Allah'ın adıyla
2015 Genel Seçimini Müslümanlar kazandı. Nasıl ve niçin kazandıklarını açıklayacağım; ama ondan önce ufaktan gelinen noktaya bakalım.
Sizin de malumunuz bir seçimin arefesinde veya seçim hararetinin tam ortasındayız. Bu süreçte herkes sermayesinden olanı kullandı. Atışmalar, tartışmalar birbirini kovaladı; tutarlı/tutarsız vaadler havada uçuştu. Mitingten mitinge, programdan programa koştu, koşuşturdu liderler, adaylar…
Haziran'ın olası sonuçlarına göre senaryolar düşünüldü, tehditler özenle savruldu. Üstü örtülü tehditler savurmakta geldiğimiz gün itibariyle tüm partiler profesyolleşmiş durumdadır. Ak Partiye verilmezse istikrar gidermiş, HDP baraşda kalırsa kıyamet koparmış.
Yani tüm kozlar öne sürüldü, eteklerdeki taşlar döküldü. Neler yapılmadı ki, hangisinden bahsedeyim; seçimde alacakları fazladan bir oy için partilerin birbirini karalamalarından, birbirinin kuyusunu kazmalarından, daha önce birbiriyle boy boy ekranlara çıkanların seçim öncesi rol icabı atışmalarından mı? Yoksa öyle veya böyle bazılarının Lutileri kucaklamalarından, -özür diliyorum- ibneleşmelerinden, ibneliği kimlik olarak ad etmelerinden mi? Bir seçimin propaganda dönemi bu kadar kirlenmiş miydi bilmiyorum. Bu kadar ahlaksız ve ilkesiz miydi siyaset? Ya yerel seçim öncesi, meydanlarda özerklik vaadleriyle yırtınanların bu gün LGBTİ haklarına düşmesinin var mı bir açıklaması? Peki üç dönem boyunca bulundukları iktidar dönemlerini getiren her seçim öncesi sivil anayasa ninnisinin ardından istikrar oklarını bu gün sinelere saplayanlara ne demeli? İstisnalar kaideyi bozmazsa da tüm partiler ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyorlar bu milleti. Ölümü gösterdiklerinden sıtmaya razı kalmak zorunda mıyız? Yok mu bunun alternatifi, kötünün iyisi yerine ya da iyinin kötüsü yerine iyi hiç payımıza düşmeyecek mi? Şu da olabilir, kötünün iyisi olan veya iyinin kötüsü olan iyi olamaz mı? Eleştirilere, eksikliklere olumlu bir karşılık veremezler mi?
Neyse, olası sonuçları kıyametlerin koparıldığı seçim bir milad mı, getirileri götürüleri nelerdir; bu veriler ışığında Müslümanların nasıl ve niçin kazandığına bakalım
Öncelikle şunu iyi bilelim ki, sonuç ne olursa olsun bu seçim asla taşları yerinden oynatacak bir seçim değildir. Kimileri için farklı neticeleri, eksileri ve artıları bağrında barındırsa da milad olacak konumda değildir. Belki de seçimlerle demokratik yollarla taşlar yerinden edilmez. Bu husustaki acı tecrübelerle beraber bu unutulmamalıdır.
Bu meselenin getirisi ve götürüsüne bakarsak; Hüda Par, Saadet Partisi, Ak Parti, HDP, CHP ve MHP açısından kemiyet açısından kâr/zarar ve artı/eksi olabilir. Fakat bu da önemli değildir. Yani her parti için hedeflediğinin çok üstünde bir vekillikle meclise gittiğini düşünsek de ya da hedeflediklerinin çok çok altında vekil kaybına uğrasalar da sadece dünya açısından bir kazanç ve kayıp olabilir. HDP'nin barajı aştığı, CHP'nin iktidar olduğu bir Türkiye'de dinimizle, diyanetimizle, inancımız ve ahlakımıza en üst perdeden savaş açtığını düşünelim, mütedeyyinler için imtihan katmerleşse de imanımızdan neyi alıp götürebilirler. CHP on yıllarca iktidardı, sonuç elde var mı bir şey. Din düşmanlığı üzerinden sürdürdüğü siyaseti ahiret bir yana dünyada ne kazandırdı ki. Bu açıdan birilerinin barajı aşması/aşmaması, birilerinin iktidar olması/olmaması nötrdür. Din, ahlak ve namus düşmanlığı yapan kim olursa olsun; Müslümanlar nezdinde hakikatte kazanamaz.
Hüda Par gibi “referansımız İslam'dır” deme cesaretini göstermeseler de en azından toplumun gözünde İslamcı görünen, Ak Parti, Saadet Partisi ve benzeri partiler de meclisteki tüm koltukları alsalar ne çıkar. Cezayir'deki, Mısır'daki acı tecrübe gözümüzün önünde. Bazı iyileştirmeler, normalleştirmeler olmakla birlikte Ak Parti'nin iktidar dönemi de gözler önünde. Görmek isteyen için herkesin doğruları da yanlışları da çoktur.
Netice mi; seçimin neticesinde, getirisi ve götürüsünde asıl olan kemiyet değil keyfiyettir, dünya değil ahirettir, öncelikle halkın değil Hakkın rızasıdır. Burdan seçime yaklaştıklarından Müslümanlar kazandı. Müslümanlar derken de siyaseti dinin emrine koymaya çalışanlar, siyaset vesilesiyle tebliğ kervanları yola düzenler, Allah rızasını gaye edinenleri kast ediyorum. Yoksa dinin tüm değerlerinin altına dinamit yerleştirenler de “ben de müslümanım” diyor.
Bir seçimde iktidar olmak/olmamak, bir kaç vekil göndermek/göndermemek zafer de hezimet de değil. Allah'tan, peygamberden, dinden, imandan, ahlaktan ve namustan uzaksan asıl hezimet odur. Zafer ve kazanç ise peygamberi tabirle “ senin vesilenle bir tek kişinin imana gelmesi dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır” şiarıyla hareket etmektir.
Öyleyse Müslümanlar, sadece ve sadece Allah için çalışanlar, seçimler öncesini bırakın, seçimlerden sonra da durmamalı ve sonuca da takılmamalıdırlar. Allah için yapan, sonucu Allah'a bırakır, tedbirini aldıktan sonra Rahman'a tevekkül eder, O'na teslim olur. Gönlünü ferah tutar ve birilerinin İslam'a yapışmasına, İslam'a sahip çıkmasına ve Müslümanlardan taraf durmasına vesile olmak için nefes aldığı müddetçe çalışır. Çünkü asıl kazanç, getiri, kâr, başarı ve zafer budur. Sözün burasında Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın diliyle diyoruz ki. “Hak şerleri hayr eyler, zannetme ki gayr eyler,Ârif onu seyr eyler, Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler” Vesselam.