6-8 Ekim olaylarının üzerinden 3 yıl geçti. Artık olayları daha soğukkanlı, daha sakin değerlendirip tahlil etmek, neden ve sonuçları üzerinde ciddi araştırmalar yapmak lazım. 6-8 Ekim olayları derinlemesine tahlil edildiği zaman kimin nerede durduğu, kimin ne olduğu, kimlik ve aidiyeti daha iyi anlaşılır. Nasıl ki 15 Temmuz Türkiye tarihine damgasını vurmuş, belki de yüz yıllık devlet politikalarında devrim mahiyetinde değişim ve dönüşümlere yol açmış ise, 6-8 Ekim de aynı şekilde Türkiye tarihinde bir dönüm noktası olmuştur.
6-8 Ekim olaylarından birçok dersler çıkarılabilir. 6-8 Ekim perspektifiyle bir çok konu aydınlığa kavuşabilir. Ama bence bu olaylardan elde edilecek en önemli bilgi doğudaki İslami hareketin, bu İslami hareketin motor gücü ve öncüsü konumundaki HÜDA PAR camiasının tanınması, kimlik ve duruşunun sağlıklı bir tanıma kavuşmasıdır.
İslam tarihinde bir çok özgün İslami hareket veya cemaat bağımsız, sadece ilahi ölçüleri referans aldıkları için anlaşılmak istenmemiş, çeşitli suçlamalara maruz kalmışlardır. Ne yazık ki HÜDA PAR da aynı sıkıntıyı yaşıyor. Bağımsız ve özgün kalmayı tercih ettiği, doğru bildiğini açıklamaktan çekinmediği, Müslüman halkların geleceğini ve ümmet arası barışı her şeyden üstün tutuğu için birilerini sürekli rahatsız etmekte veya o birileri o özgün ve ümmetçi duruşu kavramaktan aciz kalmaktadır.
HÜDA PAR camiasını ve doğudaki bu İslami Hareketi tanıma anlamında 6-8 Ekim olayları gerçekten çok önem arz etmektedir. 6-8 Ekim, doğudaki İslami Harekete yönelik bir imha girişimiydi. Bu girişimin arkasındaki güçler ile 15 Temmuz'un arkasındaki güçler aynıydı. 6-8 Ekim'in arkasında Amerika vardı. israil ve müttefikleri vardı. Türkiye genelinde, özellikle de bölge illerinde gittikçe varlığını hissettiren İslami canlanma, Müslümanca yaşam talepleri ve bunun öncüsü konumundaki İslami Camia, bölge üzerinde ayrılıkçı, fitneci plan ve projeleri olan Amerika'yı ürküttü. Çünkü bu camiayı iyi tanıyordu. Doksanlı yıllardan beri bildiği bu camiayla taşeronları vasıtasıyla mücadele etmişti.
Doğuda güçlenen bir İslami hareketin kendi plan ve projeleri için ne kadar tehlikeli ve öldürücü olduğunu bilen Amerika ve israil, bu ümmetçi ve vahdetçi camiayı, Batının emperyalist emellerinin farkında olup bu emellere çomak sokan hareketi yok etmek, imha etmek, en azından gözden düşürüp zayıflatmak için şeytanın aklına bile gelmeyecek tuzaklar kurdu. İstihbarat elemanlarının vasıtasıyla denetim altında tuttuğu sözde milliyetçi örgütleri, laik çeteleri, FETÖ gibi cemaat kisveli yapıları bu camiaya saldırttı. Bu camia İslam ve Müslümanların geleceği için bu ülkede şimdiye kadar hiç kimsenin yaşamadığı acılar yaşadı, katliamlar gördü, iğrenç iftiralarla karşılaştı.
Eğer bu camianın dik duruşu, izzetli duruşu olmamış olsaydı belki de şu an Türkiye'nin güneyinde Amerika'nın, israil'in istediği, onların güdümündeki PKK'nin arzuladığı gelişmeler olurdu. Bu camia ne diyorsa, ne söylüyorsa ümmetin, Müslümanların, Müslüman milletlerin selameti, vahdeti, kurtuluşu, güçlenmesi içindir. Bu camianın derdi İslam topraklarını parçalayıp milliyetçilik, mezhepçilik, ulusçuluk mikroplarını yaygınlaştırarak ümmeti esir alan emperyalist politikalara dur demektir. Bu camia ne milliyetçidir ne de mezhepçi… Suriye olaylarına bakışı nasıl ki İslami'dir, Kürdistan referandumuna bakışı da o oranda İslami'dir.
Bu camia kardeşi kardeşe düşürmek isteyen, İslam topraklarında Müslüman halklara kan banyosu yaptırmak isteyen şer güçler karşısında Müslümanların daha sabırlı, daha ferasetli, daha akılcı politikalar geliştirmesini, emperyalistlerin elini güçlendirip Müslümanları ayrıştıracak ırkçı söylemlerden, nefret dilinden vazgeçilmesini istiyor. Müslümanlar arası savaşın hiçbir zaman Müslümanlara fayda sağlamadığını, bunca felaketten sonra hala anlamak istemeyenlere anlatmaya çalışıyor.
6-8 Ekim şehitlerini rahmetle anarken 6-8 Ekim olaylarının daha ciddi analizlere tabi tutulmasının bölgede olup bitenleri doğru okumak için şart olduğunu tekrar hatırlatmak istiyorum.