Daha önce “aksırıncaya tıksırıncaya kadar içiyorlar” diyen Başbakan Erdoğan, bu sefer Yeşilay toplantısında “Alkolle mücadele Yasası”ndan söz etti ve şunları söyledi, “Tek parti iktidarı döneminde, alkol teşviki o kadar abartılı bir propagandaya dönüştürülmüştür ki lokantalara afişler asılmış, alkolün ne kadar faydalı olduğu anlatılmıştır. O dönemde, alkollü içkilere adeta ‘halis gıda süsü’ verilmek istenmiştir. Dahası, alkollü bir içki olan bira, Cumhuriyet’in ilk yıllarında yayınlanan bazı kitaplarda, maalesef ‘milli bir halk içkisi’ olarak takdim edilmiştir. Hâlbuki bizim milli içkimiz ayrandır”
Başbakan’ın bu tespiti gayet yerinde ve doğru olmuştur. Milli içeceğimizin alkol olmadığı kesindir ancak bunun yerine konacak olanın ayran, pekmez veya zararlı maddelerden olmayıp da helal olan herhangi bir içecek olması arasında fazla bir fark olmasa gerek. Tartışma işin birinci şıkkındadır, ikincisinde değil. Bağırmalar, içkiye gösterilen tepkiyedir. Zaten her seferinde her hangi bir harama dokunulduğunda olduğu gibi, bu sefer de yine ciyaklamalar, vaveylalar bu yüzdendir.
Şu ana kadar alkol içip de hayat bulduğunu söyleyeni gördünüz mü? Veya vakıada alkol kullanıp da doğru karar vererek bir terakkiye imza atana hiç rastladınız mı? Bir tek, içip de “ocak yakanlar”ı veya “ocağı yananlar”ı çok gördük o kadar.
Bir diğer mesele de kırmızı boyanın yasaklanmasında veya bu rengin kaldırılmasında kimin ne zararı oluyor ki bu kadar büyük tepki veriliyor. Demek ki karşı çıkanların amacı -af buyurun- pisliktir, hayâsızlıktır, densizliktir. THY’nin kırmızı ruj yasaklama meselesine kafayı takıp soru önergesi konusu yapanlar bile var. Etleri ve kemikleri haramlardan oluşmuş haramilerden beklenen başka bir şey olamaz tabi ki. Utanmak edeptendir zira.
Zina meselesinde de aynı tabloyla karşılaşılıyor. Bakın, son araştırmaya göre hem de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı açıklamasına göre her geçen gün artan boşanmaların ve yıkılan yuvaların altında yatan sebep bu ahlaksızlık imiş. Boşanma sayısı 2006`da 93 bin 489 iken bu sayı her yıl artarak 2011`de 120 bin 117 rakamına ulaşmış.
Başbakan’ın bu ve buna benzer açıklamaları hep müspet cevap bulmuş ve gereğinin yapılması hususu hep dile getirilmiştir.
Ancak bu konularda atılan adımların yavaş olduğu eleştirileri vardır. Ki bu eleştirileri yabana atmak haksızlık olur. Düşünün, bir başörtüsü yasağı sorunu hâlâ gerçek manada çözülmeyi bekliyor ama onunla alakalı daha ciddi bir adım atılmış değil. Olumlu gelişmeleri herkes görüyor ancak oluşturulan beklentilerle ilgili atılmayan adımları da herkesin sorguladığı bir gerçek.
Burada, Hizbullah Cemaati Rehberi’yle yapılan röportajda hükümetin atması gereken adımlarla ilgili bölümü anmadan geçmeyeceğim. Bir soru üzerine Cemaat Rehberi, aynen şunları söylüyor: “AKP, ekonomik, sosyal ve hukuki alanda nispeten de olsa toplumu rahatlatan birtakım uygulamalarda bulundu. Özellikle Kürd sorununa yaklaşımı diğer tüm partilerden daha ileri ve olumludur. Fakat ne yazık ki İslami inanç ve yaşam konusunda toplumda oluşturduğu beklentileri yerine getirmedi.” Yani doğruya doğru yanlışa da ‘bu yanlıştır’ demek gerekir, nevinden bir yaklaşım var burada. Ki olması gereken de budur zaten.
Sonuç olarak Başbakanın açıklamaları olumlu, ancak bununla ilgili adımların atılması gerekir artık.
Davet: 05 Mayıs Pazar günü Kazlıçeşme’de düzenlenecek Kutlu Doğum etkinliğinde buluşalım inşallah.
Selam ve dua ile…
Açıklamalar Olumlu, Ya Adımlar…
Yine yoğun bir haftayı geride bıraktık. Özellikle Kutlu Doğum programları göz doldurur şekilde ülkenin dört bir yanını şenlendirdi ve Müslüman halkın Peygamber aşkını bir kez daha ortaya koydu. Bütün bu yoğunluk içerisinde başbakanın önemli bir açıklaması oldu.