ABD'nin, İran'a yönelik tehditlerinin doğuracağı olası bir savaşın dünyayı ciddi anlamda etkileyeceğini, her halükarda Türkiye'nin de bundan zarar göreceğini değerlendiren uzmanlar, ABD'nin Ortadoğu'da vekâlet savaşlarını yürüttüğüne dikkat çekiyorlar.
Yahudi lobilerinin, Donald Trump döneminde elde ettikleri kazanımları hiçbir dönemde elde edemediğine dikkat çeken uzmanlar, işgalci siyonistlerin güvenliğini tesis etmek, ABD dış politikası açsından Ortadoğu'da bir öncelik olduğunu vurguluyorlar.
Son zamanlarda ABD'nin İran'a yönelik tehditlerini ve Ortadoğu'da yaşananlara ilişkin önemli değerlendirmelerde bulunan Bitlis Eren Üniversitesi (BEÜ) Uluslararası İlişkiler Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Yusuf Çınar, ABD'nin dış politikasının siyonist terör çetesinin güvenliğine endekslendiğini belirtti.
Donald Trump'ın ABD tarihinin en milliyetçi başkanı olduğuna dikkat çekerek, "Trump, Amerika tarihinin en milliyetçi, kontra milliyetçi başkanıdır. Bu şu anlama geliyor; Amerika Birleşik Devletleri önceki dönemlerde küreselleşmeyi, kendi yayılması için marka değeri olarak öne çıkarırken, Trump ile birlikte artık ABD; küreselleşme karşıtı, serbest ticaret karşıtı, hatta yeri geldiği zaman uygulamalarıyla demokrasiyi rafa kaldıracak uygulamalara imza atabilmiştir." dedi.
"Yahudi lobisi, Trump döneminde elde ettiği başarıyı, hiçbir dönemde elde edememişti"
Yahudi lobilerinin, Trump döneminde elde ettikleri kazanımları hiçbir dönemde kazanamadıklarını hatırlatan Çınar, şunları söyledi: "ABD'de bunun dış politikaya yansıması nasıl oldu? Önceki dönemlerde Yahudi lobisi, ABD'de az etkili olmuş diyemeyiz Yahudi lobisi açısından. ABD'de alınan kararlarda Yahudi lobisi, Trump döneminde elde ettiği başarıyı, hiçbir dönemde elde edememişti. Fakat şu anki dönemde resmen ABD'nin, aldığı kararlarıyla -Kudüs kararı buna bir örnektir- 'israilin güvenliği neyse, Amerika'nın güvenliği odur.' söylemine gelmiş olduğunu görüyoruz. Onun için ABD ve İran arasındaki gerilimi buradan okumak lazım. israilin güvenliğini tesis etmek, Amerika'nın dış politikası açsından Ortadoğu'da bir önceliktir. Bu olduğu zaman da ne oluyor? Bakıyoruz ki İran'a yönelik sert söylemler artıyor. israil hemen İran'a karşı söylemlerini üst seviye çıkarıyor. Bu da, savaş söylemlerinin artmasına neden oluyor."
"Trump, diğer devletlere de yaptırımlar uygulayarak, İran'ı yalnızlaştırmaya çalışıyor"
ABD, İran'ın ticari anlamda ilişki kurduğu diğer devletlere karşı da yaptırımlar uygulayarak, İran'ın bölgede partner bulmasını engellemeye çalıştığına dikkat çeken Çınar, İran'ın önümüzdeki dönemlerde daha sert adımlar atabileceğini ifade etti.
Çınar, "Fakat şunu da düşünmek gerekir; İran yıllarca ekonomik ambargolar altında kalmış. Baktığımız zaman 1979 devriminden bu yana ciddi ekonomik sıkıntılarla boğuşmuş. Bunun da birinci aktörü Amerika Birleşik Devletleri'dir. Ama İran çözülmeye uğramamış. Bu dönemde böyle bir şey olabilir mi? Çünkü ekonomik bağlamda ciddi sıkıntılar yaşayan bir İran var karşımızda. Geçmiş dönemde İran, kendisine uygulanan ekonomik yaptırımları bölgesine yayarak, örneğin Rusya, Çin ile iyi ilişkiler geliştirerek, Ortadoğu'da Türkiye'yi hiçbir zaman yok saymayarak, ilişkileri belli bir seviyede götürmüştür. Ama bu dönemde Trump, işi o kadar kompleks bir yapıda götürüyor ki İran'a yaptırımlardan bahsederken, serbest ticaret konusunda da Çin'i karşısına alabilecek derecede ciddi adımlar atabiliyor. Bu ne demek oluyor? Artık bir yaptırım uygulandığı zaman İran, bölgesinde kolay partner bulamayabiliyor. İran önceki dönemlerde petrolü batıya satmak yerine Çin'e satabiliyordu. Ama yakın gelecekte, Amerika Birleşik Devletleri'nin yaptırımlarının içeriği çok sert olduğu için her devlet bu riski göze almayabilir. İran, gelecek dönemlerde daha sert adımlar atabilecek eylemlerde bulunabilir. Trump'ın Amerika'da sert söylemleri, israilin 'Bana bir saldırı olursa, ABD beni yalnız bırakmaz.' kanısında bulunması, İran'ın da bu kadar yaptırımlara karşılık sert söylemleriyle Amerika'yı köşeye sıkıştırması, gelecek dönemde ciddi anlamda savaş olma riskini artırmaktadır." diye konuştu.
"Hürmüz Boğazı'nın öneminden dolayı bu savaşta dünyanın etkilenmemesi düşünülemez"
Petrol ve doğalgazın dünyaya açıldığı Hürmüz Boğazı'nın İran'ın kontrolünde olması, olası bir savaşın küresel çapta bir etkisinin olacağının altını çizen Çınar, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Fakat burada unutulmaması gereken önemli bir nokta var; petrol ve doğalgaz akışı bağlamında Hürmüz Boğazı çok önemlidir. Hürmüz Boğazı, Körfez ülkelerinin güçsüzlüğü sebebiyle tamamen İran'ın kontrolü altındadır bir nevi. Irak'ın, Suudi Arabistan petrolünün yüzde 60'tan daha fazlası Hürmüz Boğazı aracılığıyla dünyaya açılıyor. Doğalgaz yüzde 50'nin altına düşse de yine Hürmüz Boğazı aracılığıyla dünyaya açılıyor. Herhangi bir savaşta dünyanın etkilenmeme ihtimali yoktur. Bu, Batı'nın petrol elde etmesini zorlaştıracak bir adımın atılmasıyla birlikte, önümüzdeki dönemde ülkelerin enerji savaşına odaklanmalarına sebep olacak. Bu da küresel çapta büyük rahatsızlıklara neden oluyor. Küresel çapta bir istikrarsızlık ise, daha çok silah harcamalarına neden olacak. Şu an dünya çapında yaşanan ekonomik krizin yaygınlaşmasına ve küreselleşmesine, ters tepmesine neden olabilir. Bu risklerin göz önüne alınması gerektiğini düşünüyorum."
"İran'ı sadece bölgesel bağlamda düşünmemek gerekir"
İran'ın sadece bölgesel bir denge olmadığına dikkat çeken Çınar, olası bir savaşın küresel çapta etkisinin olacağını kaydetti.
Türkiye- İran ilişkilerine de değinen Çınar, "Türkiye-İran ilişkileri daha çok rekabete dayalı olduğundan maalesef işbirliği konusunda çok başarılı olamamışlardır. Ama bölgede belli bir seviyeyi tutturmuş ülkelerdir. Bu denge bozulduğu zaman, bölge ciddi derecede istikrarsızlaşır. Ama bunun küresel yansıması ise daha büyük olacaktır. Fizikte bir kural vardır; 'Mutlaka boşluğu dolduran bir nesne olur.' Bölgede bir devlet parçalanma veya yıkılma aşamasına girdiğinde, -bunu Suriye'de gördük- IŞİD gibi yapılar ortaya çıkar, terör örgütleri ortaya çıkar. Bunları yönetmesi çok daha büyük istikrarsızlıklara sebep olur. Bundan dolayı İran'ı sadece bölgesel bağlamda düşünmemek gerekir. Böyle bir rekabetin veya savaşın küresel çapta etkisi olacaktır." ifadelerini kullandı.
"Dünya; bir tarafı zenginleşirken, bir tarafı da fakirleşen bir yapıya büründü"
Dünyadaki istikrarsızlıkların veya savaşların büyük bir bölümünün ana sebeplerinden birinin, küresel çapta ekonomik durumlar olduğunu belirten Çınar, silah lobilerinin böylesi bir savaşı tetiklediğine dikkat çekti.
Çınar, açıklamasının devamında şunları söyledi: "1929'daki ekonomik buhrandan günümüze kadar bu tür ekonomik sıkışmalarda, açılan en büyük kapıları savaşlar olmuştur devletler açısından. Bu çok tehlikelidir. Dünya; bir tarafı zenginleşirken, bir tarafı da fakirleşen bir yapıya büründü. Diyebilirsiniz ki savaşlar neden hep Ortadoğu'da oluyor? Latin Amerika neden fakir? Güney Amerika'da bu kadar istikrarsızlıklar varken niye kuzeyde ve Avrupa'da, Kanada ve Amerika'da bu kadar istikrar var? Çünkü savaşlar hep bu bölgelerde oluyor. İç çatışmalara baktığımızda akla ilk gelen Ortadoğu'dur. Ortadoğu'da IŞİD'e verilen silahlara bakın! Sovyetlerden kalan eski silahlardan tutun, Çin füzelerine, Batı üretimi silahlar kadar seçenekler sunulmuş. Bunlar hepsi silah tüccarlarının elinden çıkan şeyler. Bir kısmı doğudaki büyük devletler, bir kısmı ise batıdaki büyük devletler. Dünyada istikrarsızlık, devletler de savaşa bu kadar meyilli olduğu zaman, bunu kullanabilecek bir silah lobisinin olacağını söylemekte hiçbir beis olmadığını düşünüyorum. Batı ve doğudaki silah tüccarlarının, bu süreci kendi lehlerine çevirmek için ciddi derecede niyetli olduklarını da görebiliyoruz."
"Bölgedeki istikrarsızlıklar Türkiye'yi ciddi derecede etkiler"
Bölgedeki istikrarsızlıkların Türkiye'yi ciddi derecede etkileyeceğini, güçlü bir Türkiye'nin de ancak istikrarlı bir bölge ile mümkün olabileceğini dile getiren Çınar, "Türkiye'nin zararları çok büyük olur. Bölgedeki istikrarsızlıklar Türkiye'yi ciddi derecede etkiler. Güçlü bir Türkiye, bölgede etkili bir Türkiye ancak istikrarlı bir bölgede olabilir. Yani Irak, Suriye, İran'da olacak bir karışıklık, bölgenin kompleks yapısı sebebiyle mutlaka birbirine etkisi olmaktadır. Bunu nereden görüyoruz? İşte! Suriye'de iç savaş olduğu zaman 3 milyon göçmen geliyor. Geldiği zaman da bunların barınmasından tutun sosyal entegrasyonuna kadar, birçok problemle Türkiye boğuşmak zorunda kalabiliyor. Dünya buna gözünü kapayabiliyor. Böyle vahşi bir dünyada yaşıyoruz. Burada ayakta kalmak kolay değil. Bunun için Türkiye'nin, İran konusunda son derece emniyetli, son derece komşularla iyi ilişkilere dayanan bir politika geliştireceğini düşünüyorum. İran-Irak savaşını hatırladığımızda Türkiye, o dönemde çok mantıklı bir politika geliştirmişti. İki devleti karşısına almak yerine Türkiye, ticaretini geliştirmeye yönelik bir strateji izlemişti. Türkiye, İran'ın bir savaşa girmesini isteyeceğini düşünmüyorum. Hatta bunu önlemek için üst derece bir çaba göstereceğini düşünüyorum. Kimse istemez ama bir savaş da olursa, 'Türkiye ulusal çıkarlarını koruyacak son derece realistik politikalar uygulamak zorundadır.' diye düşünüyorum." dedi.
"ABD-Türkiye arasında yaşananlar, karşılıklı güvensizlikten kaynaklanıyor"
Türkiye ile ABD arasındaki S-400 ve F-35 savaş uçaklarındaki zaman zaman yaşanan karşılıklı atışmalara da değinen Çınar, Türkiye'nin bölgede kendisini güvende hissettirecek sistemi inşa etmek zorunda olduğunu ifade etti.
Çınar, şunları kaydetti: "Türkiye-ABD arasında dönem dönem ciddi krizler yaşanmıştır. Kıbrıs bunun bir örneği. Amerika'yı da israili de karşımıza ciddi şekilde müdahil olarak ela alabileceğimiz 28 Şubat, bunların örneklerinden bir tanesidir. Burada şunu unutmamak lazım; Türkiye-Amerika ilişkileri dönem dönem ciddi şekilde geriliyor ama belli dönemlerde de yakınlaşmaya tabii oluyor. Türkiye bir NATO üyesidir. ABD'den sonra en büyük askeri güce sahip devlettir. ABD'nin, Türkiye gibi stratejik öneme sahip bir ülkeyi kolay kolay riske edebileceğini düşünmüyorum. Amerika ile Türkiye arasındaki ikili ilişkilerde iletişim kanallarının her daim açık olması lazım. Çünkü biz bir NATO üyesiyiz. İkili ilişkilerde iletişim kanalları kapalı olduğu zaman, devletlerin birbirine olan güvenlerinin sorgulanmasına sebep oluyor. S-400 dediğimiz mesele de bir nevi bu karşılıklı güvensizliğin ilişkilere yansımasıdır. ABD, işin özünde diyor ki, 'F-35'leri beraber üretiyoruz. Size verdiğimiz zaman S-400 radarına girerse, Sovyetler bunun beynini kopyalayabilir. Bundan dolayı biz endişe duyuyoruz.' Türkiye'de diyor ki, 'Hayır biz NATO üyesiyiz. NATO'nun sorumluluklarını biliyoruz. Benim bölgemde istikrarsızlık var. Verilen radarlar veya savunma sistemleri güvenliğimi sağlamıyor. Ben de güvenliğimi sağlayacak bir sistem satın almak zorundayım.' Türkiye bu konuda haklıdır. Beşar Esad'ın elindeki hava savunma sistemleri, Ankara'yı vurabilecek kabiliyete sahiptir. Türkiye'nin, bölgede kendisini güvende hissettirecek sistemi inşa etmek zorundadır. Bu, Türkiye'nin ulusal çıkarlarının gereğidir. Bunu yapacaktır. Bunu yaparken de dediğim gibi iletişim kanalları ile kendimizi iyi ifade etmemiz gerekiyor."
"Trump iç kamuoyuna biraz daha mesaj vermek için İran ile gerginlikleri üst seviye çıkaracaktır"
"ABD'nin, dünyanın gözü önünde İran'a bir müdahalede bulunma ihtimali bana az geliyor." diyen Çınar, "İran'ın, diplomasiyi bırakıp savaşa yöneleceğini düşünmüyorum. İşi biraz daha sürüncemeye bırakarak daha çok, sertleşmeler ve alttan almalar yönünü kullanarak 2020'deki ABD başkanlık sürecinin tekrar başlamasını bekleyeceklerini düşünüyorum. Trump ise iç kamuoyuna biraz daha mesaj vermek için İran ile gerginlikleri üst seviyeye çıkaracaktır. Hürmüz Boğazı'ndaki bir istikrarsızlık; 75 dolar olan bir varil petrolün, 150 dolara çıkmasına sebep olabilir. Burada sadece İran etkilenmiyor, bütün dünya etkileniyor. Bundan dolayı belli bölgeler hedef alınabilir ama doğrudan topyekûn İran'ı imha edecek, dünyanın gözü önünde İran'a bir müdahale ihtimali bana az geliyor." diye konuştu.
"Türkiye'nin, Kürecik'teki füze savunma sisteminde NATO'nun alacağı karara bağlı olduğunu düşünüyorum"
Kürecik'teki füze savunma sistemine değinen Çınar, "Türkiye NATO üyesidir. Kürecik'te de NATO'yu ilgilendiren bir durum olursa, sürece eklenilebilir. NATO'yu ilgilendirmeyen bir süreçte de bu tür sistemlerin çalışma ihtimalini de düşük görüyorum. Türkiye, Suriye'nin uçağını düşürdüğünde, NATO oturdu düşündü. Yani Türkiye kaç yıllık üyesi. Türkiye'yi Suriye'ye ve Rusya'ya karşı koruma konusunda ciddi derecede geç davrandı. Bu sistemi çalıştırmak, bu sistemler konusunda karar almak, kolay değildir. Bu konuda Türkiye'nin, NATO'nun alacağı karara bağlı olacağını düşünüyorum" dedi.
"Artık doğrudan müdahale yerine ekonomik ve vekâlet savaşları sürdürülüyor."
"Savaş konusunda dünya biraz daha vekâlet savaşına dönüşmüş durumda. Devletler, artık önceki gibi iki devleti karşı karşıya getirmekten çok; kullanabilecekleri etnik grupları, kullanabilecekleri terör örgütleri, etnik ve dinsel bağları kullanıyor." diyen Çınar, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dolayısıyla ben yeni dönemde, vekâlet savaşlarının devam edeceğini düşünüyorum. Doğrudan savaşlar yerine ekonomik savaşlar, vekâlet savaşları ön planda olacaktır. Suud ve İran çatışmasının yansıdığı yer olan Yemen'de insanlar, birbirini dinlemeden, birbirlerini tanımadan iki ülkenin bir nevi güç yarışının mağduru olmuşlardır. Bunu Yemen'de görüyoruz. Bunun hiç kimseye faydası yok. Bugün oradaki insanlar açlıktan ölüyor. Gelecek dönemde hem İran'da hem de Suudi Arabistan'da bir yönetimi değişikliği olabilir mi? Ben ihtimal vermiyorum. Suudi Arabistan tamamen ABD'nin güdümündedir. İran ise 1979 devriminden itibaren tabandan üste gitmiş durumda. Biraz şekil değiştirmiş olsa da halkın belli bir bölümünün isteğiyle oluşmuş bir yönetimden bahsediyoruz. Bu tür yapıların kolay kolay yıkılması düşünülemez."
"Ortadoğu toplumları birbirleriyle uğraşmaktan önünü göremiyorlar"
Mezhep çatışmalarının körüklendiğini, bunun yansımasının Yemen'de, Suriye'de görüldüğünü belirten Çınar, birbiriyle uğraşmaktan önünü göremediğini söyledi.
Çınar, "Biz bunun yansımasını Suriye'de görüyoruz. Irak'ta mezhep çatışmasını net bir şekilde görebiliyoruz. Bunu Yemen'de net bir şekilde görebiliyoruz. Afrika'ya kadar uzanan geniş bir hinterlantta, mezhep çatışmaları üzerinde, büyük devletlerin, toplumları birbirine kırdırma projesi olarak görebiliyoruz. Onun da kazananı yok. Bunu bir kaybetme stratejisi olarak görüyorum. Ortadoğu toplumlarında maalesef ilerleyen yok. Birbirleriyle uğraşmaktan önlerini göremiyorlar. Önlerini göremedikleri için de günümüzde ciddi derecede sıkıntılar yaşıyoruz." dedi.
Son olarak Türkiye'nin, bu bölgenin en istikrarlı ülkesi olduğuna vurgu yapan Çınar, sözlerini şöyle tamamladı:
"Burada Türkiye'nin yapması gereken nedir? Türkiye, bu bölgenin en istikrarlı ülkesidir. Dolayısıyla bu istikrar sağlayan temel özelliklerden birisi, Türkiye'nin bölge devletlerini dinleyebilmesi, karşılıklı iletişim kanallarını her zaman açık tutabilmesidir. Bu çok önemli bir unsurdur. Bunun devam edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Türkiye'nin, istikrarlı olabilmesi için bölgenin de istikrarlı olması lazım. Bunu gözetecek politikaları da uygulamaya devam edeceğini düşünüyorum."
İLKHA