Bir 28 Şubat’ın sene-i devriyesini daha geride bırakmak üzereyiz. Devrin kudretli paşasının “Bin yıl sürecek” dediği bu süreç, kimilerine göre tamamen bitmiş durumda. Böyle olup olmadığı noktasında şu hususlara değinmekte fayda görüyorum.
İlk olarak, Cihan Tuğal’ın “Pasif Devrim: Kapitalizme İslami Meydan Okumanın Soğurulması” kitabından bahsetmek istiyorum. Bu kitap, bizatihi yazar tarafından İstanbul’un en dindar ilçelerinden biri olan Sultanbeyli’de,1997- 2009 yılları arasındaki sosyal ve kültürel değişimler gözlemlenerek kaleme alınmış. Kitaptan alıntıladığım şu iki hususu dikkatlerinize sunmak istiyorum:
1-Gündelik Yaşamın Massedilmesi: Dindar insanların olağan yaşamlarının, pratiklerinin giderek “kutsal/saf dinsel” dairesinden uzaklaşması, geç kapitalizmin modern pratikleri ve tarzları ile melezleşmesi.
2-Mekânların Massedilmesi: Sultanbeyli’de mekânların İslamcı kuruluşunun (kadın-erkek-ayrışması, kıraathanelerle çayevlerinin ayrışması, geleneksel mimari formlar vs.) yerini yavaş yavaş modern şehir estetiğinin formlarına bırakması.
İkinci olarak, ikamet ettiğim Urfa gibi aşiret ve dini yapısı güçlü olan bir şehirde dahi, 14 Şubat Sevgililer Günü(!) münasebeti ile şehrin dört bir yanındaki reklam panolarını süsleyen, günün anlam ve önemini(!) belirten resimler, fotoğraflar…
Üçüncü olarak, katışıksız ve samimi bir liberal yazar ve akademisyen olan Atilla Yayla’nın şu tespitleri: Bir muhafazakâr, kendi inancına göre bir yaşam ister, çevresini de öyle ister. Ama bu, toplumsal mühendisliğe taşınan bir şey değildir. Toplum mühendisliği, bireyleri bir fikir doğrultusunda ehlileştirme çabasıdır. Bu çaba, radikal İslamcılığı ehlileştirmediği takdirde radikal İslam, 28 Şubat sürecinde görüldüğü üzere radikal Kemalizm’i harekete geçirecektir.
Dördüncü olarak, geçtiğimiz günlerde bir grup arkadaşla birlikte bir münasebetle bulunduğumuz Siirt-Tillo’daki değerli bir medrese müderrisinin şu samimi itirafı: “Yılbaşında çocuğumun bana Noel Baba’nın kendisine ne zaman hediye getireceğini sorması üzerine âdeta dondum kaldım.”
Evet, örnekleri çoğaltmak mümkün ama yorumsuz olarak verdiğim bu birkaç örnek bile ne anlatmak istediğimi özetliyor. Buna, dünyevileşmeyi ve maalesef dinden uzaklaşmayı amaç edinen eğitim sürecinden geçen nesillerimizin, yenilikler karşısındaki ilgilerinin bilgilerinden fazla olduğu hususlarını da eklersek, şimdiki fotoğraf oldukça netlik kazanacaktır.
Ayrıca, bugün itibarı ile on yılı aşkın bir süredir iktidarda bulunan ve İslami geçmişlerini iyi bildiğimiz kadrolar, küresel emperyalizmin üzerlerine salacaklarından endişe ettikleri radikal Kemalizm’in sopasına maruz kalmamak adına,İslami bir kökenden geldiklerini ara ara unutup muhafazakâr bir demokrasiyi benimsemiş olmalarını da ekleyebiliriz.
Haram ve helalin birbirine karıştığı, tüketim çılgınlığının yuvaları yıktığı, lüks ve israfın tavan yaptığı, boşanma oranları ve kürtaj vakalarındaki artışın ürkütücü boyutlara vardığı, antidepresan ilaç kullanımının giderek yaygınlaştığı, gençlerin anlık bedensel zevkler ve sanal ortamlardaki cinsel sapıklıkların hedefi haline getirilerek merhum Ali Şeriati’nin ifadesi ile eşekleştirildiği, 14 Şubat’a taarruz edenlerin süreç içerisinde çevrelerindeki mahalle baskısına dayanamayarak eşlerine hediye almaya başladıkları, fuhuş haneler, meyhaneler, faiz haneler, kumarhanelerin serbest olduğu ancak İslami faaliyet yürüten derneklerin kapısına kilit vurulduğu bir toplum haline gelmişsek, 28 Şubat “ehlileştirme operasyonu” başarılı olmuş demektir. Başta nesillerimiz olmak üzere, ahiretimizi tehdit eden bu “yumuşak yıkım”a karşı ancak kurumsallaşma ile durulabilir. Halihazırdaki iyi niyetli fakat fincancı katırlarını ürkütmeme üzerine kurgulanmış lokal kurumsallaşmaların sadra şifa olmadığı hatta hızla yayılan münkerata karşı infiale gelmesi gereken hassasiyetlerin dahi, iktidardaki Müslümanlara havale edilmek suretiyle törpülendiğine şahit olmaktayız.
Ezcümle, “İslami radikalizme(!) kayarsanız, Kemalist radikalizm hortlar. Zaten kaygan ve kırılgan olan çok hassas iç ve dış konjonktürün iplerini elinde bulunduran ‘bigbrother’, her an konsept değişikliğine gidebilir” tarzındaki aba altından sopa göstermelere pabuç bırakmayacak ve ahireti önceleme konusunda bedel ödemeye alışkın “hüdaperest” kadroların işbaşına geçmesi ve cerahati kaynağından kurutması gerekmektedir.
Ya Rab! Bizi; kendimizi ve nesillerimizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem azabından koruyacak işleri yapmaya muktedir eyle… AMİN.