Önce, 28 Şubat bitti mi?
Cevabı zor olmayan bir soru olmasa gerek. Eğer 28 Şubatçılar hala hak ettikleri cezalara çarptırılamamışlarsa ve fakat onların o bildik yöntemlerle; itham ve iftiralarla mahkûm ettikleri masum insanlar hala zindanlarda iseler, 28 Şubat bitmemiş demektir.
Bunun da vebali elbette ki en başta hükümetin boynunadır. Ama diğerleri de kendi dâhilleri oranında sorumludur.
28 Şubat'ı ve özellikle bugünün 28 Şubat'ını iyi tahlil etmemiz gerekir. Aksi halde maruz kaldığımız zulümlerden ders alamayız ve hasadını toplayamayız. Örneğin, Selahattin Yıldız dostumuzun aşağıdaki sözleri bu zulmü nasıl tahlil etmemiz gerektiği konusunda oldukça aydınlatıcıdır:
“Geldiğimiz noktada 28 Şubat mağdurluğuna soyunup koltuk ve dünyalık peşinde koşanlara gerçek mağdurların aziz hatıralarına leke düşürmeyeceğimizi hatırlatmak isterim. Bedel ödeyen her statüdeki insanımızın itibarı iade edilmeden… Yetişmeye engel olmaya çalıştıkları özgür, onurlu ve idealist gençlik yetişmeden… İffetlerini ve Müslüman kimliklerini korumanın mücadelesini veren kızlarımız ve kadınlarımız mücadelesini verdikleri saygınlıklarını elde etmeden… Siyasi ve ilmi önderlerimiz ideallerini ve insanlıklarını çıkarlarından ve nefislerinden önce bilmeden 28 Şubat zulmü bitmemiştir ve bitmeyecektir. Biline!”
28 Şubat'ın bir de Avrupa ayağı vardı. Ama buna değinilmemesinin nedenini biraz da içerideki zulümlerin yoğunluğuna bağlıyoruz.
O yıllar Avusturya'da ikamet ediyorduk.
Hani bunların bir de bir Batı Çalışma Grubu (BÇG) vardı. Bu grup, Avrupa'daki Türkleri “hizaya getirsinler” diye çok sayıda emekli askeri personele yeşil pasaport vermiş ve onları Türkiyelilerin oldukları ülkelere salmışlardı.
Bunların görevi şu idi: Türkiye kökenli sivil toplum kuruluşlarını –hiçbir ayrım yapmaksızın- tek çatı altında toplamak. Bu amaçla her ülkede örgütlendiler; Avusturya Türk Dernekleri Birliği, Almanya Türk dernekleri Birliği, Fransa Türk Dernekleri Birliği gibi. Bütün bunların bir de kısa bir adı vardı; Çatı Derneği.
Bütün dernekler emretmişlerdi; kayıtsız şartsız bu birliğe katılacaksınız ve derneklerinizin yönetim kurulu ve üyelerini, tüzüklerini ve programlarını da veriniz.
Buna yanaşmayanları da tehdit etmekten geri kalmıyorlardı. Aşağıdaki cümleler o tehditlere maruz kalanlardan birine aittir: “BÇG yetkilileri bize; ‘bizim zaten her camide, dernekte ve kulüpte muhbirlerimiz var. İstediklerimizi yaparsanız, sizin için daha iyi olur. Herhalde sizden hiç kimse Türkiye'ye izne giderken, sınırda ailesinin gözleri önünde kelepçelenmek ve sonra da irticadan veya bölücülükten tutuklanmak istemez' deyince, biz de Çatı Derneği'ne katıldık.”
Estirdikleri terör keşke bununla kalsa…
Malum sorunlardan dolayı gelen öğrencilere de kan kusturuyorlardı. Avrupa makamlarına resmen ihbarlarda bulunuyorlardı, bunlar aşırı dinci, cihatçı vs. diye.
Bu vesile ile Avrupa'da bu zulümleri bizzat yaşayanlara da bir çağrıda bulunmak istiyoruz: Lütfen bildiklerinizi anlatınız ve zulmedenleri deşifre ediniz. Aksi halde haksızlık karşısında susmuş olursunuz ki, bunun da ne anlama geldiğini biliyorsunuz. Bizim en fazla ihmal ettiğimiz bir konudur maalesef, çektiğimiz zahmetleri ve zulümleri kayıtlara geçirmemek, onlardan gerekli dersleri çıkarmamak ve üstüne üstlük unutmak…
O zamanlar değişik ülkelere gitmek zorunda kalan öğrenciler de az zulümler çekmediler. Belki onların her biri bugün bir yerlerde çalışıyorlardır. Dileriz ki, onlar da yaşadıklarını kayda geçirsinler. En azından çocuklarına miras kalsın.
Görüş ve Önerileriniz için... btank@dogruhaber.com.tr