Bundan tam 5 yıl önceydi. Akşam-yatsı arası bir zaman dilimi…
Diyarbakır’a birkaç gün önce taşınmış kardeşimin düğünü için memlekete gitmiştik. Diyarbakır’a geri dönüyoruz
Diyarbakır’a girişte minibüs yol almaz oldu. Trafik keşmekeş… Siverek yolu trafiğe kapatılmış, yollarda YDGH militanları kimlik kontrolü yapıyor. Sokaklardan “bıji serok apo” sesleriyle birlikte şehrin pek çok noktasından dumanlar yükseliyor.
Minibüs sağa kırdı ve tarlalardan şehir merkezine ilerlemeye çalışıyor. Allah’ın takdiri bu ya… Kayapınar’daki Rehber TV levhasının olduğu yerde ana yola girmeye çalıştı şoför…
“Dur” dedim şoföre, indik araçtan. Ben minibüs tarlalarda giderken “bu çocukları ve hanımı nereye bırakacağım” düşüncesindeyken Allah minibüsü tam gideceğim yerde anayola çıkardı. Hamde değerdi.
Neyse indik. Çocukların biri 1 yaşında ve kucağımda, diğer ikisi 6 ve 8 yaşında… Sokaktan silah sesleri yükseliyor, tencerelere vuran vurana… Korkunç bir gürültü. Ortanca oğlan “baba ne oluyor” dedi. Biz “Diyarbakır’a taşındık ya bizi karşılamak için bunu yapıyorlar” dedim gülümseyerek. İnandı mı dediklerime hiç sanmam!
Neyse tahmini 200 metrelik yoldan Rehber TV binasına yani işyerime geldim. Çocukları binadaki bir eve misafirliğe bırakıp haber masasına geçtim.
Telefonlar çalıyor ve haberler düşüyordu. Hayatımda yazarken en çok zorlandığım geceydi.
İnsanın, gözleri dolarak yazması kadar zor bir şey yok!
“Bir arkadaş şehid olmuş” diye verdiler haberi. Haberini yapmalıydık… Yazıyorduk… Tam haber olgunlaştı okunması için ses odasına gönderelim derken bir telefon daha çalıyor ve “Bir arkadaş daha şehid oldu” deniyordu.
İnsanın parmakları yazarken titrer mi dersiniz? Titrer… Nasıl ki ses titrer, göz buğulanır… Parmak da titrer. Hem de nasıl titrer… Titreme acıdan mıdır, nefretten midir, öfkeden midir? O kadarını bilmiyorum.
Neyse… Bir taraftan haber yazarken oluşan boşluklarda da sosyal medya üzerinden vahşeti duyurmaya çalışıyorum. PKK’nin algı üretmedeki maharetini biliyoruz ya… Kanımız heder olmasın!
Vahşetin daha ilk saatlerinde sosyal medyada “Hizbullahçılar 16 yaşındaki yurtsever bir genci çatıdan aşağı attı” şeklinde paylaşımlar gördüm. Yasin’den bahsediyorlardı. Basınımız olmasa, Rehber TV direnmese, sosyal medya etkili bir şekilde kullanılamasa belki de Türkiye halkı Yasin’i HDPli, katillerini de Hizbullahçı! bilecekti.
Evet, klasik yöntem yine devreye girmişti. “Yap, kendine yapılmış gibi pazarla!”
20- 25 yıllık sistematik yine devredeydi.
Hamdolsun Yasin’in ve arkadaşlarının kanına basınımız daha ilk dakikalarda sahip çıktı. PKK’nin 20-25 yıllık stratejisi bir gecede darmadağın oldu. Yıllardır yalan söylüyorlardı ve her seferinde insanları inandırabiliyorlardı; ama bu kez olmadı. Maske yırtıldı.
6-8 Ekimleri bir daha yaşamamak için dikkatli olmak tek başına yetmez, medyanız da olmalı… Medyanız güçlü olmalı, diri olmalı, seri olmalı ve de en önemlisi okuru/izleyicisi tarafından sahiplenilmeli.
6-8 Ekim şehitlerine tekrar ve tekrar Yüce Rabbimizden rahmet dilerim. Rabbim o mücadele bilincinden cümlemizi ayırmasın.