Soğuk Savaşı Dönemi denen İkinci Dünya Savaşı sonrası dönem, Batılı güçler açısından bir “danışıklı savaşsız savaş” dönemiydi. ABD ile Sovyet Rusya, perde önünde kavga ediyor görünüyor, perde arkasında ise “pasta” paylaşıyorlardı. Biri, bir tarafı itiyor; diğeri itilen tarafı tutuyor; neticede her ikisinin çıkarına olacak bir yerde tutuyordu.
Bu soğuk oyunun en somut yaşandığı yer Filistin’di. ABD, Filistin’de doğrudan Yahudilerin yanında yer alırken Sovyet Rusya, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)’ne sahip çıkıyor görünüyordu. Oysa israil’in oluşturulup yaşatılması her iki ülke için aynı değere sahipmiş. Rusya Federasyonu eski Başbakanı Yevgeni Primakov’un “Rusların Gözüyle Ortadoğu” adı altında yayımlanan kitabında anlatılanlar başka kanıta ihtiyaç bırakmıyor.
Dövüş danışıklı da olsa yük getirir. Sovyetlerin yıkılmasından sonra ABD, bu yükten kurtulmak istedi. Doğuda istikrarsız yönetimler inşa etme yoluna gitti. İstikrarsızlığın yol açtığı güçsüzlükten kendisi için güç edinme arayışına girdi. Ancak Doğu, istikrar arayışını bırakmıyor. İslam alemi, bu arayışı Müslüman halkın iradesinin yönetime yansıması yönünde sürdürürken Rusya ve Çin bunu “güçlü devlet talebi” yönünde yürütüyor.
ABD, bugüne kadar Çin’e karşı tedbir alırken onunla karşı karşıya gelmemeye çalıştı. Rusya’ya karşı ise hem tedbir aldı hem de ona ödün verdi. Rusya ise belki zaman kazanma projesi içinde “iki adım ileri bir adım geri politikası” oluşturdu. Hem kazanımlar elde etti hem de ABD’nin “dünya hakimi” olma iddiasından otlanan kibrini kırmamaya özen gösterdi. Ona “Büyük sensin ama beni de tanı” dedi.
Ukrayna, bu hassas ilişkinin en sorunlu alanıydı. ABD ve Batı, Rusya’nın Ukrayna üzerindeki etkisinin bir tür yeni Slav milliyetçiliğine dönüşmesinden korktu. Ukrayna’yı elde tutarak Rusya’yı sınırlama yolu aradı.
Rusya tekrar bir geri adım atmayacaksa ipler Ukrayna’da Batı’nın zafer elde etmesiyle koptu gibi. Ukrayna’yı kaybeden Rusya, Kırım’ı elde tutarak hem Karadeniz’de güçlü bir varlık sahibi olmayı umuyor hem de Batı’yla didişmesinde yenilmediğini göstermek istiyor. ABD ve Avrupa ise öfkeli.
ABD Dışişleri Bakanı, Rusya’nın kabul edilemez bir milliyetçilik peşinde olduğunu belirtti; II. Dünya Savaşı’na giden süreçten söz ederek Rusya’ya karşı yaptırım tehdidinde bulundu. Fransa Dışişleri Bakanı, Rusya’nın Zenginler Kulübü olarak bilinen G-8 üyeliğinin askıya alındığını açıkladı. Bir sonraki gün de ABD yönetimi, Suriye`nin Washington`daki Büyükelçiliği ile Michigan ve Texas eyaletlerindeki konsolosluk faaliyetlerinin askıya alındığını ilan etti. Aynı gün israil uçaklarının bazı Suriye hedeflerini vurduğu duyuruldu.
Bugüne kadar Suriye’de Soğuk Savaşı Dönemi benzeri bir danışıklı didişme içinde görünen ABD ve Rusya’nın Ukrayna ve Kırım’dan dolayı sıkıntıya girilen ilişkileri Suriye’de yeni bir döneme mi girdi? ABD, Kırım’a karşı Suriye üzerindeki etkisini azaltarak Rusya’yı cezalandırmaya mı çalışacak?
Rusya “iki adım ileri bir adım geri” politikasından vazgeçer de tutumunda direnirse Batı buna karşı ne yapacak? Belirsiz. Sovyetlerin yıkılışından bu yana Rusya’ya umut bağlayarak tahminlerde bulunanlar hep “Yanıldılar” sınıfı içinde yer aldılar.
Diyelim ki Rusya direndi, İslam dünyası bundan nasıl etkilenecek? Kimi Müslümanlar, ABD ile Rusya arasındaki ciddi bir didişmenin İslam dünyasına bir nefes aldırmasını ümit ederken Kırım, Kafkasya ve Orta Asya Müslümanları Rusya’nın güçlenmesinden endişe duyuyor. Bununla birlikte ABD’nin olası bir Rusya tehdidine karşı İslam dünyasında daha bağımlı yönetimler peşinde olması da muhtemeldir. İflas eden ulusal sol yönetimlerin yerine ulusal sağ yönetim arayışının devam ettiği kesin gibi. Bu arayış Mısır’da darbe getirdi; Türkiye’de ise devam ediyor. ABD, İslam dünyasında kendisiyle pazarlık yapma cesaretine sahip bir tek ülkenin dahi bulunmasını istemiyor.
Didişmenin patlak verdiği yer Kırım, bin yıllık bir İslam yurdu… Bir İslam yurdu üzerine başkaları didişiyor. Müslümanlar adına bir iddia ortaya atabilecek güçte kimse yok. Bulanık fotoğrafın en net yanı burası: Dünyadaki yeni düzende bir güç olarak Müslümanlar tanınmak istenmiyor. İslamsız bir dünya zalimler için engelsiz bir koşu alanı gibidir. Onlar, bölme işlemini bir daha kendi aralarında, kendi özel dünyalarında engelsiz yapmak istiyorlar.