5 Ekim'de Yasin Börü ve arkadaşlarının katilleri yargılanacak. Adil yargılama olacağına dair umdum yok. Derin bir analizle olaya bakılırsa Yasinlerimizin katlinde bu yargı düzenin parmağı var diyeceğim ama hafif kalıyor, İki eli var demem gerekiyor.
Evvela Adliyeler Zulmiye olarak çalışmasalardı, insanlarımızı tektipleştirmeye kalkışmasalardı, inanç ve kimliklerini inkar etmeselerdi halen içinden çıkamadığımız kaos ortamı oluşur muydu?
Kürtleri, bebeğinden ihtiyarına, kadınından çocuğuna ayrım yapmaksızın adeta bir kıyma makinası gibi doğrayan örgüt bu yargı sisteminin ürünü değil midir?
Hava gibi su gibi en tabii haklardan olan konuşma, haberleşme, yazışma, isim koyma, düğün dernek, mevlit, şarkı, türkü, kılık, kıyafet hatta renk seçimine kadar amansız yasaklar sırf bunun için değil miydi?
Yargı zalimlerin, gaddarların sopasına dönüşmüş, mazlumlar için keskin kılıç, zalimler için kör bıçak olmuştu. Yargısız infazdan yargılanan polisler ağır ceza heyetlerinin karşısına kapıyı tekmeleyerek girip “her öldürdüğümüz için bizi buralara mı çağıracaksınız” diyerek hâkimleri sindirmiş ve korkutmuş, kararlar genellikle silah sahiplerinin emir ve talimatlarıyla yazılır olmuştu.
Varlık nedeni toplumun huzurunu temin etmek olan devletin kolluk gücü halkın huzurunu kaçırmakla kalmamış, karşısında bir terör örgütü oluşturmak için amansız terör faaliyetlerinde bulunmuştur. Ta ki kendisinden çok daha ahlaksız ve vicdansız bir terör örgütü inşa edene kadar…
Şimdi hangi yüzle kendi eserleri olan bu katilleri yargılayacaklar. Katiller: “bizi siz icat ettiniz, hepimiz mekteplerinizden geçtik, sıra dayaklarınızdan geçtik, büyüklerimiz bulguru ve unu üst üste dökülen aramalarınızdan geçti” derlerse ne cevap verecekler. “Bize öfkeyi, şiddeti, tahribi, yıkımı siz öğrettiniz” derlerse ne diyecekler.
Her halde şöyle diyecekler: “Evet sizinle gurur duyuyoruz, tam da istediğimiz gibi yetişmişsiniz. Biz Kürt katliamlarından korktuk, artık bu iletişim çağında dünyanın gözü önünde soykırım yapamazdık. Sizi bunun için icat ettik. Boş işler yaptığımızı mı sanıyordunuz? Siz bizim imalat hatalarımız değil şaheserlerimizsiniz. İki büyük düşmanımız vardı, Dindar Müslümanlar ve Kürtler. Siz bunları bize vekâleten öldürüyorsunuz. İşte dindar Kürtlerin başına getirdikleriniz ortada, bundan dolayı aslında size madalya takmamız lazım. Bakmayın şimdi sizi yargıladığımıza, bizimki sadece adet yerini bulsun diye yapılan bir tiyatro. Yoksa gerçekten sizin katliamlarınıza karşı olsaydık onları parçalarken cesetlerini yakarken müdahale edemez miydik? Size karıştık mı?”
Bu yargının en tepesindekiler ABD'nin çocukları önünde esas duruşa geçip brifing almadılar mı? Peki, bu katilleri, çakalları, sırtlanları sokağa süren kişi nerden emir almıştı? Aynı yerden değil mi?
ABD'ye vekâleten Kürtleri ve dindarları özellikle de dindar Kürtleri öldürenler o kadar alçakça vahşet sergiliyorlar ki onların vahşetinden ve dehşetinden neredeyse Kürtler darbe günlerini arar hale geldiler. “Çoluk çocuğumuzun elleri ayakları hendeklere döşenen el yapımı bombalarla parçalanacağına, çocuklarımızın okullarına okul yollarına bomba düzenekleri kurulacağına, varsın adlarımızı düşmanlarımız koysunlar, hiç de Kürtçe Şarkı söylemeyelim”. Bu duygu ve düşünce Kürtler arasında zirve yaptığında hedefe varılmış demektir.
Ben çevremden duymaya başladım bile.. “Nerde o günler bir Apocu ben apocuyum demeye cesaret edemezdi, şimdi apocu olmayan ben apocu değilim demeye cesaret edemiyor”. Önümüzdeki süreçte bir darbe olduğunda sanırım başta Kürtler “sağ olsunlar bizi bu terör belasından yüzünü gizleyen yüzsüz çapulculardan kurtardılar” diyecekler.
Seksen öncesi gençlerimizi birbirine öldürten Türkeş'çilerin Lideri Bahçeli'nin beş düğmesini Ecevit'in önünde iliklediğini gördük. Demirtaş'ın da seçimlerden sonra koalisyon gündeme geldiğinde Sn. Davutoğlu veya Sn. Erdoğan önünde var olan bütün düğmelerini iliklediğini görürsek ben şaşırmam. Siz isterseniz şaşırabilirsiniz.