VAN - Tarih sayfalarına büyük bir utanç olarak kazınan katliamı babasının dilinden anlatan Tahsin Akbulut ve katliamın yapıldığı 1930 yılında 15 yaşında olan Hacı Tahir Gelmez, yaşanan katliamda gün yüzüne çıkmayan gerçekleri bizlerle paylaştı.
Cizre'nin Bedirhan ailesinden olduklarını ve dedesinin 1908 yılında Cizre'de kardeşlerinden küserek Zilan bölgesine geldiğini anlatan Tahsin Akbulut (80), "O dönem dedem Feqé Muhammed köy muhtarıydı. Zilan Deresi dışından gelen firarlar vardı. Sözde bu firarların peşinden köye gelen askerler, köy halkına 'Kadınlar, gelinler ve kızlar ziynet eşyaları ile gelip bir imza atıp dönsünler.' Bunu halka nüfus sayımı diye anlatmışlar. Dedem bu askerlerin farklı niyetler taşıdıklarını seziyor ve köy halkına 'gitmeyin hükümet başımızı kesecek' diyor. Ancak halkı buna inandıramıyor. Bunlar köylüleri bu şekilde kandırarak, Kondık ve Mülk diye adlandırdığımız iki köyde topluyor. Zilan Deresi'nde birçok köy var. Köylüler buralara toplatılırken o dönemde günümüz korucularının görevi gibi devlete para karşılığı bir nevi askerlik yapan milisler 'Zilan Deresi'nde isyan çıktı' diye hükümete haber verip yardım istiyorlar. Ve Dere hemen kuşatma altına alınıyor. Her köye askerler gönderiliyor. Ve iki noktada topladıkları halkın üzerine mermi yağdırıyorlar. Kaç bin insan katledildi bizler de bilmiyoruz" dedi.
"Üç gün boyunca ölen annesini emerek hayatta kalmış"
Babasının insanlar taranırken hamile bayanların karnındaki çocukların bile acımadan öldürüldüğünü anlatırken gözyaşlarına hakim olmadığını anlatan Akbulut, "Dedem de burada katledildi. Babamla bir amcam gidip dedemin cesedini aramış ancak bulamamışlardı. Daha bebek olan amcamın oğlunu bulmuşlar 3 gün sonra. Bu 3 gün boyunca ölen annesini emerek hayatta kalmış. Babam amcamı bulduklarında emdiği memenin hala sütle dolu olduğunu anlatıyordu. Cesetler öylece günlerce orada kalıyor. Askerler gündüz insanların katliam alanına girmesine izin vermiyor gece bir şekilde oraya gidenler oluyor onlar da buldukları akrabalarını oraya gömerek geri geliyorlar. Biz babamızdan bunları öğrendik bunları duyduk. İnsanları toplayan askerler nüfus sayımdan dolayı imza atmaları gerektiğini söylemişler" şeklinde konuştu.
"Milislerin zulmü hala devam ediyor"
Tahsin Akbulut, köylerinde Molla Abdurrahim diye yaşlı birinin üç gün boyunca cesetlerin altında kaldığını belirterek, "Molla Abdurrahim birçok şeye tanık olmuş anlattığına göre katliamdan sonra milislerin kadınların ölüp ölmediklerine baktığını ve eğer ölmemişse öldürüp ziynet eşyalarını" aldıklarını kaydetti.
Böyle bir zulmün dünyanın hiçbir yerinde görülmediğini ifade eden Akbulut, "İnsanlar öyle bir hile ile kandırılmışlar ki, ekmek pişirenler ekmeklerini yarıda bırakmış, kadınlar çocuklarını kundakta bırakıp güya imza atıp dönecekler ve hiç biri geri gelmemiş babam bunları anlatınca ağlıyordu. Bizler de 1950'de Menderes döneminde yerlerimize dönüş yaptık. Ama yeşilliği bol olan köylerimize el konuldu. Ve bu güne kadar da bize geri verilmedi. Bu milisler bu güne kadar da zulümlerini sürdürüyorlar. Bunlar devletçi olarak biliniyorlar ve büyük bir çoğunluğu da devlet dairelerinde memurdur ve ya korucudurlar" ifadelerini kullandı.
Derviş bey diye birinden de bahseden Tahsin Akbulut Amca, Derviş Bey diye bilinen komutanın dedesine ve köylülerine zulmettiğini belirterek, "O dönemdeki kimi iddialara göre katliam planını da Derviş Bey yapmış" diyor. Akbulut, Derviş Bey'in daha sonraları Adilcevaz'da öldürüldüğünü de sözlerine ekliyor.
Yaşananları anlatırken boğazı düğümlenen Akbulut, babasının kendilerine sürekli Rus ve Ermeni askerlerinin o dönemin Türk askerleri ve milislerden daha merhametli olduklarını anlattığını söylüyor.
"O zaman 15 yaşındaydım köyümüzü yaktılar amcamı öldürdüler"
Katliamın gerçekleştiği 1930'da 15 yaşında olduğunu belirten Hacı Tahir Gelmez ise, köylülerinin dağa kaçtıkları için öldürülmediğini belirterek, "98 yaşındayım. O zaman 15 yaşındaydım. Çevre köylerin tamamı toplanmış ve öldürülmüş dediler. Bizler dağa kaçtık mağaralarda kaldık. Saklandık bizden birkaç tanesi kaçarken öldürüldü. hayvanlarımıza her şeyimize el koydular. Evlerimizi yaktılar. Ağrı taraflarına kaçtık. Milisler amcamı da öldürdü. Bizler de gece yanımıza hiç bir şey almadan sadece üzerimizdeki elbise ve elimizdeki ağaçla kaçtık" dedi.
21 yıl boyunca başkalarının evlerinde köle gibi çalıştıklarını ve memleketlerine dönemediklerini belirten Hacı Gelmez sözlerini şöyle devam ettirdi:
"4 kişilik bir aileydik ben babam annem bir de bacım... Köyümüzde 4 kişi öldürüldü. Bunlar kaçarken öldürüldüler. Yaşanan katliamdan sonra devlet topraklarımızı çiftliklere çevirdi. 21 yıl boyunca buralar yasaklandı. Menderes döneminde buraya dönebildik. Bu süre içerisinde köylülerimiz Erciş'e gidemiyorlardı. gidenlere de haksızlıklar yapılıyordu. Biz de 21 yıl sonra köyümüze döndük ancak köyümüz satılmış evlerimiz talan edilmişti."
Öte yandan o dönem devletin yarı resmi gazetesi durumunda olan Cumhuriyet Gazetesi, 16 Temmuz 1930 tarihli sayısında Zilan Deresi'ndeki toplu katliamı şöyle veriyordu: "Karaköse, 14 (Özel muhabirimiz bildiriyor) - Ağrı eteklerinde eşkıyaya katılan köyler yakılarak, ahalisi Erciş'e sevk ve orada iskan olunmuştur. Zilan harekatında imha edilen eşkıya miktarı, 15 binden fazladır. Yalnız, bir müfreze önünde düşüp ölenler bin kişi olduğu tahmin ediliyor. Zilan Deresi'ne sıvışan 5 şaki teslim olmuştur. Buradaki harp, pek müthiş bir tarzda cereyan etmiştir. Zilan Deresi, lebalep cesetlerle dolmuştur." (Murat Dalgın, Fikret Özkan - İLKHA)