“Sura nakarat yapıldığı gün, o gün zorlu bir gündür. Nankörler için hiç te kolay değildir. (Müdessir:8-9) Nakarat, müzikte her kıtadan sonra tekrarlanan ve bestesi değişmeyen parçadır. Ama aynı zamanda nakarat, Çok sık tekrarlanan, bundan dolayı bıkkınlık vererek önemini yitiren sözdür. Nakaratın bir manası da gagalamadır.
Kur'an'ı kerim kıyametin bir alarm zili olan Sura “nakarat” ismini vermiştir. Demek dünyada düşünceler, haller, hayaller, söylemler nakarata dönüştüğünde Hak Teâlâ kıyameti koparır. Çünkü tekrar sıkar. Nakarat sıkar. Aynı yeri, aynı noktayı tak tak diye gagalamak sıkar. Ağaçkakan olmak bıktırır. Oysa Hak Teâlâ mülkünde yeni ve farklı nağmeler ister. İnsanlardan faklı nidaların, farklı seslerin yükselmesini murat buyurur. Bu nedenle “Sura nakarat yapıldığı gün o gün zorlu bir gündür.” (Müdessir:8-9) buyurur. Demek ki o zaman sadece bir gagalama, bir nakarat sesi duyulur. Bunun kıymeti azdır. Bu da kıyameti getirir.
Şimdi dünyada bir nakarat hâkimdir. Hem Doğuda hem Batıda bir nakarat var. Farklı besteler farklı nağmeler heyecan ve coşku veren sesler, sözler, söylemler, fikirler, figürler ortaya konulamıyor. Koca dünya siyasette düşüncede nakarat dinliyor. Ortada bir fikir nakaratı var. Aynı söz ve kavramlar tekrarlanıyor. Bu, ağaçkakan nakaratıdır. Mesela sürekli “terör” deniliyor. Bu nakarat birilerinin kıyametini koparacaktır. Ama en çok da bu nakaratı tekrar edenlerin kıyametini getirecektir.
Şimdi dünyadaki güç odakları hep aynı nakaratı seslendiriyor. Ama insanlara bir kuş gagasının açtığı oyuk kadar dahi bir şey vermiyorlar. Artık dünyaya bir nağme bir ezgi sunamıyorlar. Sadece gagalama sesi duyuluyor. “Yoksa onların mülkten bir payı mı vardır. Eğer öyle olsaydı, insanlara bir gaganın açtığı oyuk kadar bile vermezlerdi(Nisa:53) acayip bir durum… Sen insanlara bir gaganın oyuğunu bile vermekten imtina edersen nakarata mahkûm olursun. Nağmelerin, bestelerin ses vermez olur. Bugün onlar nakarata mahkûm olmuşlardır. Sadece gagalıyorlar. Ya insanların kafasını ya da kaynaklarını gagalıyorlar. Bunu da nakarat ettikleri şeylerle yapıyorlar. Kim insanları kendi nakaratına mecbur ederse gagasından yakalanır. Sonra hem sesi hem de soluğu kesilir. Nakaratı da bozulur.
Öte yandan İslam âleminin elinde çok etkileyici ve güçlü notalar vardır. Onlar nakarata mahkûm değildir. Söz ve söylem nakaratına fikir nakaratına mecbur değildir. Ama buna rağmen onlarda da hep aynı nakarat…
Müslümanlar bir gaganın oyuğuna talim etmeyi bırakmalıdır. Kendilerine ve âleme nakaratla seslenmeyi bırakmalıdır. Yeni bestelerle yeni nağmelerle sıkılmış, sinmiş, usanmış gönüllere bir coşku olabilirler, olmalıdırlar. Zira bu notalar bu seseler Bugün onlarda var.
Ankara isminin bir efsanesi var. Ama biz Ankara isminin nakaratla alakalı olduğunu belirtmek istiyoruz. Evet, Ankara ve nakarat birbiriyle ahlaklıdır. Şimdi Ankara ya nakaratı bozarak farklı ve yeni bir ses verecek ya da o nakaratı seslendiren koroya dâhil olacaktır. Belki de asıl mesele budur.
Ankara nakarattan gelir. Ankara'nın nakaratı bozabilme ihtimali olduğu gibi nakarata mahkûm olma riski de vardır. Bugün TV'lerde, fikir ve söz platformlarında hep aynı şeyler söyleniyor. Çuval dolusu paralar verilen zevat hep aynı nakaratı seslendiriyor. Yeni bir şey yok. Bıkkınlık veriyorlar. Nakaratla işi götürdüklerini, aynı şeyleri seslendirerek işi garanti ettiklerini zannediyorlar. Bu da Ağaçkakan nakaratıdır. Ama bilinmelidir ki nakarat sıklaştığında bu Allah muhafaza kıyametin alametidir. Bu nedenle Ankara'da hep aynı nakarat olmamalı bilakis nakarat bozulmalıdır. Hem içe hem de dışa yeni şeyler söylenmelidir. İşte o zaman bir coşku bir heyecan gelir. İnsanlar aşka gelir. Dünya kulak kesilir.