Bölgemizde yıllardan beri cereyan eden olaylar bir türlü durulmuyor. Gelen her yeni günün gideni arattığı kötü bir süreç devam ediyor. Bu gidişat ne zaman değişir bilemiyoruz. Olayların ne vakte kadar böyle devam edeceğini sadece Allah bilebilir. Ancak zamanın hep böyle gitmeyeceği de muhakkak. Çünkü olayların daima aynı çizgide devam etmesi düşünülemez. Değişim, değişmez ilahi bir yasadır çünkü. Dolayısıyla bölgemizin içinde bulunduğu bu hal de elbette bir gün nihayete erecek, fırtınanın içini temizlediği ümmet gemisi sahil-i selamete erecektir inşallah.
Bildiğimiz diğer bir şey de, bölgemiz, yabancı müdahalesi ve etkisinden kurtulmadığı sürece bu sıkıntı ve sancılar da son bulmayacaktır. Çünkü çektiğimiz acılar, vahşi ve gaddar Batı’nın bölgemize müdahalesiyle başladı. Onların evimizin içini karıştıran bu kirli elleri yakamızdan düşmeyene kadar rahat yüzü göremeyeceğiz.
Osmanlının yıkılışından sonra coğrafyamıza musallat olan bu neo-haçlılar, hegemonyalarını kalıcı kılmak için kendilerine bazı dayanaklar edindiler. Bunların başında işgal edilmiş Filistin toprakları üzerinde kurdukları siyonist devlet israil gelmektedir. İkinci önemli destek ise, bölge halklarının üzerine bir kabus gibi çöreklenen ve efendilerinin çıkarlarını garanti eden hain rejim ve idarelerdir.
Batı emperyalizminin azgın gücü ABD’nin Irak ve Afganistan’a müdahalesi sadece üç milyon Müslümanın kanına mal olmakla bitmedi. Her iki ülkeyi elli yıl geriye götürecek yıkım bir yana, bu coğrafyalarda asırlardan beri kardeşçe yaşayan farklı mezhep ve dinlerden insanlar arasına şer ve fesat tohumlarını da bıraktı. İşte bugün Irak’ta gördüğümüz manzara bu tohumların açan zehirli çiçeklerinden başka bir şey değildir. Yabancı müdahale öncesinde ne Afganistan’da el Kaide, ne de ABD müdahalesi öncesinde Irak’ta IŞİD vardı. Şiicilik ve Sünnicilik de işgal ve müdahale zamanı sonrasının ürünleridir.
Son aylarda Suriye ve Irak’ta meydana gelen IŞİD hadisesi dünya gündemine hemen oturdu. Suriye’nin Rakka kentinden Irak’ın Musul vilayetine kadar uzun bir koridoru denetim altında tutmaya ve sürekli yeni mevziler kazanmaya devam eden IŞİD, bölgedeki komşu devletlerin korkulu rüyası haline geldi.
IŞİD güçlerinin Kürdistan Bölgesi’ne ve Bağdat’a doğru ilerlemesi Maliki’yi tahtından düşürürken, ABD ve AB ülkelerini de harekete geçirdi. Amerika Basra Körfezi’ndeki gemilerinden kaldırdığı savaş uçaklarıyla IŞİD mevzilerini vurmaya başladı ve bunun süreceğini de belirtti. Peki, Amerika bu hava saldırıları ile somut bir sonuca ulaşabilir mi? Bu soruya cevap vermeden önce Amerika’nın böyle bir niyetinin olup olmadığını sorgulamak lazım. Bence Amerika’nın IŞİD’i bitirmek gibi bir derdi yoktur. Olsa bile bunu hava saldırıları ile başaramaz. Amerika’nın Irak içinde bir kara harekâtına girişme ihtimali ise yok denecek kadar azdır. Zira Amerikan kamuoyu böyle bir müdahaleye destek sağlamayacağından, Obama yönetimi de böyle bir maceraya cesaret edemez. Diğer bir ifadeyle Amerika, Irak’a bir kez daha dönemez. Dönecektir hesabı yapanlar ondan medet umanlardır.
Hem elde ettikleri güçlü silahlarla beraber ekonomik açıdan da bir devlet kadar güçlü olduğu ileri sürülen IŞİD’in öyle kısa bir zamanda bitebileceği hesabını yapmak yanıltıcı olur. Irak’taki ayrımcı Maliki idaresi ile Suriye rejiminin halkına yaptığı zulümler halkı böyle bir yapıya destek vermeye sevk etti.
IŞİD’in yaptığı şiddet eylemleri elbette kabul edilemez. Mezhepleri ve inançları farklı olan insanlara baskı ve zulmü hiçbir Müslüman onaylayamaz. Bu bağlamda Kürdistan’ın Sincar bölgesinde Ezdilerin uğradığı zulmü görmemek bir yanlıştır.
Zulmü kim işlerse işlesin kötüdür ve karşı durulması gerekir. Ancak bir zalimin tokadını yerken ona müdahale eden başka bir zalimi adil ve merhametli görmek de başka bir yanlıştır. Amerika’nın Ezdiler veya başka bir mazlum halk için değil, sadece kendi çıkarları için hareket eden vahşi ve gaddar bir yapı olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır.