Hafta boyunca İdlib'e yönelik gerçekleştirilen kimyasal saldırı ve ardından Amerika'nın füzelerle bir hava üssünü bombalaması konuşuldu. Münbic çevresinde oluşturulan ittifak sonrası ilk defa belirgin bir “kutuplaşma” söz konusu oldu. Çin, itidal dilini kullanırken, İran ve Rusya ise Esad'a destek açıklamaları yaptılar. Buna mukabil körfez ve kimi Avrupa ülkeleri açık, kimi ülkeler ise diplomatik bir dilin arkasına saklanmış mesajlar ile Amerikan eylemini desteklediklerini gösterdiler.
Bir anda Obama'nın görev süresinin son günlerinde vurgu yaptığı “soğuk savaş” döneminin rüzgârı esmeye başladı. NATO gücünden, güç dengelerinden, paktlardan söz edildi ve karşılıklı tehditler havada uçuştu.
Türkiye'nin Amerikan saldırısına açık bir şekilde destek vermesi ise ya anlaşılmadı ya da “kafa karışıklığına” yorumlandı. Öyle ya, FETÖ karargâhı halen Amerika'da ve Amerika'nın Suriye'deki en önemli müttefiki PKK-YPG olmasına rağmen Türkiye'nin Amerika'nın yanında konumlanması anlaşılır gibi değildi. Oysa daha kısa bir süre önce “Astana” ile bir bahar havası esmiş, Batı'ya karşı “Şangay” naraları atılmıştı.
Meselenin Amerikan politikalarının değişmesi ve Suriye'nin kaygan zeminiyle doğrudan alakası vardır.
Beyaz Saray diplomasisi, Trump'un söylem ve hedefleri arasında büyük uçurumları gördüğünde, özellikle dışarıda “Derin Amerika'nın” yeniden devreye girmesini istedi. “Güçlü Amerika”nın en önemli yönü askeri güç olmasına rağmen alanda bunun görünmemesi, maddi ve siyasi nüfuzun Rusya ve Avrupa'ya kaptırılmasını beraberinde getirebilirdi. Trump'un en önemli stratejisti Stephen Bannon'ın Ulusal Güvenlik Konseyindeki görevinden alınması eski Amerikan stratejisinin biraz revize edilerek yeniden yürürlüğe konacağının ilk işaretleri olarak değerlendirilebilirdi; ama sanırım çok kişinin gözünden kaçtı.
Amerika, füze saldırısıyla yeni bir süreci başlattığını ilan etti.
Amerika için asıl olan yine israil'in güvenliğiydi; ama bununla beraber füze saldırısıyla, “İran tehlikesini” en derin bir şekilde hisseden Suudi ve diğer körfez ülkelerine askeri desteğin verileceğini fiili olarak da göstermiş oldu. Hemen herkes Amerika'nın “Suriye'de İran'ın etkisinin azaltılması”ndan söz ettiğinde aslında bunun bölgesel bir anlamı olduğunu anlayacak durumdaydı.
Türkiye'nin tavrı bazılarına göre şaşırtıcıydı. Oysa bazılarına hiç mantıklı gelmese de bu tutumun bir izahı vardı.
Türkiye de aynen Trump gibi Obama döneminden rahatsızdır. FETÖ ve PKK konusunda Türkiye'nin hoşuna gitmeyen Amerikan tavrı için yapılan yorum da “Daha Trump'un tam olarak görev yapamadığı” şeklindedir. Bir de denge hesaplarının yapıldığı bir ortamda Türkiye'nin kıymetinin bilinmemesinin ortaya çıkardığı rahatsızlığın süreç içerisinde yeni tutum belirlemelerle ortadan kalkacağı öngörülüyor.
Mevlüt Çavuşoğlu, ABD ve Rusya'nın YPG'ye yaklaşımını ilginç sözlerle izah etti: “Rusya ile ABD şu anda Suriye'de YPG'yi birbirine kaptırmamak için rekabet ediyor. Böyle rekabetlerin Suriye'ye de bölgeye de bir faydası yok. Açık açık düşüncelerimizi söylüyoruz böyle bir rekabet var. Soruyoruz, ‘Niye destekliyorsunuz?' diye. ‘Ben bırakırsam diğerine gider.' Diğeri de aynı şeyi söylüyor.”
Türkiye'nin Amerikan saldırısına anlaşılması zor bir heyecanla destek vermesinin altında ise Suriye'nin kaygan zeminindeki yeni ittifaklar ve hedefler vardı.
Astana sürecinin başladığı günlerde ateşkesin korunması için titizlik göstereceği görüntüsü veren ve hatta ilk günlerde Esad yönetimi ve dışardan gelen milisleri uyaran Rusya, kısa süre içerisinde vahşice saldırılara imza atar duruma gelince farklı hesapların devreye girdiği anlaşılmıştı. Bazıları Amerika'nın “Astana masası”nın dışında tutulmasının provokasyon ihtimalini güçlendirdiğini söylese de bu tek başına geçerli bir sebep değildi. Astana süreci, kısa sürede garantör ülke sayısının değişmesiyle aslında fiilen bitirilmişti. Masada Esad'a destek olan iki garantöre karşılık muhaliflere destek veren bir garantör… Bunun alana yansıması ise yeni bombalamalar, bazı bölgelerin kuşatılarak boşaltılması ve kimi yerleşim yerleri ile ilgili açık açık yapılan operasyon planları…
Başından beri Astana sürecine kuşkuyla yaklaşan alanın güçlü silahlı unsurları da yeniden savaşı yayma planları yaptılar ve bunu yürürlüğe koydular.
Böylece Astana'nın altı iyice boşaltıldı.
Amerika'nın sivil yerleşim yerlerine ve camiye yönelik gerçekleştirdiği vahşi katliam karşısında garantörlerin bir şey yapmaması da Astana'nın tabutuna çakılan son çivi oldu.
Fırat Kalkanı operasyonunu bitirmek zorunda kalan ve alanda iyice zayıfladığını düşünen Türkiye, Amerikan saldırısını kendisine destek olarak kabul etti.