Türkiye’de uzun yıllardır unutulan bir darbe denemesi oldu!
Hem de diğer darbelere göre daha kanlı bir darbe!
28 Şubat’ı saymazsak,Fiili bir darbeyi görmüş birisi olarak darbenin toplumun üzerinden nasıl bir silindir gibi geçtiğini (hem maddi hem de manevi) müşahede imkanım olmuştur.
1980 darbesi emir komuta zinciri içinde gerçekleşen bir darbeydi. Dışarıdan bakıldığından ordu içerisinde birlik görüntüsü vardı ve darbeye karşı pek fazla bir itirazda açıkçası görülmüyordu. Sonradan en hızlı demokrat geçinenler bile darbeyi desteklediler. Bunda o dönemlerde Türkiye’nin genelinde var olan kaos ortamı, sağ ve sol örgütler arasında veya sol örgütlerin (Buna Kürd solu da dahil) kendi aralarındaki çatışmalarda Türkiye genelinde günde onlarca kişinin ölmesi, toplumda bir ümitsizliğe yol açmış ve bir beklentiye neden olmuştu. Dolayısıyla ABD’nin “Bizim çocuklar” dediği darbeciler için darbeyi gerçekleştirme imkanları hazır hale gelmişti!
İşte bu ortamda meydana gelen darbe, önceleri ciddi bir itirazla karşılaşmamıştır. Ancak daha sonra tek tip insan oluşturmak için alınan kararlar ve uygulamalar, cezaevlerindeki vahşi işkenceler ve toplum üzerindeki yoğun baskılar, birde ekonomi alanında 24 Ocak kararlarının toplumda özellikle de memur ve işçi kesiminde olumsuz etkileri darbeye karşı tepkinin gelişmesine yol açmıştır.
Türkiye’de 15 Temmuz akşamı gerçekleşen son darbe girişimi diğer darbelerden farklı özellikler taşısa da arkasında yine ABD ve Batılı ülkelerin olduğu anlaşılıyor. Bu darbenin en önemli özelliği Türkiye tarihinde cemaat olduğunu iddia eden bir yapının askeri bir darbeye yeltenmesidir.
15 Temmuz darbe teşebbüsü önceleri bir şaka gibi geldi bize! Sosyal medyada yayılan bazı söylentilere önce kimse inanmak istemedi. Ancak gelişmeler belirginleşmeye başlayınca bunun ciddi bir kalkışma olduğu anlaşıldı.
Darbecilerin başarmak için gözlerini kararttığı, meydanlara çıkan sivil halkı tanklarla, helikopterlerle taraması, savaş uçaklarının Meclisi ve diğer kurumları bombalamasıyla belli oluyordu.
Peki bu kalkışmayı kim yapmıştı?
İlk başta Fethullahçı subayların darbe girişimini gerçekleştirdiği dillendirilmeye başlandı. Ki bu yapıya mensup olduğu bilinen kişilerin işin içinde olması tartışma götürmez bir Fethullahçı darbe olduğunu ortaya koyuyor. Ancak tek başına bu yapının darbeyi gerçekleştirmeye kalkışması da mümkün olmadığı bilinen bir gerçektir.
Daha sonra ayrıntılar ortaya çıkmaya başlayınca bu darbenin aslında FETÖ ile NATO’cu subayların ortak bir organizasyonu olduğu ve bunun arkasında ABD’nin olduğu gün yüzüne çıkmaya başladı. Savaş uçaklarına yakıt desteği için tanker uçakların İncirlik’ten kalkması, buradaki Türk komutanın işin içinde olması, ABD gizli servislerinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçak güzergahını dakika dakika internet üzerinden vermesi, ABD dışişleri Bakanı John Kerry’nin, Türkiye’yi darbeci komutanları tutuklamada fazla ileriye gitmemesi yönünde uyarması ve NATO üyeliğini askıya almakla tehdit etmesi bunun açık belirtileridir.
Buna siz demokrat(!) Avrupa devletlerinin aynı minvalde uyarılarını ve tehditlerini eklerseniz Batılı devletlerin topluca arkasında olduğu bir darbe girişimi olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz. Bakmayın öyle yarım ağızla darbeye karşı oldukları söylemlerine! Darbe başarılı olmadığı için yine demokrasi ve insan hakları havariliğine soyunmuşlar bu iki yüzlü insanlık düşmanı tek dişi kalmış medeni canavarlar!
Asıl mesele bunlar değil aslında!
Asıl mesele din kılıfı altında İslam ve Müslüman düşmanı emperyal Batılı devletlerle işbirliği içine girmiş kendine Hizmet Hareketi(!) adını veren ve son girişimiyle Hezimet Hareketi haline dönüşen kendini satmış bu Fetullahçı cinayet şebekesi yapılanmasıdır!
Kendi çıkarları için sivil masum insanları katliama tabi tutacak kadar gözü dönmüş bu güruh, İslam’ın hangi hükmüne göre acaba bu cinayetleri işleme cüretinde bulunabiliyor. Savaş uçaklarıyla, helikopterlerle, tanklarla ve ağır silahlarla hedef gözetmeksizin insanları tarayan, daha girişim aşamasındayken bu vahşilikleri sergileyen bu şebekenin, Allah muhafaza ülke yönetimini ele geçirseydi ne olacağını insan tahayyül bile edemiyor? Sürekli IŞİD’i vahşilikle eleştiren bu şebekenin yaptıkları yanında, IŞİD’in yaptıkları daha masum kalıyor neredeyse!
Aslında biz bunları 1990’larda camilerde ders verdiği için gözaltına alınan Müslüman gençlere yaptıkları işkencelerinden çok iyi tanıyoruz. Bu yapıya mensup polislerin bu gençlerin gözaltlarında o vahşi işkencelerine rağmen namazlarına dikkat etmeleri, ibadetlerini aksatmamalarını görüp etkilenmeleri üzerine, Fethullah Gülen’den görüş istiyorlar. Bunun üzerine Gülen’in, “işkence yapabilirisiniz” diye fetva verdiği biliniyor. Bu şebekenin dindar insanları kaçırıp nasıl vahşi bir şekilde infaz ettikleri de yeni yeni ortaya çıkıyor!
Ancak her ne hikmetse birileri –Ki buna Ak Partinin bir kısım yetkilileri de buna dahil- bunların gerçekten bir hizmet hareketi olduğuna inanıyor, aslında karıncayı bile ezmekten çekinen bir hareket olduğunu söyleyerek masum göstermeye çalışıyorlardı. Karıncayı ezmeyen bu güruhun, masum insanları tanklarla ezmekten nasıl çekinmediği böylece ortaya çıktı.
Bu canileri son dönemlere kadar masum göstermeye çalışanların ortalıkta görünmemesi de manidardır. Suçluluk psikolojisinin verdiği bir utangaçlık mı, ya da gerçekte onlarla beraber hareket ettiklerinin ortaya çıkacağı suçluluk korkusu mu bilinmez?
Bu darbe girişiminde yüzlerce insanın ölmesi, binleri geçen insanın yaralanması, savaş uçakları, tanklar, topların kullanılmasına rağmen birileri hala “bu Erdoğan’ın bir oyunudur, oynanan bir tiyatrodur” diyerek adeta insan aklıyla alay ediyorlar. Sürü psikolojisiyle hareket eden bu papağanlar, kendilerine telkin edilen akıl dışı her türlü propagandaya inanacak kadar ahmak ve bu propagandayı yapacak kadar aptallardır ancak!
Düne kadar “Tek Türkiye” gibi dizilerle PKK üzerinden Kürtleri aşağılayan bu cemaat denen karanlık organizasyonla kolkola giren, özellikle HDPKK gibi sözde Kürtlerin haklarını savunduklarını iddia edenlerin, bu şebekeyle birlikte hareket etmesini de pek garipsemiyoruz doğrusu!
Çünkü bu FETÖ, nasıl kendi halkına karşı bu vahşetleri sergileyebilmişse, HDPKK de aynı şekilde mensup olduğu Kürd halkı içinde bombaları patlatarak, insanları tarayarak aynı vahşetleri sergiliyor. Dolayısıyla bunların birlikte hareket etmeleri bizleri pek şaşırtmıyor. Biri sözde ılımlı İslam’la, diğeri seküler laik dünya görüşüyle Müslüman Türk ve Kürd halkını dönüştürüp Batı çıkarları için tehlike olmaktan çıkarma ihalesini alan taşeronlardan başka bir şey değil!
Bunlar kendi halklarını afyonlanmış sözde dini anlayışları ve ideolojik emelleri için birer hamal haline getirme hesabı içindedir.
HDPKK, nasıl hendek siyasetiyle Kürtleri perişan ederek itibar erozyonuna uğramışsa, Bu yaptığı son çılgınlıkla bir “Hezimet Hareketi” haline gelen FETÖ de, ağababaları ABD ve diğer batılı devletlerin hükümete baskısı netice vermezse –ki inşaallah vermez- büyük bir darbe alacağı görülüyor. Özellikle halk nezdinde ki –sürü psikolojisiyle hareket edenler dışında- itibarı sıfırlanmış ve bir daha da belini doğrultamayacak seviyeye gelmiş durumdadır.
Darbenin başarısız olmasının nedenleri:
Darbenin başarısız olmasının en önemli etkeni şüphesiz iletişim araçlarının geldiği son nokta ve sosyal medyanın tartışmasız etkisi sayesinde halkın meydanlara inmesi ve darbecilere karşı korkusuzca direnişidir.
Bunun yanında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dik durması halkı meydanlara davet etmesi, halkın ve hükümetin onun arkasında durmasıdır kuşkusuz.
Muhalefet partilerinin her ne kadar bazıları biraz bekleyip durumun netleşmeye başlamasından sonra olsa da darbeye karşı çıkması da darbeciler açısından olumsuz bir gelişme olmuştur.
Medya da ilk başlarda bir kısmı tereddüde düşse de darbeye karşı durarak, darbenin başarısızlığında ki etkenlerdendir.
Paralelci yapılanmanın içinde en yoğun olduğu söylenen Emniyet’in tavrı herkesi şaşırtmıştır sanırım. Darbecilere karşı tavizsiz duruşları, darbenin gidişatında en belirleyici faktörlerden biri olmuştur. Bu arada orduda da bazı birimlerin darbeyi önlemede etkili olduğu anlaşılıyor. Buna darbe girişiminin erkene alınmak zorunda kalınmasının da başarısızlıkta bir etken olduğu söylenebilir.
Peki darbe tehlikesi geçmiş midir?
Türkiye için hiçbir zaman darbe tehlikesi bitmemiştir ve bu tehlike sürekli var olacaktır. Kendi isteklerini seçilmiş hükümetlere kabul ettiremeyen ABD ve Batılı devletlerin, her zaman için kullanacağı bir enstrümandır darbe.
Dün Mısır’da olan bugün Türkiye’de denendi! Ancak bir daha denemeyecekleri anlamına da gelmez!
İktidara düşen; insan hak ve hürriyetleri konusunda başkalarının dayatmaları ile değil de bu ülkede yaşayan insanların temel doğal hakları olduğu için gereken adımların atılmasıdır. Özellikle milliyetçi hamaset kokan konuşmaların toplumda oluşan fay hatlarını daha da tetikleyebileceği unutulmamalıdır. Unutmayın ki Müslüman Türkler kadar, Müslüman Kürtlerde darbeye tepkisini ortaya koymuş ve alanlara çıkmıştır.
Bu karanlık yapıların mağduru olmuş insanlara da yapılan haksızlıkların giderilmesi noktasında iktidara büyük yükümlülükler düşmektedir.
Allah Müslümanları müstekbirlerin ve onların uşaklarının şerrinden korusun.
Bizlere de İslami bir şuur nasip etsin…