Son zamanlarda siyasilerden, özellikle iktidar çevrelerinden ve medyasından en çok duyduğumuz sözler Türkiye'nin beka sorunu, bölünme ve 2023, 1071, 2071 rakamları.
Bugün Cumhurbaşkanı 26 Ağustos münasebetiyle Malazgirt'te olacak ve görünen o ki her yılkinden daha görkemli bir zafer kutlaması yapılacak.
Amerika'nın, Avrupa'nın durmadan üzerimize üzerimize gelmeleri, kumpasları, güneyimizden kuşatma hamleleri göz önünde bulundurularak bir yandan bölünme tehlikesine, dolayısıyla beka tehlikesine vurgu yapılırken diğer yandan başta İslam dünyasına liderlik, mazlum toplumlara hamilik için güçlenen ve büyüyen Türkiye'den söz ediyoruz.
Gittikçe büyüyen ve güçlenen bir Türkiye'ye inananlar aynı anda bölünme ve yok olma duygusunu nasıl yaşayabilir? Veya bunun zıddı. Yani yok olmak veya yok olmanın eşiğindeki bir Türkiye aynı anda nasıl olur da gittikçe güçlenen bir ülke olabilir? Politikacılar için bunun cevabı zor değil, bir şekilde verirler. Biz bunu bir tarafa bırakalım da şu bekâ meselesine dokunalım biraz.
İnsanlar gibi devletlerin de, medeniyetlerin de ömürleri vardır, baki olan sadece Allah'tır.
Biz istediğimiz kadar bağırıp çağıralım: Dünya durdukça biz de duracağız, kıyamete kadar var olacağız vs. Her insanın, her toplumun, her ümmetin, her devletin ve medeniyetin de bir eceli vardır.
İnsanların ecellerine bizzat kendimiz şahitlik ediyoruz, doğduklarını, yaşayıp öldüklerini izleyip duruyoruz.
Devletlerin de ömürleri vardır. Hatta bir insanın ömründen bile kısa sürenler var. Fakat insana göre genellikle daha uzun yaşarlar. Devletlerin ömürleri elbette daha uzundur.
Medeniyetlere gelince, devletlerden daha uzun ömürlü, daha geniş çerçeveli bazen devletleri de içine alanlar olur.
Nadiren de olsa bazen bir devlet tarih sahnesinde aynı zamanda bir medeniyet olarak da arz-ı endam edebilir.
Ne olursa olsun devletlerin ve medeniyetlerin de bir başı ve sonu vardır. Kaderde parçalanıp bölünmek de olabilir, tarih sahnesinden tamamen çekilip gitmek de olabilir.
Bize gelince. Önemli olan Müslümanca var olabilmektir. Müslümanca olmadıktan sonra nasıl bir şekilde var olursak olalım hiç önemli değildir ve aslında bunun adı var olmak değil yok olmaktır.
Bir de Rabbimizin toplumları yok edip onun yerine başka bir toplum getirme kanunu vardır.
“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah onların yerine öyle bir kavim getirir ki Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler, müminlere karşı alçak gönüllü kafirlere karşı vakarlı, onlar Allah yolunda cihad ederler, ayıplayanların ayıplamasından korkmazlar....”(5/54)
Yine birçok yerde Rabbimiz bir toplumun yerine bir başka toplum getirmekten söz etmektedir. Özellikle önceleri mümin olarak hayatlarını sürdürenler bundan sonra ancak ve ancak mümin olarak varlıklarını sürdürebilirler.
Zaten bizim için önemli olan kıyamete kadar var olmak değil, Müslümanca var olabilmektir. Malazgirt'i düşüneceksek böyle düşünelim.