Bir önceki yazımızda “IŞİD Sonrası Dönemin Ayak Sesleri”nden bahsetmiş, halen Suriye sahasında süren çatışma hattının önümüzdeki dönemde iki hedef noktadan birine transfer edilmek istendiğini belirtmiştik.
İç çatışmalarla anılan Suriye sahasında son zamanlarda yaşanan bazı gelişmelerin, Suudi'nin Irak'la yakınlaşması politikasıyla birebir örtüştüğü, cephe hattının İran sınırına ya da İran'ın içlerine taşınması politikasının ivme kazanmaya başladığına işaret etmektedir.
Gelişmeler ilginç!
Şu sıralar tüm gelişmeler Irak sahası gözetilerek gerçekleşiyor. Irak sahası bu denli gözde bir hal alınca ABD'nin destekleyeceği düşünülen Kürdistan bağımsızlık referandumunun “Ertelenmesi” yönünde Kürt yönetimine baskı yapmasının nedeni de ortaya çıkıyor. Irak'ı işgal ederken aynı zamanda üçe bölme ajandasına sahip ABD'nin şu sıralar “Birleşik Irak” vurgusu yapmasının nedeni bir ilke değil, tamamen yeni konsepti gözeten konjonktürel bir duruma tekabül ediyor.
Türkiye, İran ve Irak yönetimi referanduma tamamen karşı iken, kökten reddedici bir tavır sergilerlerken ABD referandumu tamamen reddetmiyor. Sadece “Ertelenmesini” istiyor. Ne zamana kadar? Irak sahası gözetilerek hazırlanan yeni planın sonuca ulaşmasına kadar.
Elbette Irak üzerinden geliştirilmeye çalışılan yeni plan sadece Kürtlerin taleplerini erteleme istekleriyle sınırlı değil. Referandumu erteleme istekleri, zincirin halkalarından sadece bir tanesi.
Başka halkalar da var;
Yemen savaşının mimarı veliaht prens Muhammed Bin Selman'ın Yemen savaşını sonlandırmak istediği haberleri bu yılın başlarında medyaya yansımıştı.
Geçtiğimiz mayıs ayında ise veliaht prens İran'a yönelik ilginç bir çıkışla gündeme geldi: “Riyad'ın savaş alanına dönüşmesine izin vermeyeceğiz, savaşı İran'a taşımak için çalışacağız”
Rastlantı mıydı, “keramet miydi” bilinmez, bir ay sonra İran'da peş peşe intihar saldırıları düzenlendi ve sorumluluğunu IŞİD üstlendi. Devam eden günlerde ise bunca hengameye rağmen IŞİD ilk defa açıkça İran'ı hedef alacağını kendine ait medya mecralarında açıkladı.
Suriye'de ordu birlikleri son süreçte adeta şaha kalkmış durumda. Nereye yöneliyorsa adeta silip süpürüyor. Her gün yeni bir bölgeyi “direnişçilerin” elinden alarak ilerlemesini sürdürüyor. Suriye'nin güneyinde ABD, SDG ve Ürdün'de eğitilen milis güçlerle kanlı bir çatışma yaşanacağı beklentisi hakim iken öngörülemeyen bir gelişme yaşandı. Önce ABD-Rusya arasında çatışmasızlık anlaşması imzalandı. Ardından ABD, milyarlarca dolar harcayarak Suriyeli milislerle yürüttüğü “Eğit-Donat” projesini askıya aldığını açıkladı.
Hemen ardından benzer projeler yürüten İngiltere'den de aynı açıklama geldi ve “Eğit-Donat” projesini rafa kaldırdıklarını ilan ettiler.
ABD, Ürdün merkezli “Eğit-Donat” projesinden vazgeçtiğini açıklamasıyla Suriye ordusunun Ürdün sınırının önemli bir kısmını denetim altına alması peş peşe gerçekleşti. Üstelik bu gelişmeler, Trump yönetiminin “Esad gidecek” kararını açıklamaktan aylar sonrasında yaşandı.
Suudi Dışişleri Bakanı Adil el-Cubeyr, Riyad destekli üst düzey müzakere heyetiyle bu ayın başlarında düzenlediği toplantıda Esad'ın kalıcı olduğuna değinerek ilginç sözler sarf etti:
“Eğer bu heyet yeni bir görüş bildirmezse ülkeler bu heyet olmaksınız bir çözüm yolu arayacaklardır. Yaşanan olaylar, geçiş döneminde Esad'ın yönetimden çekilmesinin mümkün olmadığını gösteriyor.”
Suudi yönetiminin Iraklı bazı gruplar ve hükümet nezdinde ilişkileri normalleştirme nedeninin Suudi'nin İran politikasıyla doğrudan bağlantılı olduğu konusunda kuşku yok. Ürdün, Tunus, Mısır gibi ülkelerin Suriye yönetimiyle artan ilişkileri ve Şam'a uğrayan heyetlerin sayısındaki artış gözlerden kaçmıyor. Bu durum, Suriye planlarının giderek rafa kalkmaya başladığının göstergeleri. Şam yönetimini devirmekten vazgeçen güçlerin bir anda Irak sahasını ilgilendiren gelişmelere odaklanmaları bu açıdan anlamlı.
Ve dikkat çekici iki gelişme daha;
Suudi menşeli Şark'ül Evsat'ın iddiasına göre Nusra lideri Colani, Batılı diplomatlara bir takım mesajlar göndererek militanlarının İdlip bölgesinden Deyrezzor kısalına intikal etmesine fırsat vermelerini istemiş. Gerekçe olarak da Nusra'nın bu bölgedeki IŞİD militanlarına karşı savaşma isteği öne çıkmış.
Bitmedi;
Şu anda Lübnan'ın Ra's Balbek bölgesinde Hizbullah ve Lübnan ordusu tarafından kuşatmaya alınan IŞİD militanlarının da Hizbullah ve Lübnan ordusuna benzer teklifler götürdüğü yönünde iddialar var. İddiayı ortaya atan Lübnan LBC televizyonu, IŞİD'in bölgeden uzaklaşmak için militanlarını Deyrezzor bölgesine transferini içeren isteğini defalarca ilettiği, ancak Hizbullah'ın henüz buna bir cevap vermediğini aktardı.
Bu haberler doğru ise, IŞİD ve Nusra'nın aynı anda Suriye'nin doğusuna transfer edilme istekleri ne anlama geliyor? Birbirleriyle çatışmak için mi oraya transfer edilmeyi istiyorlar?
Kuşatmalardan kurtulmak için mi yapıyorlar? Yoksa transfer edilmek istedikleri yerlerin Irak sınırına yakınlığı göz önüne alındığında farklı şeyler mi düşünmek gerekiyor? Karar sizin.
Suriye'de henüz her şey bitmiş değildir.
Yeni stratejide tek farklılık, bu kez bir bütün olarak “Şii hilalini” hedef almak yerine önce Irak sahasını siyaseten ele geçirerek İran sınırına dayanmak istemeleridir.
Bunda başarı sağlarlar mı?
Bunun için ilk önce Irak'taki siyasi atmosferi İran karşıtlığı üzerinden tanzim etmeleri gerekecek. Bu nedenle de yapılacak ilk genel seçimlerde ittifaklar arası yeni kırılmalar oluşacak, farklı kombinasyonlar denenecek. Siyaset dizaynında başarı sağlayıp İran karşıtı bir siyasi iktidarın Bağdat'ta oluşmasını sağlarlarsa ikinci aşamaya geçerler. İşte bu noktada Kürt bağımsızlık referandumuna karşı Amerika'nın takındığı “ertele” baskısının nedeni de ortaya çıkmaktadır.