ABD, Türkiye'ye karşı FETÖ kartını son kez 15 Temmuz'da kullandı. Bu kart ABD'nin FETÖ ile ilgili kullanılacak son kartıydı ve kart, kullanılan örgütün elinde patladı. Örgütün sosyal bilimler uzmanı Osman Özsoy'a göre halk evinden çıkamayacak, imam ve müezzin dahi caminin avlusundan camiye gidemeyecekti. Üç beş solcu genç direnecek ve darbe amaçlandığı gibi sonuçlanacaktı.
Osman'ın söyledikleri Gülen örgütünün iştahını kabartmış olacak ki bu konuşmadan yaklaşık iki ay sonra örgüt, bütün filleriyle halkın üzerine yürüdü.
Ancak Osman Özsoy'un yorumlarından profesörlüğü ile ilgili şaibeler kaldı geride. Zira FETÖ'nün fillerine karşı halk sokaklarda adeta ebabil kesildi.
İşte tam FETÖ kartı bertaraf olduktan sonra ABD, bu sefer PYD/YPG'ye beş bin tır ve iki bin silah yüklü kargo uçağı silah gönderdi.
Telaffuz edilen rakamlar bir orduyu donatacak kadar. Üstelik PKK'yı terör örgütü sayan ABD, Türkiye ile müttefik görünüyordu. ABD'nin PYD'ye açıktan silah göndermeye başladığı günlerdeki ilk tepkimiz ABD'nin Kürtleri PYD vasıtasıyla mayın katırı olarak kullanacağıydı. Bu sözlerimiz aklı evvel birilerine battı, bizi Kürtlerin kazanımlarından rahatsız olmakla itham edenler oldu. Ayıyla yatağa girmenin bir kazanım olmadığını belirtsek de kâr etmedi kiralık katil olmaya namzet beyinlere.
DAEŞ'in Kobani'nin yüzde doksan beşini alırken PYD tarafından püskürtüldüğüne inananlar, DAEŞ'e “geri dön” emrinin kurucuları tarafından verildiğini anlamadılar, anlayamadılar.
Kobani, Kamışlı, Afrin kendi bölgesi iken Rakka önünde, Halep içinde, İdlip'te öldürülen Kürtlerin niçin öldürüldüğünü de sorgulayamadılar. Gezi'de fenomen olan kırmızı fularlı kızın Rakka'da öldürüldüğünü hatırlamayanımız yoktur sanırım.
Rakka ve Halep düştükten sonra Türkiye PKK bahanesiyle Afrin'e operasyon yapacağını söyleyince, ABD'yi arkasına aldığına inanan, ilk ofisini Rusya'da açtığını düşünen PYD, üst perdeden tehditler savurdu.
ABD'nin PKK ile ilişkisi olmadığını söylese de PYD'yi savunacağını Murat Karayılan ekranlarda açıkça belirtiyordu.
Ancak Murat Karayılan “Biz onları Yüksekova'da, Cizre'de, Sur'da nasıl çukura gömdüysek Afrin'de de gömeceğiz” deyince eyvah dedik.
Karayılan, Kürtlerin şehirlerinin yerle bir edildiği çukur siyasetini tabanına kazanılmış bir savaş olarak gösteriyorsa Afrin'in akıbeti de belli olmuştu aslında.
Afrin de yerle bir edilecek ve PKK da bunu kâr hanesine yazacaktı.
Kürtlerin şehirlerinin yerle bir edilmesini, Kürtlerin cesetlerinin sokaklarda toplanmasını PKK kimin adına bir kazanım olarak görüyor acaba?
Yoksa?
Neyse…
Bunu zaten bilen biliyor, ona gönül verenler düşünsün.
Aylardır “Kerkük'te Kürtler niye çatışmadı” diyen ve Barzani'yi ihanetle yaftalayan PKK/PYD, Afrin saldırısına “asrın direnişi” gibi bir isim vererek beklenti çıtasını çok yüksek tuttu.
Yıkımı ve yenilgiyi Kürtler hanesine, kazanımı PKK hanesine yazacakları bir söylemle yazıp çiziyordu yazarları, çizerleri.
Köşe yazarlarının iki afta önce “daha giremediniz” ifadeleri, Karayılan'ın “biz şimdiye kadar TC'nin Afrin'e gireceğini sanıyorduk ancak şimdiye kadar giremedilerse bu bizim eşsiz direnişimiz sayesinde olmuştur” sözlerinden Afrin'in çoktan gözden çıkarıldığının belirtisiydi.
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın “Afrin'le ilgili müjde her an gelebilir” söylemi Afrin'in düştüğünün ifadesiydi.
HDP tabanı, 6 – 8 Ekim olaylarını Recep Tayyip Erdoğan'ın “Kobani düştü düşecek” sözüne bağlamaktaydı eskiden beri. Erdoğan'ın o ifadeye nispet yaparcasına “Afrin'den müjdeli haber her an gelebilir” sözünü tekrarlaması 6 – 8 Ekim olaylarının 5 Ekim'de ABD'den dönen Demirtaş'ın verilen bir görev ifası için konuştuğunu deşifre etmiş oluyordu.
Erdoğan'ın “Afrin'den müjdeli haber her an gelebilir” sözünü Mardin mitinginde söylemesi ve alanı dolduran halkın “Reis bizi Afrin'e götür” sloganından sonra Diyarbakır'da tekrarlaması ve salonun alkış tufanı, Afrin operasyonunun Kürtlere değil PKK ve PYD bileşenlerine yapıldığı algısına dönüktü. Halkın alkışlaması ve PKK'nın bir aydır “serhıldan” çağrılarına kimsenin ilgi göstermemesi, Kürtlerin Karayılan'ın başarı diye satmaya çalıştığı “çukur siyasetine” tepkisinden başka bir şey değildir.
Nevrûz izni için valiliklere başvuran DTK'ya -Afrin'nin sesi olacağız söylemine rağmen - 17 Mart'ta birçok ilde izin verilmesini Afrin'in Nevruz'a kalmayacağına bağlamıştık. 17 Mart'ta PKK'nın elebaşlarını Afrin'den çıkarttığı ile ilgili bir duyum da alınca Afrin'in Nevruz'a kalmayacağı düşüncemiz perçinlenmişti ki gecenin ilerleyen saatlerinde Afrin'e operasyon yapıldı ve “asrın direnişi” “asrın sinsice kaçışı” ile neticelendi.
Dört bine kadar gencin ölümü, ABD'nin gönderdiği silahları bile götüremeyecek kadar hızlı bir kaçış ve sonrasında Salih Müslim ve PKK yazarlarının “mücadele yeni başlıyor” söyleminin Kürt sokağında bir karşılığı yoktur/olamayacaktır.
Nevruz'un kutlanmasının taban tarafından nefrete yol açacağı kesin. Bu kutlamalar, tabanında derin kopmalara neden olacağını fark edecek olan PKK yönetimi Osman Baydemir'in veya başka birinin çağrısıyla Nevruz programları iptal edilecektir.
Sonuç olarak Kürtlerin Afrin saldırılarına bigâne kalması; Sur, Cizre, Nusaybin gibi onlarca şehrin harabe halini gören Afrin halkının örgüte tepki göstermesinden de anlaşılacağı üzere Kürtlerin saldırıları kendilerine dönük bir saldırı olarak okumadıklarındandır ve bu savaşı Kürtler değil PKK/PYD ile onu alana süren ABD kaybetmiştir.
Üstelik geride binlerle ifade edilen sayıda ölü bırakarak.