6-8 Ekim saldırılarının yıldönümünde İLKHA’ya değerlendirmelerde bulunan Adana’daki STK yetkilileri, PKK'nin kanlı tarihine, devletin de 6-8 Ekim saldırılarındaki ihmallerine dikkat çekti.
Saldırılarda adeta İslam'a savaş açıldığını ifade eden STK yetkilileri, çözüm sürecinde HÜDA PAR başta olmak üzere İslami STK’ların muhatap alınmamasının yanlışlığına dikkat çekerek, süreç boyunca PKK’nin tüm eylemlerine göz yumulduğunu ve PKK’ye tanınan bu toleransın 6-8 Ekim saldırılarının yaşanmasına neden olduğunu belirttiler.
"Çözüm sürecinde PKK’nin şehirlerde silahlanmasına göz yumuldu"
Çözüm sürecinin bölge için olumlu bir adım olduğunu, ancak hükümetin izlediği yol ve yöntemin yanlış olduğunu belirten MAZLUMDER Adana Şube Başkanı Mehmet Ali Önal, 6-8 Ekim olaylarının bu süreçte yapılan yanlışların sonucu olduğuna dikkat çekti.
Çözüm sürecinde PKK’nin şehirlerde silahlanmasına göz yumulduğunu belirten Önal, “O dönemlerde bir barış sürecinin, çözüm sürecinin doğru bir adım olduğuna inanıyorum. Olması gereken bir adımdı. Doğu ve Güneydoğu bölgesinde atılan adım güzel bir adımdı. Ancak maalesef bu sürecin ben iyi idare edilmediği kanaatindeyim. O süre içerisinde örgüte çok toleranslar gösterildi. Doğu ve Güneydoğu’da oraya hâkim olan bir zihniyetin despotluğunu tüm bölge gördü ve yaşadı. Maalesef güvenlik zafiyeti yaşandı. Zira devletin üç unsuru; insan, toprak ve güvenliktir. Ama güvenlik unsuru o bölgede zedelendi. İnsanlar devlete karşı bir güvensizlik ve adeta güce karşı bir yaslanma yaşadılar. O bölgede o zihniyetin fikir ve ideolojisinin hâkimiyeti yaşandı. İnsanlar korkar hale geldi.” dedi.
“6-8 Ekim’in en büyük despotluğu Yasin Börü ve arkadaşlarının katledilmesiydi”
Önal, 6-7 Ekim olaylarının en büyük despotluk örneğinin Yasin Börü ve arkadaşlarının katledilme olayı olduğunu belirterek, “Bir hanımefendinin polisi araması neticesinde ‘Ya burada böyle bir durum var, bu insanlar linç edilecek.’ polis memurlarının ki kolluk kuvvetlerinin bu kadar duyarsız olması açıkçası öngörülebilir bir faciayı ortaya çıkardı. Yasin Börü ve arkadaşlarının ve Türkiye genelinde 6-7 Ekim ve Kobani olayları neticesinde insanların öldürüldüğüne şahitlik olduk. Tabi bu bizi üzdü.”diye konuştu.
İnsanın vücut hakkının kutsal olduğunu, kutsal olan vücut hakkını korumanın ise devlete düştüğünü vurgulayan Önal, “Devlet eğer bu hakkı kullanamıyorsa, koruyamıyorsa bir güvenlik zafiyeti var. Bu güvenlik zafiyeti neticesinde önce Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesi olmak üzere Türkiye’nin birçok yerinde maalesef böyle tasvip etmediğimiz, benimsemediğimiz olayların vuku bulmasına şahitlik ettik. Eğer ortada bir katliam varsa bunun müsebbibi siyasi partilerin temsilcisi ise veyahut bu olaya duyarsız kalan kolluk kuvvetleri ise yargılanmalı ve gerekli cezaların da verilmesi gerekir. Eğer bunlar yargılanmadığı takdirde ileriki süreçlerde böyle mağduriyetlerin giderek artacağına şahit olacağız. Bu ise memleketin, ülkenin insan hakları anlamında sınıfta kalacağının en büyük göstergesidir.” şeklinde konuştu.
"6-8 Ekim saldırılarının perde arkası var"
Adana Sivil İnisiyatif Meclisi (ASİM) Başkanı Mahmut Eraslan da 6-8 Ekim saldırılarının perde arkasının olduğunu ve özellikle çözüm sürecinde atılan yanlış adımlar sonucu bu olayların yaşandığına dikkat çekti.
Çözüm süreci denilen süreçte ilk adımın yanlış atıldığını belirten Eraslan, “İyi niyetli olsa da buradan bir tek HDP’nin ki; bu artık kamuoyunda bilinen bir gerçek PKK'nın siyasi kanadıdır ve bu şekilde de biliniyor. Devlet bunları muhatap aldı. Hâlbuki Doğu ve Güneydoğu’da belki de binlerce sivil toplum kuruluşu var, bunların hepsi muhatap alınmalıydı. Eğer ki siyasi partiler muhatap alınıyorsa ilk etapta orada yine faal olarak HÜDA PAR var. O zaman işin içine bu da dâhil edilmeliydi. Dolayısıyla da yani bu işin muhatabı bir tek HDP değildi ve iyi niyetli de olsa belki bir parçasıydı. Dolayısıyla da ilk yapılan şey yanlıştı. Bu yüzden ilk yanlış bana göre buydu. Evet, bölgede faal olan karşılığı olan partiler de vardı ve bunlar ilk etapta muhatap alınmalıydı ve bana göre eksik olan buydu.” dedi.
"6-8 Ekim saldırılarında kim ne suç işlemişse bunun bedelini mutlaka ödemeli"
Yasin Börü ve arkadaşlarının davasına da değinen Eraslan, 6-8 Ekim saldırılarında kim ne suç işlemişse bunun bedelini mutlaka ödemesi gerektiğini belirterek, şunları söyledi:
“Yasin Börü ve arkadaşları burada herkesin takdir ettiği bir güzelliği gerçekleştiriyordu. Dünyanın her yerinde ‘Ben Müslümanım’ diyen insanlar biliyorsunuz her iki bayramda dayanışma içerisine giriyor. Yasin Börü ve arkadaşları da ailesinden aldığı terbiyeden hareketle, gelenek göreneklerine uygun bir şekilde, birçok o bölgede muhatap alınan terör örgütü ve yandaşları muhatap alınırken burada ise bu çocuklar hiçbir siyasi hesaba girmeden, çıkar peşinde koşmadan, tam tersine fedakârlık yapıyor ve iyilik hareketine katılıyor ve orada kurban çalışmalarına bir katkıda bulunuyorlar. Ama bu çocukları o apartmanda sıkıştırıp, resmen işkence ediyorlar. Bunun örneklerini maalesef Arakan’da Myanmar’da gördük. Burada bir vahşet var. Bu yüzden en kısa zamanda adalet yerini bulmalıdır. Yani suç ve terör örgütleri muhatap alınmaktan artık çıkarılmalıdır ve kim ne suç işlemişse de bunun bedelini mutlaka ödemelidir.”
Tüm Gazeteciler İnternet Medyası Yazarlar ve Yayıncılar Derneği (TÜGİYAD) Başkanı Hacı Ali Doğan ise Yasin Börü ve arkadaşlarını katledenlerin aslında sadece bir İslami gruba saldırmadığını ve asıl hedeflerinin İslam olduğunu belirtti.
"6-8 Ekim olayları ile alakalı Türkiye'de çok ciddi bir art niyet vardı"
Doğan, Yasin Börü ve arkadaşlarının şehadetlerinin yıldönümü nedeniyle şehitlere Allah'tan rahmet ve ailelerine sabrı cemil diledi.
6-8 Ekim olaylarını gerçekleştirenlerin asıl amacının ülke genelinde bir kargaşa çıkartmak olduğunun altını çizen Doğan, “Aslında 6-8 Ekim olayları ile alakalı Türkiye'de çok ciddi bir art niyet vardı ve artık ‘vur kaç’ taktiğinden vazgeçip ülke içerisinde bir iç isyan başlatıp, memleketi tam ortasından bölmeye niyetliydiler. Bunun içinde gözleri kararmıştı ve artık gözleri de hiçbir şeyi görmüyordu. İnsanlıkmış, erdemli duygularmış onlar için hiç önemli değildi. Onlar için önemli olan bir tek şey vardı, bu ülkede isyan çıkarmak, memleketi bölmek ve böldükleri kısımda da zulümlerini katbekat arttırıp o insanları kendilerine köleleştirmekti.” ifadelerini kullandı.
O dönem Yasin Börü ve arkadaşlarını görmeyen medyayı eleştiren Doğan, “Ben özellikle Yasin Börü, Rabbim inşallah ona rahmet etsin, şehit olarak değerlendiriyorum. Söz konusu bir insan, söz konusu gerçekten iyiliğe gönlünü vermiş, yüreği gerçek anlamda mazlumlar için çarpan genç bir fidana yönelmiş olan bir vahşet söz konusu olduğunda koca koca medyaların, insanların sus pus oturduklarını gördük. Bu acı zaten bu ülkeye yeter. Bu bile maalesef bizim aslında insanlık noktasında sınıfta kaldığımızın bir göstergesidir.”diye konuştu.
"Bunlar için bir kişinin Müslüman olması katledilmesi için yeterli bir sebep"
Doğan, “Bunlar için cemaat önemli değil. Bunlar için grup, hizip ve herhangi bir tarafta olması önemli değil. Bunlar için bir kişinin Müslüman olması katledilmesi için yeterli bir sebep. Çünkü bu insanların ana düşünceleri Türkiye başta olmak üzere dünyanın her yerinde İslamsız bir dünya hayali kuruyorlar. İslam’ın olmadığı bir dünyayı hayal ediyorlar. Ben bu saldırıların temel dinamiğinin de bu olduğunu düşünüyorum.” diye belirtti.
İLKHA