yolsuzluğuna sahip çıkıyor.
17- 25 Aralık'a karşı 14 Aralık.