Yıllardır haksız yere cezaevlerinde tutuklu bulunan 28 Şubat ve FETÖ yargısı mağdurlarının yer almadığı ‘Ceza İndirimi Tasarısı’nın hiç adil olayacağına dikkat çeken MAZLUMDER Adana Şube Başkanı Avukat Mehmet Ali Önal, 28 Şubat mağdurlarını kapsamayan bir tasarının adil olacağına dikkat çekti.
Meclise sunulan ceza indirimi teklifini İLKHA’ya değerlendiren Önal, 28 Şubat mağdurlarının adil yargılanma taleplerinin derhal karşılanması gerektiğine vurgu yaptı. 28 Şubat “Postmodern” darbesinin üzerinden 21 yıl geçmesine rağmen o dönemin mağdurlarının halen cezaevinde olduklarını hatırlatan Önal, adaletin tesis edilmesi çağrısında bulundu.
28 Şubat ve FETÖ yargısı mağdurlarının yeniden yargılanması gerektiğini söyleyen Önal, “Biz çok uzun bir süredir 28 Şubat zihniyetinin cezaevlerine tıkamış olduğu bir kitlenin bu mağduriyetini ortaya koyuyoruz. 2018 Şubat ayından itibaren 28 Şubat dönemi öncesi, sonrası ve 28 Şubat darbeci zihniyetin yargı brifingleri ile birçok insanı delil üretmek ve o dönemin yargı organlarına baskı kurmak kaydı ile insanların mahkûm edildiğine şahit olmaktayız. Bu konuda bir mücadelemiz var. Ama biz bu mücadeleye baktığımızda insanların düşünceleri, aynı zamanda yargılandıkları davalara bakıldığında soyut iddialar ile fikir ve eylem birliği bağlantısı kurmak kaydı ile insanlar mahkûm edilmiştir. Yani 25 yıldır hiçbir suçu ve günahı olmadığı halde sadece brifingli yargı ve o dönemin paralel zihniyetinin de vermiş olduğu bu mahkûmiyet kararları bizleri, kamuoyunu ve tüm vicdan sahibi insanları derinden yararlanmaktadır.”dedi.
“Devlet kendisine karşı yapılan eylemleri affedebilir”
Devletin kişilerin kişilere karşı işlemiş oldukları suçu affetme yetkisine sahip olmadığının altını çizen Önal, “Eğer af çıkarılacaksa haksız ve hukuksuz bir şekilde 25 yıldır cezaevlerinde olan mahkûmların hakları gözetilerek yeniden yargılama yoluna gidilerek bir af çıkarılmalıdır. Devlet kendisine yapılan eylemlerden dolayı yargı kararlarını affedebilir. Af kapsamına devlete karşı işlenen suçlardan dolayı insanlar mahkûm edildiyse devlet affedilebilir. Aksine şahsın vücut bütünlüğüne zarar vermiş veyahut malını yağmalamış ya da dolandırıcılık eylemlerinden dolayı mahkûm olan kişilere bir af düzenlemesi yapamaz. Bunu ancak ve ancak şahsın kendisi ve aileleri yapabilir. Bundan dolayı toplumda derin bir tepki var. Ama insanlar bunu dile getiremiyor. Ama devlet böyle bir düzenleme yapacaksa gerçekten kendisine karşı işlenen siyasi suçlarda cinayete karışmamış kişilerin suçları yönünde bir düzenleme yapabilir.”ifadelerini kullandı.
“Tasarıda yer alan af edilecek suçlar kamuoyunun vicdanını yaralayan suçlar”
Önal, MHP'nin meclise sunduğu tasarının çok tartışıldığını ve tasarıda yer alan af edilecek suçların ise kamuoyunun vicdanını yaralayan suçlar olduğuna dikkat çekerek, şunları söyledi:
“Kesin olmamakla birlikte tasarının içerisine baktığımızda şahıslara karşı işlenen adli suçlar karşımıza af düzenlemesi olarak çıkıyor. Tasarıya baktığımızda da hırsızlık, yağmalama, dolandırıcılık, kalpazanlık ve diğer tüm suçlara baktığımız zaman çocuk suçları hariç olmak üzere cinsel istismar, saldırı dosyaları dahi af kapsamında veya af indirimine giriyor. Aslında bu yanlış bir uygulamadır. Türkiye'nin tarihsel sürecine baktığımız zaman 25 yıldır cezaevinde bulunan 28 Şubat sürecinin öncesinde ve sonrasında da yargının mahkûm ettiği 25 yıldır yatan insanların devlete karşı işlediği bir suç iddiası var. Dosyaları incelediğimiz zaman çok soyut iddialar ile insanlar mahkûm edilmiştir. 20 yaşında cezaevine giren bir insan şu anda 45 ve 30 yaşında cezaevine giren bir insan ise 55 yaşlarında olmuştur. Kendileri içeride sıkıntı yaşamak ile birlikte dışarıda da aileleri çocukları ve torunları büyük bir üzüntü içerisindedirler. Siyasi mahkûmlar ve aileleri şu anda siyasi mahkûmlar için af gelmesini beklemektedir. Aslında bizler 28 Şubat dönemi ve sonrasında mahkûm edilen insanların bu af kapsamına alınmasını değil yeniden yargılanmasını istiyoruz. İnsanlar adil bir şekilde yargılansın.”
28 Şubat sonrasında ve 2000’li yılların başında dindar insanlara yönelik yapılan hukuksuz uygulamalar neticesinde birçok insanın mahkûm edildiğini belirten Önal, başka yerlerde elde edilen özgeçmişin bir delil sayılamayacağının altını çizdi.
“Özgeçmiş örgüt üyeliği sayıldı”
28 Şubat dönemi ve sonrasında, 2000’li yılların başında insanlar çok basit iddialar veya özgeçmişi bir yerden bulunarak “örgüt üyesi olmak” iddiası ile mahkûm edildiğini hatırlatan Önal, “Bu çok acı bir şeydir. Kişinin özgeçmişinin başka bir yerde bulunmuş olması bu kişinin ‘örgüt üyesi’ olduğuna delil gösterilemez. Örgüt ile fiili olarak fikir ve eylem birliği içerisinde olması gerekir ki; Türkiye olarak biz mahkûmiyete giden sonuçlar aldık. İleriki zamanlarda böyle mahkûmiyetlerin olması ve devam etmesi halinde Türkiye açısından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde büyük tazminatlar ödemesine sebep olacaktır, bu çok üzücü bir durumdur.” dedi.
“28 Şubat mağdurları adil bir şekilde yargılanmalıdır”
Ergenekon ve Balyoz gibi davalardan hüküm giymiş kişilere yeniden yargılamanın önü açıldığını, ancak söz konusu 28 Şubat ve FETÖ yargısı mağdurları olunca böyle bir atım atılmadığını ifade eden Önal, hukuktaki çifte standarda dikkat çekti.
28 Şubat ve FETÖ yargısı mağdurları hakkında somut adımların atılması çağrısında bulunan Önal, “28 Şubat mağdurları halen içerdeyken ve bugüne kadar yeniden yargılanma talepleri tamamen olumsuz olarak karşılanırken 2007 ve sonrasında ‘Ergenekon ve Balyoz’ davaları adı altında operasyon yapıldı. İnsanlar yargılandı ve mahkûm edildi. Cezaları da kesinleşmişti. 17-25 Aralık operasyonlarından sonra hükümet ‘Neler oluyor, bizler de mi kandırıldık?’ diyerek dosyaları talepler üzerine yeniden yargıladı, sonra beraat kararları alındı ve bu kişiler tahliye edildi. Ancak Balyoz ve Ergenekon dosyalarında yargı ‘Burada delil üretildi’ derken 600'e yakın 28 Şubat sürecinin mağdurları şu an halen cezaevindeyken bunların hiçbirisi için tahliye istemiyoruz. Yeniden yargılanma başvuruları değerlendirilmelidir, adil bir şekilde yargılanmalıdır diyoruz.” diye konuştu.
“Hukuk kuralları yok sayıldı”
28 Şubat sürecinde yargılanan insanların hukuk kuralları içerisinde yargılanmadıklarını dile getiren Önal, “Hukukta ‘delilden sanığa gidilmesi gerekir’ ilkesi var iken, 28 Şubat döneminde sanıktan delile gitme ilkesi kullanılarak mahkûm edilmişlerdir. Eğer ki gerçek hukukçuların uyguladığı bir delil varsa mahkûmiyet olur bilinci ile bunun uygulanması gerekir. Bu da kamuoyunu sivil toplum örgütlerini ve bir hukukçu olarak bizleri derinden yaralıyor.” dedi.
28 Şubat sürecinde birçok kişinin hastalıklarından dolayı cezaevinde vefat ettiğini de hatırlatan Önal, “Ancak Balyoz dönemi ve sonrasında da birçok insanın hastalık nedeniyle tahliye edildiğini görüyoruz. Bizde diyoruz ki; bu insancıl yaklaşımın diğer mahkûmlara da uygulanması gerekir. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi 28 Şubat ‘postmodern’ darbesinin sanıklarını yargıladı. Üzerinden de çok uzun bir süre geçmesine rağmen tutuksuz yargılandılar ve akabinde birçoğu mahkûm edildi, müebbet hapis cezası ile cezalandırıldılar. Fakat çok ilginçtir ki bu şekilde yargılananlar ve hüküm altına alınmış, mahkeme kararına olmasına rağmen hiçbir sanığın tutuklu yargılandığına şahitlik etmedik. Elbette ki tutuksuz yargılanma bir temel prensip olması lazım. Ama yargı erki eğer onları nasıl tutuksuz yargılıyorsa diğer mahkûmları da bu derece tutuksuz yargılamalı ki bütün deliller toplanmalı, akabinde hâkimler karar verecektir. Bu durum ise kamuoyu açısında ve bizler için üzücü bir durumdur.” ifadelerini kullandı.
İLKHA