ABD başkanlık seçimlerinin başta Ortadoğu’da olmak üzere dünya politikasında birçoklarının aklını meşgul eden sorulardan birisi de adaylardan Trump’ın mı yoksa Biden’ın mı daha iyi olacağıdır.
Adayların gözünde sürekli alevli olan bu coğrafi bölgenin durumu ve sonuçlarına ilişkin, adayların vizyonları arasında net bir ayrım olsa bile ABD politikasının değişmeyeceğidir.
Bunu anlama babında; ta İkinci Dünya Savaşından bu yana ABD’nin bölgeye yönelik gerçek hedefleri ışığında cevap bulunabilir. Bunu iki noktayla işaretleyebiliriz.
Birincisi; Körfez ülkelerindeki petrol kaynaklarını ve petrolün ABD ile Avrupa’ya ulaşana kadar izlediği deniz yollarını güvence altına almak.
İkincisi; işgalci Siyonist rejimin güvenliğini korumaktır. Güneyden, kuzeydoğuya Sovyetler Birliği'ne uzanan bir öncü gücü bulundurmaktır. Buna dayanarak ilk bakışta, Körfez petrolünün artık eski önemini kaybettiğini ve israil'in kendisini daha güvende hissetme ihtiyacını görmesidir.
Bir yönüyle, ABD’nin Ortadoğu’daki hareket alanlarının birçok gerekçeleri anlatılabilir. Belki en önemlisi Ortadoğu’ya güçlü bir şekilde dönen Rus nüfuzu, aynı zamanda dünyanın bir sonraki teyit edilmiş kutup merkezinin yeni sınırlarını arayan Çin yayılması göz önüne alındığında; Washington, Ortadoğu’dan çekilmesi durumunda küresel nüfuzunun da tehlikede olacağını biliyor. Ayrıca, bölgede fışkıran ve önümüzdeki yıllarda petrolden daha etkin bir unsur olarak ortaya çıkan büyük doğal gaz kaynakları ABD’nin bölgeden çekilme fikrini neredeyse imkânsız hale getiriyor.
İki partinin arkasındaki düşünen beyinler bu gerçeklerin tam olarak farkındadır. Bu nedenle söz konusu bölge, her biri diğerinden tamamen farklı bir yöntem izlese de ne Trump ne de Biden için önemini kaybetmemiştir. Başka bir deyişle, her iki parti, farklı araçlara dayanan akılcı yaklaşımlar benimsese de, ABD’nin bölgedeki kontrolünü, kimi zaman tamamen demir, kimi zaman da kadifeden bir eldivenle kaplı bir yumrukla koruma ana hedefi değişmemektedir.
Bu bağlamda, Trump’ın son 4 yılda Ortadoğu’da bazı politikaları sınırlama ve küçültmeye yönelik görüntüsünün tam tersi bir politikayla karşı karşıyadır. Biden kesinlikle perde arkasından yöneten liderlik felsefesine geri dönecek. Bu, bölgedeki çatışmaları daha da büyütebileceği ve daha fazla kışkırtmanın olabileceğidir. Obama’nın 8 yıllık başkanlık döneminde çözümlenmeyen sorunlar yeniden ön plana çıkabilir. Örneğin, Müslüman Kardeşlerin bir terör örgütü olarak tanınmasına da tanık olabiliriz.
Netice olarak; ilahi bir lütuf olan, Ortadoğu'nun coğrafi konumu kendisini dünyanın kalbi yapan bir zenginliktir. Bu nedenle bölgenin Müslümanları, sahip oldukları bu ağırlığın önemini düşünmeli, bölge halklarına hizmet eden inisiyatifler sunmaya ve üstlenmeye cesaret etmelidirler. Dolayısıyla, Washington ile ilişkilere dair okumalar, Biden veya Trump kaynaklı olup oradan toprağımıza, medeniyetimize, köklü değerlerimize göz diken bu hayduttun başına geçeceklerden umut beklememek gerekir. Kendi düşünce dünyamızı ve İslami değerlerimizi koruyarak devletler bazında diğer kardeşlerimize kapılarımızı açarak neler yapabileceğimize yönelmeliyiz. Yoksa büyük şeytan ABD’nin başına hangi haydut geçmiş hiç önemli değildir.