15 Temmuz ABD destekli darbe girişimi sonrası yeniden gündeme gelen geçmiş dönemdeki darbeler ve yaşattığı zulümlerle ilgili mağdurların ifadeleri kan donduruyor.
Mardin’in Kızıltepe ilçesinde yaşayan 53 yaşındaki Gazeteci-Yazar Emin Karakulak, 12 Mart 1971 Muhtırası, 12 Eylül 1980 tarihindeki askeri darbe ile 15 Temmuz 2016 tarihlerindeki darbe teşebbüslerine tanıklık etti.
12 Eylül darbesi sonrası tutuklandıktan sonra akla hayale gelmeyecek işkencelere maruz kalan Karakulak, aradan geçen 36 yıla rağmen maruz kaldığı işkencelerin hâlâ gözlerinin önünde olduğunu, cezaevinden çıktıktan sonra ise fişlendiği için hiçbir işe alınmadığını belirterek, yaşadıklarını Allah’ın huzuruna varıncaya kadar unutamayacağını söyledi.
Yaşadıklarını İLKHA’ya konuşan Karakulak, ayrıca 90’yıllarda paralel yapının hâkim ve savcıları tarafından mağdur edilerek cezaevlerine konulan İslami kimlikli kişilerin ise tekrar yargılanması gerektiğini de vurguladı.
“12 Eylül’den önce karanlık odaklar toplumun tüm katmanlarını birbirine düşürdü”
12 Eylül 1980 darbesi öncesi Genelkurmayın Tahsin Şahinkaya’yı Amerika’ya gönderdiğine dikkat çeken Karakulak, “12 Mart Muhtırasını ve 12 Eylül 1980 darbesini gördüm. Ben 12 Eylül 80 darbesi mağduruyum. Darbeden önce kahvehaneler, insanlar, evler taranıyordu. Karanlık güçler, dış odaklar toplumun tüm katmanlarını, STK’ları, üniversite öğrencilerini yani Türkiye’yi birbirine düşürmüşlerdi. Türkiye’de anarşiyi hortlattılar. O dönem ne Doğu da ne Batı da kimsenin can güvenliği kalmamıştı. 12 Eylül 80 darbesinde Genelkurmay o zaman Kara Kuvvetleri adına Tahsin Şahinkaya’yı Amerika’ya gönderip, halkın bundan usandığını ve sessiz kalacağını belirterek 80 darbesini gerçekleştirdiler. Darbe gerçekleşmeden önce Kürt bölgesinde 6-7 ilde sıkıyönetim ilan edilmişti. Darbenin ardından tüm Türkiye’de sıkıyönetim ilan edildi. Darbe ilan edildikten sonra artık inisiyatif kendi ellerindeydi. Her önüne geleni sorgusuz, sualsiz, araştırmadan potansiyel suçlu olarak görüp içeriye tıkıyorlardı.” dedi.
“Şanlıurfa’daki sıkıyönetim tugayında 60 gün gözaltında kaldım”
Şanlıurfa’daki gözaltı sürecinde gördüğü işkenceden dolayı komaya girdiğini söyleyen Karakulak, “Daha sonra beni Şanlıurfa sıkıyönetim tugayına gönderdiler. Urfa’da 100-150 kişi bir hücrede sorgularımız yapıldı. Filistin askısından tutun elektriğe, copla dövmeye, kaba dayağa her türlü ağır işkencelerden geçtim. Komaya girdim. İç kanama tehlikesi geçirdim. Lavaboya gittiğimce kan geliyordu. Şanlıurfa sıkıyönetim tugayında 60 gün gözaltında kaldım. Daha sonra benimde aralarında olduğum 45 kişiyi birbirleriyle kelepçeleyerek, Diyarbakır Seyrantepe’deki Kurtoğlu Kışlasına götürdüler.”
Karakulak, “Kurtoğlu Kışlasında 2 koğuş vardı ve her bir koğuşta 250 kişi kalıyorduk. Bir yıl orada kaldım, her gün fiziki işkenceye maruz kalıyorduk. Her gün bizleri U düzenine alarak ırkçı şoven Kemalist marşları okutuyorlardı. Bize günde 50 marş ezberleyeceksiniz diyorlardı. İnsanın günde 50 marşı ezberleme hafıza kapasitesi yok. Kendimi çok zorladım günde 8 marş ezberleyebildim. Dayak başladı. Ezberlesen dayak ezberlemesen dayak... Orada amaçları insanları sindirmek ve mahvetmekti. Ellerinde hiç bir delil belge olmadığı için çıktığım ilk mahkemede berat ettim.” diye belirtti.
“Cezaevinden çıktıktan sonra fişlendiğim için hiçbir işe alınmadım”
Darbe sürecinde yaşadıklarını ölünceye kadar unutamayacağını söyleyen Karakulak, “Cezaevinden sonra 1982 yılında elektrik kurumuna girdim. Fişlemeden dolayı atıldım. Ardından 1983 yılında Telekom’a girdim. İlk maaşımı aldım tekrar 12 Eylül darbesi yüzünden fişlemeden atıldım. Aradan geçen 36 yıla rağmen hem ekonomik hem psikolojik olarak hâlâ ıstırabını çekiyorum. Toplumda işsiz kaldığından dolayı hor görünüyorsun, itibarın zedeleniyor. Önüm hep tıkandı, halen o acıların içerisindeyim, ölünceye, Allah’ın huzuruna kavuşuncaya kadar ne unuturum ne de kurtulurum…” diyerek yaşadığı mağduriyeti dile getirdi.
“80 darbesinden önce PKK’nin, darbenin ardından ise darbecilerin mağduru oldum”
Lise döneminde PKK’lilerin kurduğu pusuda bir arkadaşının yaralandığını hatırlatan, Karakulak öğrencilik döneminde yaşadıkları sıkıntıları ise şöyle dile getirdi: “Öğrencilik dönemimde grupların çatışması vardı. Ben Kızıltepe Lisesine okuyordum. PKK okullarda örgütlenme yapıyordu ‘bu okulun hâkimiyeti bizim elimizde, bizden habersiz okuyamazsınız’ diye baskı uygulayıp insanları sindiriyorlardı. Aralarına katılmadığımız için bize saldırıyorlardı. Bir gün öğle arası okuldan çıktığımızda eski hal yanında PKK’liler bize pusu kurmuştu. Bizi taradılar bir arkadaşımız yaralandı. 80 darbesinden önce PKK tarafından mağdur ediliyorduk, darbeden sonra ise darbecilerin mağduru oldum.”
“PKK’nin çukur kazmasında silahları, istihbaratı veren şimdiki FETÖ’nün subayları ve generalleridir”
PKK’nin çukur kazmasında silah ve istihbaratı verenin şimdiki paralel yapının subay ve generallerin olduğuna dikkat çeken Karakulak, sözlerine şöyle devam etti: “12 Eylül’de tüm gruplar sindirilerek Fethullah Gülen’i toplumsal muhalefete karşı getirdiler. Ekonomik olarak güçlendirdiler, orduya yerleştirildiler. Daha sonra bunlar iktidarlarla çalışmaya başladılar. 80 darbesinin ardından Turgut Özal’la, Süleyman Demirel’le ve daha sonra Bülent Ecevit’le çalıştılar. En son ise AK Parti ile çalıştılar. 17 Aralık’tan önce AK Parti’yle gizli bir koalisyon yaptılar. FETÖ’nün en çok güç aldığı dönem AK Parti dönemidir. Dershanelerin kapatılmasının ardından duygusal olarak birbirlerinden ayrılmaya başladılar ve aralarında çelişkiler başladı. 17-25 Aralık’ta Ak Partiye yaptıkları operasyonun ardından gitgide birbirlerinden uzaklaşmaya başladılar. Daha sonra Fethullah Gülen’in paralel devlet yapısı AK Patiye karşı ulusalcı Türk Kemalist solla ve PKK ile anlaştılar. Paralel devlet yapısı bunlarla anlaştıktan sonra stratejisini değiştirdi. PKK’nin çukur kazmasında, silahları veren, istihbaratı veren şimdiki FETÖ’nün subayları ve generalleridir.”
“90’lı yıllarda İslami şahsiyetleri tutuklatan yargıçlar şimdi kendileri tutuklandılar”
90’ yıllarda İslami kesime yönelik yapılan hukuksuzluklara da dikkat çeken Karakulak, “FETÖ/Paralel Devlet Yapılanması, İslami hareketleri kendilerine rakip görüyordu. Zaten kendileri İslam’ı suiistimal ediyorlardı. Onların örgütlenme tipine baktığınızda İslam’la bir alakaları yoktur. Kendilerine muhalif, rakip gördüğü İslami hareketleri 90’lı yıllarda sudan bahanelerle sindirmek için yargıladılar, içeriye aldılar. Bugün ise onları yargılayan yargıçlar tutuklandılar. Bu anlamda geçmişte mağduriyet yaşayanların tekrar yargılanmasında fayda vardır diye düşünüyorum.” dedi. (Mehmet Aslan-İLKHA)