Kimi insanlar, inançlar ve gruplar her devrin mağduru ve mazlumu olarak kaydedilirler yakın, uzak ve en önemlisi de yaşanan zamanın hafızasına. Partiler, iktidarlar ve sistemler değişse de onların yazgısı değişmez, zulüm safhaları nihayete ermez bir türlü.
İktidarda kimin olduğunun, Paralel ya da Düz Devlet iktidarının, bin yıllık ya da on beş yıllık süreçlerin, dinli veya dinsiz muktedirlerin, oligarşinin, bürokrasinin, parlamenter ya da Başkanlık sisteminin hiçbir anlamı yoktur onlar için.
Onlar camiye gitseler tutuklanır, zindanlara tıkılırlar. Zindanlarda iken şehir şehir sürgün edilir kendileriyle beraber aileleri de cezalandırılır.
Zindanlarda hastalanınca kanser olmaları beklenir. Onlar hatırı sayılır simaların damatları ya da akrabaları olmadıklarından, kanser de olsalar, hastalıklarını ispat da etseler yine zindanlara mahkûm bırakılır, iktidarın rengine bakılmaksızın zindanlarda ölüme terk edilirler.
Adları kimi zaman Cahit Durmaz, kimi zaman Hüseyin Akbalık kimi zaman da Şeyhmus Alpsoy olarak yansır zindan duvarlarından dışarıya.
Olur da hastaneye gitme şansını bulacak olurlarsa da, tekerlekli sandalyede elleri kelepçeli olarak jandarmalar arasında görülürler ameliyathaneler önünde.
Hastalıklarının son aşamasına kadar hasta mahkûmun ölmesini bekleyen imanlı muktedirler, mahkûmun ölmediğini görünce bin bir minnetle hastaneye götürdükleri yürüyemeyecek kadar hasta olan mahkûmun ellerini kelepçeleyip öyle oturturlar tekerlekli sandalyeye.
Ne de olsa kelepçe bu, her kılıfa vuruluyor. Kiminin kollarına kiminin ise dağlar gibi boz vicdanlarına.
İşte Şeyhmus Alpsoy da böyle biri. Yani her devrin mağdur ve mazlumlarından. 18 yıldır zindanda ve kanser hastası. Hastalığı oldukça ilerlemiş durumda ve ameliyat için nihayet hastaneye gidebilme fırsatı buldu.
Jandarmalar eşliğinde, yürüyemeyecek kadar hasta ama elleri kelepçeli. Kalkınmış ülkeden bir Adalet manzarası… Peki, iktidara bakıp da, nasıl böyle bir şey yaparlar, diye şaşırdık mı? Hayır şaşırmadık…
Ayaklarına galoş, kafasına bone giydirecek kadar düşünceli devlet, acaba kollarındaki kelepçeyi de steril hale getirmiş midir Şeyhmus Alpsoy'un? Ne de olsa kalkındık ve Adalet'in kollarında hülyalara daldık.
O kelepçeli kollar, o kelepçeli eller belki öyle haşr edilecek İsrafil sura üfleyip de uyuyanları uyandırdığında. O kelepçeli eller, yapışacak yaka arayacak huzur-u ilahide.
Ey muktedirler, ey hesaba, kitaba, kul hakkına iman edenler, dikkat! Dikkat edin de o kelepçeli eller o çetin günde yakanıza yapışmasın.
Allah aşkına ne cevap vereceksiniz o zaman…? Sen ölümü hak etmiştin mi, diyeceksiniz. Yoksa biz yapmadık başkaları yaptı mı diyeceksiniz.
Allah kerimdir elbet… O kelepçeli eller ile o ellere kelepçe taktıran yakalar buluşacaktır elbet Allah Teala'nın huzurunda…
Selam ve Dua ile…