Kur’an-ı Kerim’de müminlerin en mümtaz vasıflarından birinin, ’’iyiliği emir ve kötülükten nehiy’’ olduğu ifade edilmiştir. (Ali İmran 104; Tevbe 71,112; Lokman 17) Bu görevi terk edip birbirlerini kötülükten nehy etmeyenler ise kınanmaktadır. (Maide 79) Bununla beraber sadece zalimlere isabet etmekle kalmayan umumi bir fitneden sakındırılmış. (Enfal 25) Bir anlamda toplumdaki kötülüğe sessiz kalmanın herkesi içine alacak bir azaba yol açacağı uyarısında bulunulmuştur. (Ayrıca bkz: Araf 164-165)
Tüm bu ayet-i kerimelerden iyiliği emir ve kötülüğü nehyin tüm Müslümanlara yüklenmiş önemli bir sorumluluk olduğu sonucuna varılır.
Buna karşın Maide Suresi’nden şöyle buyrulmuştur:
“Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olunca sapan kimse size zarar veremez.” (Maide 105)
Bu ayet-i kerimeden de insanın kendisi ile uğraşması gerektiği, kendisi doğru yolda olduğu müddetçe sapan kişilerin kendisine zarar veremeyeceği anlaşılmaktadır.
Bu ayet-i kerime ile yukarıdaki ayet-i kerimeler arasında zahiren bir çelişki gözükür. Fakat biz biliyoruz ki Kur’an’ı Kerim’de hiç bir çelişki yoktur. (Nisa 82) O halde bu ayeti kerimeler iki dönem ile ilgilidir. Toplumsal yapıya İslami ilkelerin hâkim olduğu, iyiliğe destek olan, kötülükten sakındırmada yardımlaşan insanların bulunduğu bir ortamda iyiliği emredip kötülükten nehyetme görevi tüm Müslümanların yerine getirmesi gereken bir sorumluluk olur. Çünkü bunun ihmali toplumu helaka götürür.
Sahabe toplumu böyle hayırlı bir toplumdu. Bundan dolayı da Hz. Ebubekir (ra), ‘’Siz kendinize bakın’’ ayetine dayanarak ‘’Emri Bil maruf’’ görevini aksatma meylini gördüğü zaman şu uyarıda bulunmuştur: ‘’Siz şu ayeti (Maide 105) okuyor ve onu doğru olmayan bir şekilde tevil ediyorsunuz. Hiç şüphesiz ben de Resulullah (sav)’ı şöyle buyururken dinledim: ’’Muhakkak ki insanlar, zalimi gördükleri takdirde, eğer onun ellerini tutup onu zulümden çekmez iseler, aradan fazla bir zaman geçmeksizin Allah kendi nezdinden olanları hepsini kuşatacak bir azap gönderir. (Ebu Davut)’’
‘’Siz kendinize bakın’’ ayet-i kerimesi ise başka bir dönem ile ilgilidir. Şayet toplumsal yapıya gayri İslami ilkeler hakim olur, kötülükler çoğalıp toplum yönetimini ele geçirip ve yapılan hayırlı bir işe insanlar destek olmaz ise artık insanların asıl meşguliyeti kendisi olmalı, başkasıyla ilgilenmemelidir. Aşağıdaki hadis-i şerifte bu husus açıkça ifade edilmiştir:
Ebu Ümeyye eş-Şabani anlatıyor: ‘’Ey Ebu Salebe! Ayet (Maide 105) hakkında ne dersin?’’ Ebu Salebe: ‘’Gerçekten bunu iyi bilen birine sordun: Zira ben aynı şeyi Resulullah (sav)’a sormuştum. Demişti ki: Marufa sarılın münkerden de kaçının! Ne zaman uyulan bir cimrilik, takip edilen bir hevâ, ahirete tercih edilen bir dünyalık görüp, gönül sahiplerinin kendi görüşlerini beğendiklerini görürsen o zaman kendine bak, insanlarla uğraşmayı bırak. Zira (bu safhaya gelince) önümüzde sabır günleri var demektir.’’ (Ebu Davut)
Şahsen Asır suresinin böyle bir dönemle ilgili olduğunu düşünüyorum. Nitekim bazı şaz kıraatlerde ‘’İnsan gerçekten ziyan içindedir’’ bölümünden sonra “Ahir zamanda’’ ilavesi de vardır. (Kurtubi)
Surede insanların hüsranda olduğu bir ortamda üç özelliğe sahip olanların kurtulacağı ifade edilmiştir. Bunlar 1-İman 2- Salih amel 3- Hakkı ve sabrı tavsiyeleşmek.
Dikkat edilirse bu özellikler arasında insanları kötülükten engellemek hiç bulunmamaktadır. ‘İyiliğe emir’ de ‘hakkı ve sabrı tavsiyeleşme’ şeklinde zikredilmiştir. Tavsiyenin emire göre daha yumuşak olduğu ve hiçbir baskı unsuru içermediği malumdur. Ayrıca ‘tewasew’ ifadesinin müşareke (işteş) kalıbında olmasından dolayı bu tavsiyeleşmenin başkalarına değil kendi aralarında yapıldığı anlaşılmaktadır.
Peki, günümüzde yukarıdaki ayetlerden hangisi ile mükellefiz, diye sorulursa bunun tüm mekanları ve tüm şartları kapsayan bir cevabı olduğunu düşünmüyorum. Herkes içinde bulunduğu mekanı ve şartları değerlendirip yukarıdaki izahlar çerçevesinde bunun cevabını verebilir. Çünkü insan kendi evi içinde münkeri engelleyebilecekken, sokakta buna gücü yetmeyebilir. Köyünde münker ile mücadelede birçok köylüden destek görebilecekken, büyükşehirde çok daha farklı bir durumla karşılaşabilir. Dolayısıyla her ortam, şartlarına göre değerlendirilerek bir karar verilmelidir.