15 Mayıs Pazar günü HÜDA PAR olarak 2. Olağan Kongremizi yaptık
Bölgemize, ülkemize ve İslam Âlemi'ne hayırlı, uğurlu olsun inşallahKongreler, partilere hem iç değişikliklerini yapma hem de topluma dönük mesajlarını sunma fırsatı verirler.
Bu kongrede de aynen öyle oldu.
Hem iç değişiklikler yapıldı, hem de mesajlar verildi.
Mesajlar yerini buldu mu, bulmadı mı, Atatürk posterinin üstü örtüldü mü, örtülmedi mi, basın yeteri kadar ilgi gösterdi mi, göstermedi mi vs. tartışmalarına girmeyi gereksiz görüyorum.
Üzerinde asıl durmak istediğim husus, kongreye rengini vuran ana tema “adalet” vurgusudur.
“Adalet toplumu”, “Adalet Devleti” veya “Adil anayasa” kavramlarına sıklıkla vurgu yapıldı.
Çok da isabetli oldu.
Farklılıkların bir arada bulunduğu toplumlarda başka şansınız da yok.
Farklı dillerin, farklı kültürlerin ve farklı dinlerin bir arada yaşadığı toplumlarda barış ve huzurun teminatı ancak adalettir.
Böylesi toplumlarda ne bir din dayatılabilir ne de dinsizlik veya başka bir ideoloji.
Dayatma, çatışmaya davetiye çıkarmaktır.
93 yıl önce kurulan sistem, ideolojik bir dayatma üzerine kurulduğu için bizatihi kendisi çatışma sebebi olmuştur ve olmaya devam etmektedir.
İslam'ı ölçü alan mü'minler olarak insanlara mutlak doğru olduğuna inandığımız hakikatleri dahi dayatma hakkına sahip değiliz.
Bu hakkı bize vermeyen bizatihi Cenab-ı Allah'tır.
De ki: “Hak, Rabbinizden gelendir. Dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” (Kehf 29)
Görev ve sorumluluğumuz ne peki?
Onu da Rabbimiz Şura-15'te açık bir şekilde belirtmiş:
“(Ey Muhammed!) Bundan dolayı sen çağrıya devam et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların hevâ ve heveslerine uyma ve şöyle de: “Ben, Allah'ın indirdiği her kitaba inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz sizedir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah, hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş de ancak O'nadır.”
Hiçbir tereddüde mahal olmaksızın bizden istenen adaleti gerçekleştirmek, insanların arasında(sadece Müslümanların değil) adaleti uygulamaktır.
Çağrımıza ise yani tebliğ ve irşad faaliyetlerimize ise kesintisiz olarak devam edeceğiz.
“Allah adaletle hükmetmeyi emretti.” (Nahl-90)
Adalet vurgusu Kur'an-ı Azimüş-Şan'da o kadar sıklıkla yapılır ki buna bigane kalmak mümkün değildir.
Çünkü adalet, topluma bakan yöndür.
İbadetler ise kulun Rabbi'ne karşı olan mükellefiyetleridir.
Bir şehri ya da devleti yönetirken farklı inanç ve kültür mensuplarına ibadetleri dayatma hakkına sahip değiliz ama adil davranmalarını, şehrin güvenliğini, temizliğini, sosyal ve iktisadi kalkınmışlığına katkıda bulunmalarını dayatma hakkına sahibiz.
Zaman zaman Medine Vesikası'nı refere ettiğimizi beyan etmemizin sebebi budur.
Bu denklemde şöyle bir soru akla gelebilir ki çok sık karşılaşıyoruz:
“Sizin adaletinize göre erkeğin kadınla evlenmesi adalet oluyor ama bize göre de erkeğin erkekle veya kadının kadınla evlenmesi adalettir.”
Buyrun cenaze namazına!
Adalet göreceli değildir.
Fıtridir, yaradılış değerlerini korumaktır.
Nedir bunlar?
Din, can, mal, nesil ve akıl emniyetini muhafaza etmektir.
Adalet devleti; dinleri, can ve mal emniyetini muhafaza etmekle yükümlü olduğu gibi, nesil emniyetini de muhafaza etmekle yükümlüdür.
İslam inancına göre evlilik, kadın ve erkeğin gözlerini haramdan korumalarını temin eder.
Ancak evliliğin fıtri olarak en önemli hususiyeti ise neslin devamını sağlamasıdır.
Dolayısıyla neslin devamını tehlikeye düşüren her fiil, gayr-ı fıtridir ve adaletten uzak bir zulümdür.
Kainatta her şey zıddıyla kaimdir.
Zulüm, adaletin zıddıdır ve insanlık adına reddedilmelidir.
HÜDA PAR olarak birçok farklılığı bünyesinde barındıran Türkiye toplumunun bu gerçeğini görüyoruz.
O yüzden herkesi, insanlığın ortak yani yaradılış değerleri olan “Din, can, mal, nesil ve akıl emniyeti”ni teminat altına alan “Adalet Devleti”nde buluşmaya ve bütün farklılıklarımızla bir arada yaşayabileceğimiz hakikatine davet ediyoruz.