Son günlerde “Dolar”la oturuyor dolarla kalkıyor olduk. Ekonomistler, peş peşe açıklamalarla olasılıklar üzerinde yorumlar yapıp neler olabileceğine dair açıklamalarda bulunuyorlar. Politikacılar, aslında bu işin ekonomik yaklaşımlardan çok siyasi baskı ve zorbalığa dayalı olduğunu habire açıklıyorlar. Elinde döviz bulunanlar, işin fırsat yönünü liraya dönüştürüyorken dövizle iş yapanlar kara kara düşünüyor, telefonlarını kapatıyorlar. Herkes kendi penceresinden gelişmelere bakarken ABD'nin de kendi penceresinden baktığını unutur olduk.
Hangi zaman diliminde ABD “dost veya müttefik” diye bir ülkeyi payidar kılmış ki? Erdoğan'ın kendisi dahi yaşanılan asırda dost ve müttefik ülkelerin artık olmadığını, çıkarlarını düşünen ülkelerin olduğunu anlamıştır mutlaka. Buna rağmen bu süreçte oldukça alttan alan, aynı ağırlıkta karşı bir ataktan uzak duran ve sık sık kurmaylarıyla hala “dost ve müttefik” ifadelerini mevzubahis ABD olunca dilinden düşürmeyen bir Erdoğan portresi görüyoruz. Devlet idaresi, uluslararası politika böyle bir şeydir denilse de hepimizin tanıdığı Erdoğan böyle değildi. Emin olun yarın bu kargaşa biterse ABD, ‘Biz size karşı çok saldırgan davrandık; fakat siz çok centilmen davrandınız. Tebrik ederiz' demez. Çünkü Kıbrıs Harekatı'nda da aynı tavrı sergiledi.
Yalnız o zamanların Türkiye'si, daha ABD bağımlısıyken İncirlik üssünü koz olarak kullanabilmişti. Şimdi ise Kürecik gibi bir yer daha var. israil adına çalışan bir istihbarat merkezi… Peki nasıl oluyor da günümüz Türkiye'si elindeki kozları oynamaktan imtina ediyor? Güçsüz olduğundan, ABD'ye daha bağımlı olduğundan mı? Elbette hayır!
Son yıllarda Uluslararası konulardan tutun da iç politikaya kadar ABD ile iktidar arasında cereyan eden sadece bir sorun olmadı ki. Listesini sıralayacak olursak bir A4 kâğıdı dolacak kadar görüş ve fikir ayrılıkları var. Üstelik mevzubahis konular madde madde gündemde yer alırken kükreyen, karşı ataklar geliştiren bir Erdoğan portresi görmeye alışkın olanlar şu an politika yapan bir Erdoğan portresine alışkın değiller. Elbette “ilişkileri ger, ama koparma” şeklindeki siyasi ilke doğru bir ilkedir. Fakat Trump, Kasım'daki seçim yatırımı adına istikbalinle oynuyorsa mütekabiliyet söz konusu olmalı ki bundan böyle hiçbir lider, aklına eseni yapmasın. Belki İncirlik kapatılmayabilir; ama Kürecik neden olmasın. Hele son F-35'lerin 3 ay gibi kâğıt üstünde de olsa baskı unsuru olarak verilmeme adına gündem yapılıyorsa, Kürecik veya İncirlik'in kapatılması adına Meclis'in toplanıp karar alması gibi ABD'nin yüreğini hoplatacak bir girişimde bulunmak yanlış olmazdı.
Bu fikirden en çok Erdoğan korkuyor diye düşünüyorum. Çünkü böyle bir çağrı veya talebin bu millet nezdinde şakasının olmayacağını Erdoğan iyi biliyor. Yola girildi mi dönülmeyeceğini, kimseye laf geçiremeyeceğini, ABD'yi korkutmak maksadıyla şaka yaptığını kimseye anlatamayacak. O nedenledir ki bu milleti Erdoğan iyi tanıyor ve böyle bir girişime kalkışmıyor.
Öyleyse Erdoğan, ABD'ye karşı bundan sonra dolar düşse de “çıkar” ilişkisine dayalı bir politika izlenmesi gerektiğini fiili olarak bu halka ispatlamalı, hamasetle yetinmemelidir. Bu halk elindekileri, malı ve mülkünü feda edebilir. Lakin fedakarlığı memleketin elit tabakası, iş adamları, sanayiciler ve ilk sıralarda yer alan kurum ve kuruluşlar bizzat göstermelidirler. Halka kendilerini ispat etmeliler ki; halk sahada yalnız olmadığını görsün. Aksi halde kazanan DOLAR olur.