Gezi parkı olaylarıyla daha çok anlıyoruz ki hükümet, birçoğu kendisine oy verenlerden oluşan iman edenlerin haklarını, taleplerini bu ülkenin azınlığı olan ayyaşlardan daha aşağı tutuyor. Üstelik Gezi Parkı eylemlerinin içinde post-modern, tatminsiz, pahalı zevkleri olan, her türlü ahlaksızlığı yapabildikleri halde haklarının gasp edildiğini söyleyip meydanlara dökülen, yakıp yıkan bir gençliği muhatap alıyor. Çünkü onlar Kemalist rejimin on yılda on beş milyon çapulcu genç yaratma projesinin ürünleri. Bu ülkede Kemalistlerin hoşuna gitmeyen şeyler olunca işte böyle çapulcu gençliğini sahneye davet edip de Başbakana hesap sordururlar ve “Sen kim oluyorsun da içkimize, fuhşumuza, kürtajımıza müdahale etmeye kalkıyorsun” deyiverdirirler. Tabi Gezi Parkı’ndaki eylemlerde bu gruptan olmayıp farklı kesimlerden olan ve nasıl bir oyunun içinde yer aldığını bilmeyen insanlar da vardı ve onlar yavaş yavaş sahneyi terk ettiler.
Ayyaş, Allah’ın evini talan edecek kadar duyarsız, eylemlerini sokak savaşına dönüştüren, etrafında ne bulursa tahrip eden, yanlarından geçen tesettürlü kadınlara saldıran bu barut fıçısına dönmüş gençlik; sonunda hükümeti projesinden vazgeçirdi. Başbakan, Başbakan Yardımcısı ve Belediye Başkanını hizaya getirip kendilerinden özür diletti. Fakat içlerindeki öfke ve şiddet isteği dinmek bilmiyor. Tahribatlarına devam ettikleri halde her şeylerine göz yumuluyor. Çünkü onlar Atatürk ilkelerinin muhafızları… Şimdiye kadar bu ülkede ne yapıldıysa onların haklarını koruma adına yapıldı. Yakıp yıksalar da o ayyaşların dokunulmazlıkları var. Hükümet kendisine oy vermediği halde devamlı haklarını gözettiği bu ayyaşların oluşturduğu kaosla ağır bir tokat yedi. Umarız bu olaylardan gereken dersi almıştır.
Bir tarafta da sırf hakka rehberlik ettikleri için zindana atılan, sürgün edilerek sadece kendileri değil aileleri de cezalandırılan; İslami eğitimle ahlaklı olmanın, dürüst olmanın, çapulcu olmamanın derslerini aldığı için yıllardır bu ülkede zulüm gören bir gençlik var. Tesettürlü kadınlar özgürlüğüne kavuşsun diye 12 milyon imza toplayan, uğradıkları haksızlıkları basın açıklamalarıyla dile getirdikleri ve binlerce kalabalığı etraflarında topladıkları halde muhatap dahi alınmayan bir gençlik… Allah’a gönül veren, ağzına sık sık Allah’ın adını alan bir Başbakan’dan on yıldır beklentilerinin karşılanmasını beklediği halde yok sayılan bir gençlik… Bu gençliğin sesini duyurabilmesinin, muhatap alınmasının şartı yakıp yıkmaksa onların böyle eylemler yapmayacağını hükümet de dâhil olmak üzere herkes biliyor.
Çünkü onlar Âlemlere rahmet olanın arkasından gitmeye aday bir gençlik... O, öyle mübarek bir zattı ki yalnızca insanlığa değil, canlı ve cansız tüm mahlûkata rahmettir. Onlar imanı, ayyaşlardan ve çapulculardan daha üstün tutan ve kendilerine cennetlerdeki makamlarını müjdeleyen bir Allah’a iman etmişler. Varsın dünya duymasın onların sessiz iniltilerini, bilmesin çektikleri acıları. Varsın Müslümanlar tarafından iktidara getirilen hükümet terör listesine alsın onları. Dünyadaki çok gereksiz meseleleri bile masaya yatıranlar almasınlar o kirli ağızlarına onları. Varsın çapulculara yaranmaya çalışanlar onlar için hiçbir adım atmasın. Onlar, yine bu hak yoldan ayrılmayacaklar İnşallah.
Çünkü onlar zulme uğrasalar dahi âlemlere rahmet olarak gönderilen Resulden ders alanlardır.
Onlar musibetlerin ard arda geldiği, yalnız kaldıkları, seslerini duyuramadıkları bu zamanda insanlığın kurtuluşu için karada gemi yapmanın dersini Nuh’tan alanlardır. “Millet körse sen şaşı ol” sözlerine karşın hakikatlere kör olanlara göz olmaya çalışanlardır. Doğruda ve hakikatte Nuh (AS) gibi ısrarcı olup İbrahim (AS) gibi ateşi gözlerinde küçümseyenlerdir.
Onlar zindana atılıp ana, evlat ve eşleri onların acısıyla yandığında sabrın ve itidalin ölçüsünü yıllarca gözyaşları dinmeyen Yakup Peygamberin oğlu Yusuf’tan öğrenenlerdir. Zindanı Rablerinin ulvi derecelere terfi eyleyen bir mektebi bilip Hakka daha çok yaklaşanlardır onlar.
Onlar mal ve makamla Allah’ın davası karşı karşıya geldiğinde dünyanın saltanatını ellerinin tersiyle itelemeyi, sarayda prens iken Medyen’de çoban olan Hz. Musa’dan öğrenenlerdirler. Hz. Musa, zalimin yanındayken bir ordu komutanıydı ve hükümdar olan Firavun ölürse yerine geçecek üç kişiden birisiydi. Dünyanın en büyük hükümdarlığının prensiydi. Rabbinin dini uğruna makamdan geçip Şuayb Peygambere çoban olmuştu. Musa (AS) bugün de ‘mustazaf gençliğe’ öğretmenlik yapıp istikametten şaşmamayı öğretiyor.
Yine bu ‘mustazaf gençlik’, kendilerine kazanç, zafer ve Allah’ın yardımı geldiğinde her şeyi Allah’tan bilmenin dersini Süleyman ve Davut Peygamberlerden alan bir gençliktir.
Bir gün gelip de Allah bu gençliğe bir verip on alacağı bir kazanç ve iktidarlık verirse tıpkı Süleyman Peygamber gibi “Benim başım pis bir su damlası, sonum ise kokmuş bir leş olacak” deyip insanlığa birer numune, âlemlere birer rahmet olmaya devam edeceklerdir inşallah. Allah’a yakın durmak isteyen kimseler zalim güçlere değil, ‘mustazaf gençliğe’ yakın durmalıdır. Aksi takdirde Allah bunun hesabını çetin bir şekilde soracaktır.