Muhalifler elbette muhalefet edecekler, muhalefet için kendilerine birçok malzeme de bulacaklardır.
Fakat adalet yürüyüşü denilen bu malzemeyi onların eline bizzat iktidarın verdiği kanaatindeyim.
Tutuklanan gazetecilerin suçluluğu, suçsuzluğu bir tarafa, bunların bu kadar ciddiye alınması bence bir hatadır.
Eğer bu devlet, eğer bu iktidar birçoğu seksenine gelmiş birkaç köşe yazarının yazılarıyla yıkılacak kadar çürükse, bırakın yıkılsın gitsin canım.
Müftü olarak görev yaptığım bir ilçede öğrencilerimizden birisi gözaltına alınmıştı. Öğrenci emniyet amirine kendisini niçin gözaltına aldığını sorunca rejimi yıkmaya çalışmakla suçlamış ve başındaki takkeyi suç unsuru olarak göstermişti. Bizim genç gülmüş ve;
-Eğer bu rejim bir takkeyle yıkılacak kadar çürük olsaydı şimdiye kadar kaç defa yıkar, anasını ağlatırdık demişti.
Onun için biz bu gazetecileri, köşe yazarlarını içeri alanlardan, yargılayanlardan bile şüphelendik ki mevcut iktidarı güç duruma düşürmek için mi yapıyorlar bunu diye. Çünkü bir anlamda iş oraya doğru gidiyor.
Yürüyenlere bakıyoruz, şu ana kadar yapa geldikleri hataları yapmamaya çalışıyorlar. Sloganlarına, dövizlerine dikkat ediyorlar, taşkınlık yapmamaya, provoke olmamaya çalışıyorlar. Yani masumluk çizgisini aşmamaya çalışıyorlar, sonuna kadar devam ettirebilirlerse. Daha önce yakıp yıkmadan edemeyen güruhları frenleyebilecekler mi, göreceğiz.
Ve yürüyüş sona doğru yaklaşıyor. Dokuz temmuzda İstanbul Maltepe meydanında yapmayı planladıkları mitingle son bulacak.
Bu arada iktidar ne düşünüyor, bu mitinge ne kadar müsaade edecek onu da bilmiyoruz.
Her ne kadar iş işten geçmiş olsa da biz yine bu işin başına dönelim. Bir daha tekrar edelim, bu koz onların eline verilmemeliydi.
Yürümeyenlere, özellikle yürüyüşe karşı çıkanlara gelince. Kullandıkları dile ve iddialarına bakıyoruz, sanki bunlar da yürüyenlerden yanalar.
Yürüyenlere yönelttikleri iddialar yalama yapmışa benziyor. Yürüyenleri PKK ile, FETÖ ile, dış güçlerle birlikte oldukları söylemi etkisiz kaldığı gibi aksi tesir yapmışa da benziyor.
Kitlelerin psikolojisini iyi bilmek lazım. Referandumda aynı dil kullanılmış fakat buna rağmen yüzde kırk dokuza yakın hayır çıkmıştı ki bu bize göre yüksek bir orandır. Bu oranda söz konusu söylemin önemli bir payı olduğu kanaatindeyiz.
Karşınızdakini köşeye sıkıştırıcı, bezdirici, bıktırıcı bir dil hiçbir zaman olumlu netice vermez.
Adalet merkezli daha ikna edici bir mantık ve söylem üzerinde yoğunlaşma olsaydı hiç de bu noktalara gelinmezdi.
Hem de ülke ve insanımız için çok daha hayırlı neticeler verirdi. Bir yanda haksız yere birilerinin cezalandırılma ihtimali, bir yanda da suçlu olduğu halde birilerinin affedilmesi tercih edilecekse elbette ikincisi tercih edilmelidir.
Varsın biraz fazla olsun, adaletin fazlası göz çıkarmaz ki.