ABD Ankara Büyükelçisinin, Türkiye’deki yargının, asker ve akademisyenleri terörist diye tutuklayıp yargılamasının anlaşılmaz olduğunu söylemesi üzerine hükümet de, büyükelçinin şahsını da hedef alarak çok sert bir açıklama ile cevap veriyor ve ‘siz önce Quantanomo’ya bakın’ diyor.
Sözkonusu olan tutuklular arasında, israile gidip ağlama duvarında yahudilerle birlikte poz veren eski genelkurmay başkanı İlker Başbuğ da var. Yine ABD ile bir çok alanda ortak çalışmış Nato yetkilisi eski generaller de var.
Evvela şu gerçeği hatırlayalım, Osmanlının son döneminden bugünlere kadar, bu ülkede kaç tane darbe veya ihtilal girişimi olduysa hepsi yahudilerin, masonların, İngiltere ve ABD’nin telkiniyle, teşvikiyle ve talimatıyla olmuştur. Hem bu, sadece bu ülke için değil, neredeyse dünyada darbe yapılan tüm ülkeler için geçerlidir.
Türkiye’de son darbe girişimlerinin önlenip faillerinin derdest edilmesi, bu işin ABD ve batıya rağmen yapıldığı anlamına gelmiyor. Çünkü ABD’nin gelişen konjöktörde, bölgesel çıkarları için kontrollü tasfiyeye hayır demesinin bir anlamı yok. Büyükelçinin açıklamalarını ise, Adem’e secde etmemekte ısrar ettiği için Adem’e düşman kılınan lanetli iblisin, sonra Adem’e gelip de, ‘ben sizin için güvenilir bir nasihatçiyim’ demesi gibi sürekli ikiyüzlü davrandıkları gerçeğiyle açıklamak gerek.
Gelelim hükümet kanadının cevabına.
Birincisi;1 Mart tezkeresi ve israil ile yüzeysel dargınlık bir tarafa, mevcut hükümetin, ABD aleyhine aldığı hiçbir tavır veya karar sözkonusu olmadığı gibi, geçmiş hükümetlerden de daha fazla ABD lehine davrandığı ile ilgili bir çok açıklama ve attığı adım gözler önündedir. Her şeyi, her zaman mecburiyetle veya zorundalıkla açıklamak birilerine de, sizin içişlerinize karışıp istediği gibi konuşma cesareti verecektir bunu kabul etmeniz gerek.
İkincisi; ‘ABD’ye hatırlattığınız Quantanomo, yeni mi aklınıza geldi?’ diye sorarlar adama. 10 yıldır tüm dünyanın gözü önünde hiçbir kural tanımadan yapılan zulme tepki göstermek için sizin aleyhinizde konuşulması mı gerekiyordu.
Üçüncüsü; Daha geçen hafta sayın Bülent Arınç’ın ‘bir itirafta bulunayım’ diyerek ‘kalkınma var ancak adaleti bulmaya çalışıyoruz’ şeklindeki açıklaması, değiştirilen HSYK’ya rağmen, çıkarılan yargı paketlerine rağmen, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkına rağmen, ehil(!) ellere teslim ettiğiniz yargının, her kesim için günden güne güven kaybedip ciddi sorunlar üretmeye başladığı anlamına gelmiyor muydu?
Dördüncüsü; Ergenekon ve Balyoz davasından tutuklu bulunanların, Atatürk’ü, Chp’si, Mhp’si ve ABD’si, AB’si, medyası, çoğu zaman da Akp’si varken İslami davadan yargılanan ve sırf ‘Rabbimiz Allah’tır’ dedikleri için onyıllarca Quantanamo benzeri haksız hukuksuz uygulamalara maruz bırakılan tutukluları, Allah’tan başka hiç kimseleri olmadığı için mi yok sayıyorsunuz? Ve haksızlıklara devam diyorsunuz?
Beşincisi; Sayın Başbakan, ‘başta Başbuğ olmak üzere, komutanlara terör örgütü mensubu deyip tutuklayanları tarih affetmez’ diyor. Peki Ergenekon tutuklularına her türlü kanuni hakkı verirken, aynı kanundan gelen hakkı, İslami davadan mahkum olanlara vermeyen hükümet yetkililerini tarih affeder mi? Hükümetin bu keyfi tutumları, yargıya da keyfi davranma cesareti vermiyor mu?
Tarihin kimi affedip kimi affetmemesi kimsenin umurunda değil ama Allah’ın affetmeyeceği kimselerin vay haline.