2004 yılında Diyarbakır D Tipi cezaevinde iken af, ceza indirimleri, Terörle Mücadele Kanunu'nda indirim ve değişikliklermecliste görüşülmekteydi. Basın ve medyada, hukukçular ve siyasetçiler arasında bu değişikliğin nasıl olması, kimleri kapsaması gerektiği üzerinde hararetli tartışmalar devam etmekteydi. Bu durum ister istemez tutuklu ve aileleri arasında da konuşulmakta, gündem oluşturmakta, dışarı çıkmak için bir umut olarak görülmekteydi.
Allah selamet versin,aynı odada birlikte kaldığımız, 1995'ten beri cezaevinde olan ve halen içerde olan bir arkadaş şu espriyi yapmıştı: ‘1995'te Diyarbakır Emniyeti'nde gözaltında iken, beni hücreden lavaboya götürdüler. Masada duran gazeteye geçerken bir göz attım. Gazetede Af ile ilgili bir haber vardı. Dokuz yıldır içerdeyim,af çıkmadı ve halen Af'ın çıkacağı konuşuluyor…' demişti. Bu espriye epey gülmüştük.
Evet, aradan tam tamına 23 yıl geçti ama arkadaşım ve kardeşleri halen içerde. Darbecisi, hırsızı, uyuşturucusu, sapığı, katili, Ergenekon'cusu,Balyoz'cusuçıktı ama Yusufiler çıkmadı, çıkartılmadı.
Devlet, hakkı olmadığı halde başkalarına karşı işlenen suçları affettiama kendisine karşı işlenen suçları affetmedi. Allah Teâlâ kendisine karşı işlenen günahları affedebileceği gibi kullara karşı işlenen suçları da affedebilir. Yalnız, mağdur ve zulme uğrayan kulunu hoşnut ettirerek affeder. İslami, hukuki ve örfi böyle olduğu halde devlet tam tersini yapıyor. Kendi hakkını affetmiyor ama başkasının hakkını affetme hakkını kendisinde görebiliyor.
Affettiği insanların önemli bir kısmı çıkar çıkmaz ‘nerde kalmıştık' dercesine eski suçlarına kaldıkları yerden devam ettiler. Ki Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü'nün yaptığı bir araştırmada adli Mahkûmlar arasında tekrar suç işleme oranı, yüzde 41.5 olarak tespit edilmiş.Yani dışarı çıkan adli mahkûmların yaklaşık yarısı tekrar suça bulaşıyor.
Hukuk sistemi, kanun ve yasalarıyla adil olmadığı gibi yargılama ve cezalandırma süreci de adil değildir. Yıllarca süren yargılama, cezalandırmanın ıslah ve te'dib'den uzakkin ve intikam duygularıyla verilmekte. Cezanın şahsilik ilkesi aşılarak mahkûm ve tutuklu uzak yerlere sürgün edilerek bütün aile cezalandırılmaktadır. Basit bir suçtan içeri giren ıslah olacağına profesyonel bir hırsız, katil ve birer suç makinesi olarak topluma geri dönmektedir.
Adil bir yargılama, adil bir hukuk sistemi inşa edilirse ne aflara gerek kalır ne de ilçeler büyüklüğünde yeni cezaevi yerleşkeleri kurmaya.
Önümüzde MHP'nin teklifiyle meclise sunulanbir af yasa tasarısı var. Bu yasa tasarısı var olan zulüm ve mağduriyetlere yenilerini eklememeli. Birkaç mafya babasını dışarı çıkarma yasasına dönüştürülmemeli. Devlet, kendisine karşı işlenen suçları affetme yetkisine sahiptir. Zulme uğramış mazlumların ‘af' hakkını gasp etme hakkına sahip değildir. Toplumsal bir barış adına bir şeyler yapmak isteniyorsa mağdur ve zulme uğramışların gönlünü hoş ederek, ikna ederekancak affedebilir.
Bunun için öncelikli olarak, 28 Şubat mağdurları, inançlarının onur ve izzetini muhafaza etmek için yarım asırdan fazladır dört duvar arasında olan yusufiler tahliye edilmeli. Bunu yaparken de ‘af' adıyla değil, adaletin tesisi ve hakkın yerini bulması için yapılmalıdır. Eğer af, MHP'nin vermiş olduğu şekliyle yasalaşırsa mazlumların vebali salt onları içeri atanların değil, Cumhurbaşkanı, Adalet Bakanı, siyasi partiler ve bunun için bir şeyler yapmayan herkesin boynuna olur.