6-8 Ekim olayları yıldönümünden birkaç gün geçti. İlahi mukadderat ve zulmün tarifi hep bir hadiseyle gün yüzüne çıkar. Yakın tarihimize baktığımızda; genelde tüm dindarlar özelde bölge Müslümanları büyük dramlar yaşadılar. Zira bu bölge üzerinde çok derin hesapların olduğu hepimizin malumudur. Cumhuriyetin kuruluşuyla gelen sistemle bu memleketteki dindarların tasfiyesi için her türlü taşeronluğu yaptılar. Zira ak babaları bunu istiyorlardı. Türkiye'de, özelde bölgede hiçbir şekilde İslami yapıların etkinliğini istemediler. Bunun ilk kurbanları ise İslami bir hareket başlatan Şeyh Said ve arkadaşlarıydı. Bölgeden yükselen İslami ses, ecnebi devletlerle yapmış oldukları sözleşmeye aykırıydı. Onları önce itibarsızlaştırma sonra da yok etme girişimleri başlamıştı. Şeyh Said taraftarlarının kılığına girerek halkın bayanlarına el uzatarak ve onlara zulüm ederek itibarsızlaştırma furyalarını başlatmışlardı. Bu girişimlerden yeterince sonuç alamayanlar, Şeyh Said ve arkadaşlarının halka önderliğini önlemek adına onları darağaçlarında sallandırdılar…
Bu süreçten sonra plan, kendilerine göre istedikleri gibi işliyordu. 80'li yıllara gelince solcuların furyası yaşanmıştı. Bu furyanın temelleri için bir taraftan devlet çalışırken, diğer taraftan bölgede müfsit örgütlerin önünü sonuna kadar açtılar. Alttan onları desteklediler ki bu bölgede İslami bir hareket başlamasın. Ancak muvahhid Müslümanlar bu müfsit planı görerek organik bağı oluşturacak bir hareketin temellerini oluşturdular. Vasat bir çizgide ve tüm İslami kesimlere aynı mesafede olan bir çalışma başlatılmıştı. Bu vasat hareket halk tarafından karşılık ve taban bulmuştu. 90'lı yıllara gelince bu tabandan rahatsız olan üst akıl yeniden müfsit taşeronlarını devreye sokmuştu. Kendi kontrolünde olan PKK'yi bu Müslümanların üzerine musallat etmişlerdi.
O günün tarifi olan Yasin Börü ve arkadaşları gibi bir katliama uğramışlardı. Allah'tan başka hiç kimseleri olmayan bu Müslümanlar iki dev güç arasında imha edilmeye çalışıldı. Üst akıl bir taraftan PKK'yi harekete geçirirken diğer taraftan devlet eliyle İslami oluşumun önü kapatılıyordu. Ve o gün bu iki zalim güç tarafından yapılan tüm zulümler kalplerin derinliklerine gömülürken yüce Allah'a sunmaktan başka hiçbir çareleri yoktu. Yüce Allah da bu tarifi bugün bahsettiğimiz 6-8 Ekim olaylarında şehit olan Yasin Börü ve arkadaşlarının mukadderatına bırakmıştı. En güzel şekilde 90'lı yılları anlatan bir tarifti. O yıllarda yaşananları anlatan Yasin Börü gemisiydi. Zira Yasin Börü hem kendi zamanına hem de önceki yaşananların hem şahidi hem şehidi oldu.
Özellikle Yasin Börü ve arkadaşlarının şehid edilmesinde parmağı olan PKK ve ona alan açan FETÖ'nün devlet kademesi ilahi bir gazaba uğradı. Ta 90'lı yıllardan kalan zalimliğin tarifini yapmaya en güzel şekilde Yasin Börü'yü vesile kıldı. Taşeron katiller hiçbir zaman hayallerinden geçirmedikleri bir azaba müstahak oldular. Bir taraftan gerçek yüzleri ortaya çıkarken diğer taraftan bir kudret eli bazılarını vasıta kılarak onları helak ediyordu. Bu alanı açan ve sebepleri hazırlayan tek güç şüphesiz ki Yüce Mevla’dır.