Bir depremde bile ilk önce enkazlardan sağ ya da yaralılar, sonra ulaşılabiliyorsa cesetler sonra da maddi değere sahip unsurlar kurtarılır. En sonunda da enkaz kaldırılmaya çalışılır.
Kuşkusuz 28 Şubat süreci son 20-25 yıllık zaman diliminde yüksek şiddetli bir deprem gibi, ardında çok geniş mağdurlar kitlesi bırakmıştır. Bu süreci işleten zihniyetlerin hedefi, İslami yaşam tarzı karşıtlığı ve mütedeyyin kesimler olduğundan mağdurlar da genel olarak bu alandadır.
Burada acı ve mağduriyetleri yarıştırma, karşılaştırma ya da başka kesimlerin mağduriyetlerini küçümseme gibi bir niyetimiz yok. Mutlaka, mü’minin derdi ile dertlenmek İslam’ın önemli şiarıdır. Tabii ki ordudan atılan askerlerin, okullarından ve işinden olan başörtülülerin, hedef ve hizmetlerinden bırakılan siyasi parti ya da STK’ların hakları aranmalı ve mağduriyetleri de giderilmelidir.
Ama öte yandan enkaz altında ölü ve yaralılar var. Yıllardır bağırıyorlar seslerini duyuramıyorlar. Bu, yukarıda sayılan mağdurlar dahil olmak üzere, duyarlı tüm kesimlerin ve 28 Şubat sürecini yargı önüne çıkaranların, en önemlisi de ilk elden yetkili hükümetin bu enkaz altında kalanların sesini işitmesi ve gereğini yapması lazım.
Bunların en şanslısı sayılabilecek Sivas olayları mağdurlarının bile bu enkaz altındaki inilti ve çığlıkları ancak 19 yıl sonra duyulabildi. 33 kişiye karşılık 33 ağırlaştırılmış müebbet verilen sanıklar (6-12-15 yıllık ceza alan yüz civarında kişi de suçsuz oldukları halde yatıp çıktılar) 19 yıldır hala ceza çekiyorlar. Bunların ki ömürden gidiyor. Telafisi de yoktur. Sivas olaylarının 28 Şubat sürecinin ürünü olduğu neredeyse artık kesinleşti. Zaten Ankara’da açılan 28 Şubat davasında da yer alacak. Ama en önemlisi Malatya Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı, Sivas olayları davasını yeniden açmak zorunda kaldı. Dava halen devam ediyor.
Aynen Sivas olayları mağdurları gibi onlarca dini oluşumlardan yüzlerce (yakın bir döneme kadar binlerceydi bu sayı) mütedeyyin insan çok ağır cezalarla cezaevlerinde tutuluyorlar. Şu an genelin cezası müebbet ya da ağır müebbettir.
Bakmayın bunların suçlu, hatta 28 Şubat benzeri girişimlerin sebebi ya da malzemesi gibi gösterilmesi bahanesine. Zaten bu şekilde inanma ya da inandırılma bu sürecin asıl hedeflerinden biriydi.
En mutedil kesimlerin bile nasıl hile ve tuzaklarla kamuoyu nezdinde terörist gösterilip içeri alınacakları “AK Parti’yi ve Gülen Cemaatini Bitirme Eylem Planı” belgelerinde görüldü.
Erzincan’da İsmail Ağa Cemaati mensuplarının ev ve işyerlerine silah ve suçlayıcı belgeler bırakılması, Nurcu ve Menzil tarikati mensuplarına benzer operasyonlar düzenlenmesi.
Hizbuttahrir ve El-Kaide suçlaması ile alınanların evlerine silah bırakılması aynı zihniyetin benzer hesaplarının süregeldiğinin göstergesidir.
Nasıl ki Merhum Erbakan Hoca, hatta Abdullah Gül, kayıp trilyon davası ile bitirilmeye çalışıldılarsa, Fethullah Gülen şu an bir F Tipi Cezaevinde olacaktı. Bu bir abartı değil.
Bakın İBDA-C lideri Salih Mirzabeyoğlu Türkiye’de hangi suçu işledi ki ağırlaştırılmış müebbet cezası verildi. 15 yıldır cezaevinde... Tekli hücrede ve günde ancak 2 saat havalandırmaya çıkabiliyor. Onlarca İBDA mensubu aynı durumda. Yakup Köse isimli İBDA-C mensubu 10 yıl suçsuz içeride tutuldu. O da müebbetti. Ama bırakılmak zorunda kalındı. Sivas olayları gibi Mirzabeyoğlu’nun da yeniden yargılanması gündemde. “Mirzabeyoğlu için Adalet Platformu” kuruldu. Çünkü Mirzabeyoğlunu yargılayan Hakim Metin Çetinbaş bile, yargılamanın hatalı ve önyargılı olduğunu itiraf etti. Hatta bir aile sohbetinde “bir mahkuma verilecek hüküm önceden dosya halinde önümüze gelirdi...” dediği medyaya düşmüştü.
Metin Kaplan, Türkiye’de ne suç işlemişti ki “Ağırlaştırılmış müebbet” ile cezalandırıldı. Neredeyse İmralı Adasına gönderilecekti. Ne zaman Ergenekon davası başladı, Ergenekon sanıklarına emsal dosya teşkil etmek için “Eylem tasarlanmış ama pratiğe geçirilememiş...” gerekçesi ile dosyası Yargıtay tarafından bozulup 15 yıla bağlandı. Ama Metin Kaplan cezaevinde kansere yakalandı, şu an bir hastahanenin mahkum hücresinde çile dolduruyor. Bu oluşuma bağlı onlarca insana aynı durum yaşatıldı.
İslami Hareket Lideri suçlaması ile İrfan Çağrıcı da 20 yıla yakındır ağırlaştırılmış müebbet ceza ile, şu an tekli hücrede ve günde iki saat havalandırma ile yatıyor. Kardeşi Rıdvan Çağrıcı ise 46 yıllık yaşının 26 yılını cezaevinde geçiriyor. (6 yılı 12 Eylül dönemi) Bu duruma bağlı olarak da onlarca insan aynı şartlarda cezaevinde.
Ne zaman Uğur Mumcu gündem edilse, İslami kesimler bile “Faili Meçhul” olarak propagandasını yaparlar. Oysa Ferhan Özmen, Nejdet Yüksel, Rüştü Aytufan isimli şahıslar 12 yıldır ağırlaştırılmış müebbet ceza ile 4 saat havalandırma ile tekli hücredeler. Uğur Mumcu’nun ailesi bile bunların suçlu olabileceklerine inanmadıklarını medya ile paylaşmışlardı.
Ne zaman ABD ile bir ilişki geliştirilecekse, El-Kaide operasyonu adı altında grup grup insan mağdur edilir. Bir de bir şekilde yolu Pakistan, Afganistan’a düşmüşse kesin suçlu muamelesi görür. Harun İlhan ve arkadaşlarının da ağırlaştırılmış müebbet ceza ile hücre hayatları ancak bu sürecin bir sonucu olur.
Hizbuttahrir yapılanmasına mensubiyetin cezası dosya başına yaklaşık iki yıl ceza biçmektir. Bu şekilde en az iki dosyadan 7-8 dosyaya kadar yargılanan ve halen cezaevlerinde bulunan yüze yakın insan var.
Hizbullah suçlaması ile son 20 yılda yüzlerce insan katledildi. 25 bin kişi gözaltında işkencelerden geçti. Altı bin insan çeşitli süreli hapis cezalarına çarptırıldı. Bunlardan 200 (iki yüz)’ün üzerinde müebbet ve ağır müebbet hapis cezası ile ömür geçirenler var. Yine bunlardan Abdusselam İrdem, Murat Bilig, Mürsel Ekinci, Cemal Uçar, Musa Özer, Turan Arı,Cahit Durmaz, Ahmet Şahin, Seyyid Ali Demiryol, Ramazan Duman isimli şahıslar ya gözaltında ya da cezaevi şartlarında hayatlarından oldular. İdam cezası kaldırılmasaydı da ancak bu kadar olurdu.
İsimlerini burada sayamadığımız ama dışarıda da isimleri duyulmayan “İslami Örgüt” suçlaması ile yüzlerce insan muhaceratta çile dolduruyor. Bunların aileleri daha büyük sıkıntılar yaşıyor. Çoluk çocukları cezaevi kapılarında büyüyor. Cezaevi uzaklıklarından dolayı, ziyaretler başlıbaşına aile boyu infaza dönüşmüş durumda...
Tüm bunlara rağmen “bin yıl” sürecek denilen 28 Şubat sürecinin geniş enkazlar bırakmadan engellenmesi önemlidir. Hele hele yargı önüne çıkarılması da çok önemlidir, önemsenmelidir ve takip edilmelidir.
Burada mevcut hükümetin hakkı ve katkısı gözardı edilmeksizin teslim edilmelidir. Bu küçümsenecek bir iş değildir.
Adaletin sağlanması; mağduriyetlerin önem sırasına göre giderilmesi ile ancak mümkün olur. Sadece ordudan atılanların zararlarının tanzim edilmesi veya mağduriyetin sadece bu alanla sınırlandırılması, yeni bir güven kaybı ve yeni bir şubat soğuğu süreci etkisi oluşturur.
Herkesin bir hesabı, Allah’ın da (cc) bir hesabı vardır. Allah’a emanetsiniz.
Doğruhaber Gazetesi