Bütün ibadetlerin ana gayesi Allah (cc) ile ilişkiyi sağlamaktır. Yani ibadette temel mesele kul ile Rabbi arasındaki bağdır. Sosyal hayatta ibadetlerin etkisi ve kişi üzerindeki sosyolojik ve psikolojik tesirini göz ardı etmeden asıl gayenin ruhu ile irtibatlı olarak metafizik gerçeklikler olduğunu dile getirmek gerekir.
İbadet kişinin Rabbine yönelmesi ve O'nunla bağını güçlendirmesi, salt maddeden müteşekkil olmadığının bilincinde olarak aslını yani madde ile sınırlanan bu arızi durum dışında olan ve serüveninin devamına uygun hareket etmesidir.
İbadet tamamen bilinçlilik halidir. Daha önce de ibadetin bilmeyle açıklandığını ilk müfessir sahabe olan İbni Abbas (r.a) dan nakletmiştik. Zaten bilinç olmadan ibadet de söz konusu olamaz. Yani Rabbi bilip tanımadan, O'nun emirlerinin manasını derk etmeden, gayesini çözmeden kuru kuru taklidi yapılan ibadet ne kadar doğru olabilir ki? Taklit derken fıkhî kuralları kast etmiyorum. Fıkıh dediğimiz nasıllığı, elbette yetkin olmayanlar mercilere uyarak taklit etmeleri gerekiyor, bunda bir sorun yok. Ama nedenselliği her ne suretle olursa olsun öğrenerek ve bilincinde olarak tatbik etmek zorundayız.
“… Muhakkak namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (Ankebût:45) diye buyuran Rabbimiz bunun gerekenlerin salt fıkhî kuralları tatbikle olamayacağını da söylemesine gerek var mı? Burada mutlak bir bilinçlilik durumundan söz etmiyor mu?
Gel gelelim konumuz olan abdeste.
“Temizlik imandandır” hadisini bilmeyenimiz yoktur. “Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir.”(Tövbe:28) ve yine “Onlar murdardır.” (Tövbe: 95) ayetlerini düşündüğümüzde abdestin bir TÖVBE olduğunu görebiliriz.
Abdest İlahi huzura çıkmanın şartıdır.
Abdest, arınmak ve kirlerden kurtulmaktır. Bu arınma maddi bir arınma değildir. Elbette maddi pislikler de bu esnada gideriliyor. Ama aslolan manevi arınmadır. Bu yüzden abdest üzerine abdest alındığında “Nur üstüne nur” diye teşvik ediyor Nebiyi Ekrem (s.a.v).
Abdestle kendisi ile günahlar işlenen uzuvlar yıkanıyor, mesh ediliyor. Onlarla işlediğimiz günahlardan Allah'a sığınıyor ve her seferinde tekrar tekrar tövbe ediyoruz. “Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir. Onun için bu yıllarından sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar.” diye buyuruyor Rabbimiz. Ve bu yüzden de bize şirk gibi olmasa bile işlediğimiz bütün günahlardan/kirlerden arınarak/abdest alarak namaz, kıraat, hac gibi kutsal ibadetleri yapabileceğimizi söylüyor.
Abdest alın diyor. Bir anlık dalgınlık ya da gaflet, belki de bilincinde olarak elimizle, yüzümüzle, ayaklarımızla, kulaklarımızla, ağzımızla işlediğimiz günahlardan arınmak için bunların tövbesi manasına gelen abdesti hayatınızdan eksiltmeyin. Abdestli dolaşanı övüyor Peygamber Efendimiz, yani tövbekâr olarak hayatınızı idame edin diyor.
İmanın yarısıdır, temizlik. İlk yarısı “la” ikinci yarısı “İlla” ile başlamıyor mu? Yani abdestle necaseti/şirki terk edin ve ibadetle tevhidi yaşayın manasına gelmiyor mu?
Bu bilinçle ellerimizi yıkamak, ağzımıza su verip mazmaza yapmak, burnumuza istinşak yapmak, Allah'a yönelen veçhimizi arındırmak, gücü temsil eden eli dirseklere kadar temizlemek, sadece Allah'a eğilmesi gereken ve asla büyüklük taslamaması lazım olan başımızı mesh etmek, ardından kulaklarımızı harama ve dedikoduya kapattığımızı ilan edip ayaklarımızla bir daha ateşe yaklaşmayacağımızı güçlü bir şekilde beyan etmemiz gerekiyor abdest alırken…