Amerika'ya karşı direniş İslam dünyasının bir kaçınılmazı olarak önümüzde durmaktadır. ABD İslam dünyasını bütün unsurları ile kendisiyle mücadeleye zorlamakta, bundan kaçınan siyasi bir iradeyi bağımsızlığını kaybetmekle yüz yüze bırakmaktadır.
Burada konuşulacak olan İslam dünyasının ABD ile mücadele edip etmeyeceği değil, ABD'ye karşı nasıl mücadele edeceğidir.
ABD'ye karşı mücadelede başarının esası, birlikteliğin sağlanmasıdır. Her İslam ülkesi, bu mücadeleyi mümkün olan en üst noktada bütün toplumunun mücadelesi haline getirmek durumundadır.
İngiliz imparatorluğunun mirasçısı olarak ABD, hep bölünmüşlükten yararlanmıştır, yararlanmaya devam edecektir.
Bölünmüşlüğün nedeni veya dış güçlere bölünme olanağı verme etkeni hep adaletsizliktir.
Adaleti sağlamış hiçbir toplumu dış güçlerin bölme imkanı yoktur.
Adalet, toplumun aidiyet duygusunu güçlendirdiği gibi dış güçlerin oyun alanını da daraltır, dış güçlerin içeride problem çıkarma yönündeki emellerini makus bırakır.
Adalet, ayakta kalmak isteyen siyasi yapıların en büyük dayanağıdır.
Bu gerçeklik sadece adalet arayışı içinde olan topluluklara değil, avantajlı konumda olunca adalet konusunu tartışmaya açmak istemeyen hakim topluma da ayrıntılı olarak anlatılmak ve kavratılmak durumundadır.
İslam dünyasının yaşadığı yabancılaşma problemi, Müslümanların birbirlerini anlamalarının önünde büyük bir engel teşkil etmektedir.
Topluma adaletin ölçüsünün ne olduğunun izah edilmemesi durumunda toplum, farklı kriterlerden dolayı adaletsizliği adalet görebilmekte ya da adalet arayışlarını anlamsız görebilmektedir.
Dolayısıyla toplumun genel durumunu öne sürerek adaleti ertelemek çözüm değildir. Topluma adalet ölçüsünü öğretmek çözümün bir bölümüdür.
Bu yöndeki bir mücadelenin zaman alacağı muhakkaktır ama alınacak netice kalıcı olacaktır.
ABD'ye karşı mücadeleyi hiçbir İslam ülkesi tek başına yapamayacağı gibi hiçbir ülke de iç problemler yaşarken başarıyla gerçekleştiremez.
Bir yandan iç problemlerle uğraşmak öte yandan ABD gibi olanakları çok olan bir güce karşı durmak… ABD, bunun zorluğunun farkında olduğundan bazı hususları zorlamaktadır. İç problem, dışarıya karşı mücadelede daima bir isteksizlik, cesaretsizlik ve kısıtlılık oluşturur. ABD, bunlardan her birinden ustalıkla yararlanma becerisine sahiptir.
ABD ile mücadeleyi sadece bir kesimin, mezhebin, ideolojik yapının işi olarak görmek sonuç alıcı olmamıştır, bunu bir kavmin mücadelesi olarak görmek de başta avantajlar sağlasa da ileriki aşamalarda problemler barındıracaktır.
İslam ülkeleri bütün unsurları ile bu mücadele içinde yer aldığında hep birlikte kazançlı çıkacaklardır. Ülkeleri tek tek buna inandırma zorunluluğu olduğu gibi her ülkeyi oluşturan unsurları da buna inandırma zorunluluğu vardır.
Bunun için ortak dili yakalamak, dağıtıcı ifadeler yerine birlikteliği sağlayacak ifadeleri bulmak zorunludur.
ABD ile ortaklık yarışına girmek ya da her an ABD ile anlaşma eğiliminde görünmek yerine ABD'ye karşı mücadelenin artık stratejik bir mücadele olduğu da İslam ülkeleri kadar o ülkeleri oluşturan unsurlara da inandırılmak durumundadır.
Kendini değerler bağlamında, Batılı yaşam tarzı gibi, ya da etnik ve mezhepsel taleplerle ABD'ye yakın görmek ne kadar problemli ise ülkelerin güncel çıkarlardan dolayı kendilerini ABD ile her an anlaşmaya yatkın görmeleri de o kadar problemlidir.
Hele hele ABD ile çalışmayı bir yarış haline getirmek, birbirinin çaresizliklerini ABD ile anlaşmak, iş birliği yapmak için kullanmak herkesi birlikte tehlikeye atacak adımlardır.
ABD, özü itibarıyla sevimsiz bir güçtür. İslam ülkelerinin bir bölümünün ya da kimi Müslüman toplumların ABD'yi sevme gibi bir hale düşmeleri iç sorunların yol açtığı bir marazdır.
ABD, farklı yaşam tarzlarını, farklı mezhepsel ve etnik yapılanmaları bu marazı yaymak için kullanmıştır, kullanmaya devam edecektir.
Onun bu sahadaki olanaklarını azaltmak, onu bu sahada çaresiz bırakmak bizim elimizdedir. Yeter ki birbirimizin hak arayışlarını, adalet taleplerini gereksiz ve zamansız görmeyelim.
Görüş ve Önerileriniz için... aturan@dogruhaber.com.tr