AKİF EMRE/YENİŞAFAK
Mali'de ortaya çıkan ve Avrupalı güçlerin doğrudan müdahalesiyle devam eden süreç aslında küresel güç rekabetinin bölgesel ölçekte yansımasından ibaret. Yabancı müdahaleye davetiye çıkarır biçimde kendi haline bırakılan isyancıların, Batı medyasında tahkir anlamında kullanılan 'İslamcılar'ın, ülkeyi kolayca ele geçirmeleri, kimi uygulamaların abartılarak medyaya taşınması, yeterince dozajı yükseltilen İslamofobik duygularla beslenince müdahalenin gerekçesi de psikolojik ortamı da hazırlanmış oldu.
Amerika'nın Afrika komutanlığı (Africom) adı altındaki askeri varlığı epey bir müddettir zaten biliniyordu. Ancak Mali'ye doğrudan Amerika değil Fransa müdahale etti. Üstelik sosyalist, sömürge karşıtı bir iktidar döneminde… Tıpkı Libya operasyonunda olduğu gibi Fransa 'kara Afrika'nın aydınlık geleceği' uğruna fedakarlıkta(!) öne çıkarak askeri müdahalede başı çekti. Amerika'nın Fransa'nın özellikle öne çıkarılmasını tercih ettiğini söyleyebiliriz. NATO'nun askeri kanadından uzakta kalan Fransa hem askeri işbirliğine dönerken, Amerika'nın müdahaleci, işgalci imajı da kurtarılmış oluyordu. ABD açısından, gelecek dönemde daha gevşek ittifaklarla bölge kontrol edilmiş olurken, askeri güç gerektiği durumlarda Afrika'nın eski sömürgecilerini öne çıkaran bir ittifak stratejisi benimseniyor. Tüm bu hengamede Amerika'nın asıl küresel rakibinin Çin olduğunu söylemeye gerek yok.
Afrika'daki Çin rekabeti Avrupalı güçleri de devreye sokacaktır ister istemez. Amerika açısından Çin'i dengeleyecek tüm argümanların devreye girmesi gerekecekti. Bu durum Avrupalı sömürgeciler için zaten bir zorunluluktu. İngiliz ve Fransızların Amerika ile güç birliği yapmaları, kurumakta olan nehrin canlanması için stratejik bir tercihti.
Ne var ki, Avrupalı eski sömürgecilerin Çin karşısında stratejik ittifak kurmaları aynı zamanda muhtemel stratejik zaaflarını da açığa çıkarıyor. Bugün Avrupa Birliği'nin dinamik gücü Almanya'nın sömürgecilik pastasından pay alamadığı ve yarışta geç kaldığı, tarihi bir gerçek. Sömürgeci güçlerin yeniden devreye girdiği bir ortamda Almanya'nın, Fransa ve İngiltere'nin gerisinde kalmaya niyeti olmadığı çok açıktır. Bu durum Ortadoğu için de geçerlidir. Hatta Türkiye'yi yakından ilgilendiren Kürt meselesinin çözümü noktasında Alman stratejisini, tercihlerini ve müdahalesini iyi takip etmekte yarar var.
Afrika üzerinde 19. yüzyıldaki dengeleri hatırlatan rekabet ne zaman uç verecek? Yoksa Avrupalılar stratejik kader birliği yaparak yükselen 'İslam tehlikesi'ne karşı ekonomik çıkarlarını korumak için ortak hareket mi edecekler? Tarihi bölünmüşlüklerinin, çatışmanın bedelini iki dünya savaşı vererek ödeyen Avrupalıların AB çatısı altında 'kutsal Roma'yı yeniden inşa etme projesi Afrika söz konusu olduğunda sürdürülebilecek mi? Üstelik Almanya eski sömürgecilerin hepsinden daha güçlü olarak tarih sahnesine dönüyor…
Tüm bu soruları sormamızı meşru kılan açıklama, Alman enerji bakanı Dirk Niebel'den geldi. Die Welt gazetesine konuşan Bakan, Almanya'nın Afrika'daki ortaklarına 'yardım edebilmek' için Çin'le işbirliği yapılması gerektiğini söylemiş. Birçok Afrika ülkesinin, Çin'in 'değerlerini' bölgeye götürmekten çok ekonomik çıkarları hedeflediğini fark ettiklerini belirten Niebel, bu noktada Almanya'nın 'değerleri ve tecrübeleri' ile Afrikalılara yardım edebileceğini söylemiş.
Açıkça görüldüğü gibi Çin gibi sadece ekonomik çıkar peşinde değil aynı zamanda değerler sistemini taşıyarak 'kara Afrika'yı aydınlatma' peşinde Almanlar.
Geleneksel sömürgeci yaklaşım şaşırtıcı olmasa da Almanya'nın Fransa, diğer Avrupa ülkeleri ve ABD ile işbirliği yaparak Afrika'nın yeni sömürgeci paylaşımına katılmaktan çok, Çin ile işbirliğine göz kırpması, stratejik fay hattına işaret eder. Avrupa'daki rekabetlerine rağmen bir arada yaşama denklemini kursalar da Afrika'da kıyasıya bir mücadeleye girebileceklerinin göstergesi olsa gerek.
DEVAMI>>> www.yenisafak.com.tr/yazarlar/AkifEmre/afrika-rekabeti-abyi-boler-mi/36204