6-7 Eylül olayları ya da Türkiye'de azınlık olmak!

Bugün yaşadığımız problemlerinin nerdeyse tamamında Türkiye’nin kurucu iradesi Kemalizm yatmakta. Toplumun hemen hemen tüm ‘renklerine’ bürünen bu vesayet rejimi her dönem yeni bir sarsıntı yaşatmaya devam ediyor.

TİMETÜRK /Umut İslam Ayar

Modern toplumların oluşumu, neredeyse göç ve sürgünlerin tarihi olarak da okunmayı gerektirir. Modern dönemde, toplumlar ve devletler, içlerinde yabancı olarak gördükleri/algıladıkları nüfus unsurlarından arınma gibi imha/yıkım pratikleri geliştirmişlerdir. Modern toplumda ve modern devlette yabancıların ve yabancılığın kültürel ve/veya fiziksel imhası yaratıcı bir yıkımdır; yıkmak fakat aynı zamanda yeniden inşa etmek; bozmak fakat aynı zamanda da tesviye etmek… Bu süre giden düzen-inşası, ulus-inşası ve devlet inşası çabalarının ayrılmaz bir parçasıdır.

Modernlik, özellikle kendi evlatlarından biri olan ırkçılığı ve milliyetçiliği, insanlığın başına bela eden bir dönemdir. Bu özelliğinden dolayı adına modernite denilen bu dönem, daha baştan itibaren büyük miktarlarda insan artıkları üretti ve üretmeye devam ediyor. Bu artık üretme işleminde ilk sırayı milliyetçilik alır ve bu özellikten Türk milliyetçiliği muaf tutulamaz. Türkiye’de milliyetçilik bir siyasi proje olarak İttihat ve Terakki ile bu toplumda kök salmış modern bir olgudur.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş süreci ile beraber karşılaştığımız meseleler yığınını, ‘toplumsal hafızayı’ tazeleme açısından sürekli gündemde tutmak zorundayız’ Bu zorunluluk içinde bulunduğumuz makûs kaderi değiştirmemiz açısından değerli ve önemlidir.

Türkiye halkının muhatap olduğu bu meseleler yığınını şöyle bir sıralamaya çalışsak sanırım buna ne sabır nede ömür yeter! Osmanlı’nın yıkılışının ardından kendini ulusdevlet paradigması üzerine inşa eden Kemalist politikalar sonucunda toplumun neredeyse tüm kesimleri üzerinde ‘imha-inkar-tedip-asimilasyon-red’ politikaları uygulandı.

Kemalist politikaları benimseyen ‘uygar’ ‘çağdaş’ ‘modern’ topluluk üretme arayışı ’10 yılda 15 milyon genç’ yaratılarak devam edildi.

Türkiye’de milliyetçiliğin asal öznesi olan Türklük üzerine Anadoluluculuk ve Sünnilik sosları ile üretilen ‘modern’ paradigma ‘Türk olmanın’ somut faydaları olduğu telakkisi ve vatanın ‘asli üyesi’ ve ‘sadık vatandaşları’ olduğu gerekçesi ile azınlık farklı etnik kimlikleri reddetmeyi kutsal bir görev saymış! Kendini vatanın esas koruyucusu olarak tanımlamasına neden olmuştur.

Türkiye tarihinde, karanlık ve utanç verici birçok olay yaşanmıştır. Bu yaşanan olaylardan biride 6-7 Eylül 1955 yılında hükümet ve medya tarafından planlı sistemli topyekûn tahrik politikalarının bir sonucu olarak karşımızda duruyor.

Yaşanan yağmalamalardan, yıkımlardan, talanlardan doğan maddi zarar bir yana, manevi anlamda ülkenin kozmopolit yapısı bir daha geri dönülemez biçimde

 O dönem yine Türkiye’nin amiral gemisi olma durumunu koyuyan Hürriyet’in başlığında ‘İstanbul'daki Rum azınlığın aralarında bağış toplayarak Kıbrıs Rumlarının ENOSİS çetelerine gönderdiğini’ yazarak tetikçilik yapıp toplumu tahrik edecek birçok yayın yapıyordu.


Atatürk'ün Selanik'teki evinde bir bomba patlatıldığı iddiası ilgili haber, önce 6 Eylül 1955 günü saat 13.00 radyolardan dillendirilmiş ‘Atatürk'ün Selanik'teki evine bomba attığı iddia edilen Selanik Üniversitesi Siyasal Bilgileri öğrencisi Oktay Engin daha sonra gıyabında mahkûm edilmiştir. (Oktay Engin, 22 Şubat 1992 - 18 Eylül 1993 tarihleri arasında Nevşehir Valiliğine getirilmiştir.)


Bunun üzerine, Mithat Perin'in sahibi, Gökşin Sipahioğlu'nun yazı işleri müdürü olduğu DP yanlısı İstanbul Ekspresgazetesi “Atamızın evi bombalandı” manşetiyle çıkar ve genelde 20.000 bin basılan gazete 6 Eylül'de 290.000 basmış ve dönemin Türk Kültür derneklerince dağıtılmıştı.

Kıbrıs Türktür Cemiyeti'nin[4] önayak olması ve diğer gençlik örgütleri, meslek kuruluşları, DP teşkilatı,[4] bazı resmi ve gayriresmî makamların telkin ve teşvikiyle yerel kalabalıklar ve şehre dışarıdan getirilmiş olan kitlelerce 6 Eylül akşamı Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir yağma ve yıkım eylemi gerçekleştirildi.

İlk saldırı saat 19.00 sıralarında Şişli'deki Haylayf Pastanesi'ne yapıldı.[kaynak belirtilmeli] Ardından büyüyen kalabalık Kumkapı, Samatya, Yedikule, Beyoğlu'na geçerek gayrimüslimlerin toplu olarak yaşadığı birçok semtte önce Rumların, ardından da Ermeni, Yahudi ve hatta yanlışlıkla bazı Türklerin dükkânlarına saldırarak yağmaya başladı. İstanbul'daki Rum azınlığın ev, işyeri ve ibadet yerlerine yönelik bu saldırılarda emniyet pasif bir tutum sergiledi. Rum vatandaşların adresleri hakkında önceden bilgi sahibi olan, yirmi-otuz kişilik organize birliklerin kent içindeki ulaşımı özel arabalar, taksi ve kamyonların yanı sıra otobüs, vapur gibi araçlar yardımıyla sağlandı. 7 Eylül sabahına kadar süren saldırılarda aralarında kilise ve havraların da bulunduğu 5.000'den fazla taşınmaz tahrip edildi ve milyonlarca dolarlık mal sokaklara saçılıp, yağmalandı.[6]

İstanbul'un her yerinde yağmalar aynı yöntemle yapıldı. Dükkânlara saldıranlar önce vitrinleri taşlayarak kırdılar ya da demir parmaklıkları kaynak makineleri ve tel makasları yardımıyla açtılar, ardından içerideki alet ve makineleri dışarı çıkararak paramparça ettiler.

Kiliseler ve mezarlıklar da payını aldı: Kiliselerin içindeki kutsal resimler, haçlar, ikonalar ve diğer kutsal eşyalar tahrip edildiği gibi, İstanbul'da bulunan 73 Rum Ortadoks kilisesinin tamamı ateşe verildi.

İzmit ve Adapazarı’ndan gelen yağmacılar geri dönmek üzere Haydarpaşa İstasyonu'na geldiklerinde, üzerlerinde yağmaladıkları mallarla yakalandılar. Bunların büyük bir bölümünün başka şehirlerden getirildiği ortaya çıktı (örneğin Sivas’tan 145, Trabzon’dan 117, Kastamonu’dan 116, Erzincan’dan 111 kişi.)[8] [9]

Türk medyasına göre ölü sayısı 11 olarak belirlenmiş fakat yabancı basında bu rakam 15 olarak belirtilmiş. Ölü sayısının az olmasının sebebi ‘öldür emrinin verilmemesi’ yüzünden olduğu açıklanmıştı.

Resmî rakamlara göre 30 kişi, gayriresmî rakamlara göre 300 kişi yaralanmıştır. Güven'e göre resmi rakamlara göre altmış olan tecavüze uğrayan ve utanmalarından veya korkmalarından dolayı şikâyette bulunamayan kadın sayısının 400’e yakın olduğu tahmin edilmektedir.

4.214 ev, 1.004 işyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5.317 mekân saldırıya uğramıştır.

Toplum bütününün sürüklendiği bu milliyetçilik sarmalı farklı zaman ve mekânlarda kendini belli edip. ‘Milliyetçilik ile dağlanmış milli devlet aklı’nın idealini gerçekleştirmiştir.

Bugün yaşadığımız problemlerinin nerdeyse tamamında Türkiye’nin kurucu iradesi Kemalizm yatmakta. Toplumun hemen hemen tüm ‘renklerine’ bürünen bu vesayet rejimi her dönem yeni bir sarsıntı yaşatmaya devam ediyor.

Bu sarsıntının etkisini kırmak ve toplumun bütününün sürüklendiği bu ölümcül yansımayı etkisiz kılmak için yaşadığımız bu sorunlar ile hesaplaşmak zorundayız…

Bu hesaplaşmayı gerçekleştirmek elbette topluma karşı kendini sorunlu hisseden ve bu bağlamda mücadele eden tüm kesimlerin sorumluluğudur….

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.