Bildiğiniz gibi 610 yılında ilk vahiy nazil olur. Peygamberimiz, kırk yaşında ilahi emirler doğrultusunda zorlu bir süreçten geçmeye başlar. Kendi hemşerileri, kabilesi, hatta bazı yakın akrabaları tarafından her türlü zulme, eziyete, sıkıntıya maruz kalır.
Yalnız mübarek şahsı mı? Hayır! Ailesi, iman edenler, hatta iman etmediği halde kendisine sahip çıkan akrabaları…
Peygamberimizin, ilahi vahiy doğrultusunda bütün ikna çabalarına rağmen Mekke'nin azgın müşriklerinin bir türlü imana, hatta insan olmaya yanaşmaması.
Ve bir gece vakti Peygamberimizin mahzun, nemli gözlerle şehri terk edip Medine yoluna düştüğünde uzaktan, doğduğu, büyüdüğü, elli yıl yaşam sürdüğü memleketine bakıp: “ Ey Mekke, sende yaşamama müsaade etmiyorlar!” diye üzüntüsünü ifade etmesi.
Medine'de bile Mekkeli azgın müşriklerin İslam'a kin ve düşmanlık beslemeye devam etmesi. Bedir, Uhut ve Hendek, peş peşe yaşanan savaşlar. Yüzlerce sahabenin, Peygamberin gözbebeklerinin en vahşi yöntemlerle şehit edilmesi.
Ve şimdi bir an için asr-ı saadetten günümüze dönelim:
90'lı yıllardan başlayarak FETÖ, D-ETÖ(Derin devlet) ve PETÖ(PKK)'yü de kullanarak pek çok işkence ve katliama imza attı. 28 Şubat sürecinde farklı İslami camialar ve kişiler, FETÖ'nün iğrenç kumpaslarına maruz kaldı. On binlerce insan sırf Müslümanca bir hayat yaşadığı, yasal STK'lara üye olduğu, başörtüsü ile eğitim görmek istediği için Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılandı. Binlerce insan, hiçbir şiddet eylemine bulaşmadığı halde örgüt üyeliği veya sempatizanı olmak suçlaması ile ceza aldı. Binlerce insan muhacir/mülteci hayatı yaşamak, yıllarca memleketinden, akrabalarından uzak, vatana hasret yaşamak durumunda bırakıldı. Halen farklı İslami kesimlerden 600 dolayında mazlum kardeşimizin zindanlarda çürümeye terk edildiği herkesin malumu ne yazık ki.
Bütün bunları not ederek 15 Temmuz ve FETÖ ile mücadele konusuna değinelim isterseniz: Farklı İslami kesimlerin farklı zaman ve zeminlerde uyarılarına rağmen, siyasiler, ne yazık ki bir dönem adeta basiretini kaybetmiştir. Habis örgüte, ne istedilerse vermiş, FETÖ semirdikçe semirmiş, devletten öte bir devlet, bir paralel devlet teşekkül etmiş, nihayet son kertede Sn. Erdoğan'ın öncülüğünde paralel çete ile mücadeleye girişilince FETÖ 15 Temmuz'da kanlı ve alçak darbe teşebbüsünde bulunmuştur. Ancak yüce Allah'ın ümmetin son sığınağı olan bu millete, bütün hatalarımıza rağmen, merhamet etmesiyle FETÖ, iğrenç emeline ulaşamamış, darbe başarılı olamamıştır.
Evet, yüce Allah bu ümmetin son umut ışığının da sönmesine izin vermemiş ve milyonlarca insanımızın ölümü, şehadeti göze alarak meydanlara inmesiyle Allah'ın yardımı tecelli etmiştir. Önümüzdeki günler, 15 Temmuz'un yıl dönümü dolayısıyla yurt çapında farklı etkinlikler yapılacak, yapılmalıdır. İnsanımızın erdiği şuur, daima canlı tutulmalıdır.
Ancak bu etkinliklerde farklı kişi, kurum ve STK'ların kendilerini öne, vitrine, ekrana çıkarmalarına, bazı insanların bu durumdan rant devşirmelerine müsaade edilmemelidir. Zira 15 Temmuz'da bir bütün olarak yurdum insanı vazifesini hakkıyla yerine getirmiştir.
Bu bağlamda Ramazan ayında bir iftar programında Hür Dava Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sn. Sait Şahin ile sohbet etme fırsatımız oldu. FETÖ ile mücadele konusunda da düşüncelerini ifade etti ve 3 Temmuz tarihli köşesinde de bunları paylaştı:
“ Çözüm FETÖ'nün çekirdek kadrosuna uzanmak, tabanda tehlike ve tehdit barındırmayan kimselere dokunmamaktır. “Evet, şu veya bu sebeple FETÖ'nün tabanında yer almış (dikkat edin, FETÖ ile teması olmuş da demiyorum, direkt tabanda yer almış) kimselere dokunmamaktır. (Ayrıca bunu, FETÖ'nün her türlü zulmüne uğramış bir camianın ferdi, FETÖ kumpası ile cezaevine girmiş ve mahkemesi devam eden biri olarak söylüyorum.) Kin ile değil, akıl ile hareket etmek lazım.”
“Hükümet, FETÖ'nün tabanını kitle olarak şeytanlaştırmaktan ziyade, zaman içinde tabanı kazanacak veya en azından keskin düşmana dönüştürmeyecek akıl ve politikalar geliştirmelidir.”
Evet, bu konuda Sn. Sait Şahin'e kulak verilmeli.
Nebevi metot, Nebi'nin izinden gitmektir. Mekke'nin fethini hatırlayın. Hani sayıca az ve zayıf olan Müslümanlar, müşriklere karşı imanlarını korumak ve yaymak maksadıyla terk ettikleri Mekke'yi, on yıl sonra çok güçlü ve kalabalık bir ordu ile geri dönüp fethetmişlerdi. Hz. Peygamber Mekke'nin fethi esnasında: “Saldırıya uğramadıkça, sakın saldırmayın. Fakat şu on bir erkek ile altı kadını nerede bulursanız öldürün. Başka kimseye dokunmayın.” buyurarak adeta genel af ilan etmişti. Sn. Erdoğan da “Tavanı ihanet, ortası ticaret, tabanı ibadet” diye nitelemişti ya FETÖ'yü. İşte FETÖ ile mücadele bu minvalde yapılmalı.
Ancak benim tek endişem birkaç yıl içinde FETÖ'cüler de bilumum örgütler gibi bir şekilde affa uğrar çıkar da mazlum Müslümanlar yine zindanlarda çürümeye terk edilir. Aman ha aman, birileriniz Yusuf gibi hükümran oldu, amma Yusuf dahi günahkâr kardeşlerini affederken siz üstelik masum 28 Şubat mağdurlarının hala içerde tutulmalarına göz mü yumacaksınız?