Yarın 3 Mart malum. Bu günün tarihte farklı bir yeri vardır.
3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen kanunlar ile lağvedilen kurumlar sonrasında aslında memleket için bir çağ bitmiş, yeni bir çağ başlamış oldu.
Kimileri fetihlerin büyüklüğü ile çağlar kapatıp çağlar açarlar. Kimileri de fethedilenleri kaybetmekle. O günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
Peki, ne olmuştu o gün; hilafet kaldırıldı, Şeriye ve Efkaf Vekâleti kaldırıldı, Tevhid i Tedrisat Kanunu çıkarıldı. Yanı sıra Hanedan Üyelerinin Yurt Dışına Çıkarılması ile İlgili Kanun kabul edildi. Ve son olarak Erkan-ı Harbiye Vekâleti de kaldırıldı.
Yapılan bu düzenlemelerin 100 yıl sonrasındaki sonuçları üzerinden okunması bir zorunluluktur.
Evet, o gün hilafet lağvedildi.
Lağvedilmekle kalınmadı, aynı gün bir de hanedan üyelerinin yurt dışına çıkarılmasına dair kanun da kabul edildi ki hanedandan kimse tekrar hilafet davasında bulunmasın.
Hilafetin yerine ikame edilen cumhuriyet, tamamıyla batıya müteveccih; laik, seküler, milliyetçi bir ideoloji üzerine inşa edildi. Yapılan işlerin şeriata uygun olup olmadığını denetleyen Şeriye ve Evkaf Vekaleti de kaldırıldı aynı gün. Yeni bir devlet, yeni bir zihniyet ve geleceğe dair yeni bir perspektif.
Daha açık bir ifade ile geçmişleri, değerleri, kadim kültürleri, ataları ve yüz yıllarca kıtalara hükmetmiş devlet gelenekleri ile kavgalı İttihat ve Terakkiciler, batının da büyük desteği ile devleti ele geçirmişlerdi.
Geçmişe ve değerlerine dair bütün yüklerinden kurtulmak için bugün, yani 3 Mart 1924 günü büyük bir gurur ve övünç ile redd-i miras yapmışlardı.
Batıya yaranmaya çalışan bu ekip, batının bu topraklardaki tahakkümünü engelleyen ne kadar değer varsa hepsini reddederek ve hatta ayakları altında çiğneyerek işe başladı. Böylece batının bu topraklardaki hakimiyetinin önünde bir engel kalmadı.
Bugün buralarda Britanya krallığının, Romalıların, Nazilerin, Mussolini’nin İtalya’sının olmamasına bakmayın. Onların rahatsız olduğu bir şey de kalmamıştır buralarda. Kudüs bu nedenle bugün siyonizmin başkenti olarak ilan edilmiştir. Yani 3 Mart 1924 tarihinde atılan adımlar, Haçlılara kapıları ardına kadar açmıştır.
Tevhid-i Tedrisat kanunu laik-batıcı sistemin eğitim ve öğretim üzerindeki vesayetini sağlamış, eğitimin tamamen ideolojik hale gelmesine sebep olmuştur. Eğitimin tek elde toplanması, bir bahaneden öte değildir. Eğitimin tamamen kontrole alınması, ülkenin 50, belki 100 yıl sonrasını inşa edecek olan neslin de geçmişi ile barışmasına engel olunması için yapılmıştı.
Bugün, birilerinin aklı başına gelir gibi oldu sanki. Çünkü yüz yıllık son dönemde batı, bu memlekete hiçbir şey katmadığı gibi elde avuçta ne varsa alıp götürdü. Hatta ayakta durulmasına, ülkenin kendi ekonomisini, kendi savunmasını, kendi tarımını, kendi gençliğini dahi inşa etmesine asla ve de kat’a müsaade etmediler.
Gelinen noktada batıya zorunlu bir payandalığın ötesinde bir şey elde edilemedi. Askeri, siyasi, iktisadi ve de ahlaki anlamda batıya bağımlı bir ülke haline gelindi. En basitinden, güncel bir durum olarak; faizler ve döviz kurları üzerinden siyaset kurumuna her şeyi yaptırabilecek bir bağımlılık içerisinde kaldı memleket.
Birilerinin aklı başlarına gelir gibi oldu dedim. Zira daha yeni, bölgede aktör olma hevesi tuttu bunların. Ancak atı alan Üsküdar’ı geçti maalesef. Daha önce bilmem kaç kıtada hakimiyet sürdürüldüğü dönemde batıcılık yoktu, laiklik, milliyetçilik, sekülerlik gibi mefsedetler bu topraklarda henüz görülmemişti.
Şimdi tekrar aktör olmak isteniyorsa; o reddedilen mirasa bir geri dönüşün olması kaçınılmazdır. Tekrar kardeşliğin hatırlanması, adaletin ikame edilmesi, batıdan büyük hayranlıkla getirilen anayasa, yasa ve sözleşmelerden kurtulmak gerekir. Bunun öyle kolay olmayacağını hepimiz biliyoruz. Ancak yapılamayacak bir şey de değil.
Yeter ki uygulanan büyük projenin yerli uygulayıcıları fark edilsin...